İslâm dünyasının Arapça'dan sonraki dili Farsça'dır. Arapça bilimsel dil olarak öne çıkmıştır ama edebiyat ve sanat alanında Farsça onun önünde yer alır. Üçüncü dil olarak Türkçe ve Osmanlıca sıralamada yer alıyor. Prof. İlber Ortaylı'nın sohbetlerini dinleyenler hatırlayacaklardır, Farsça'nın kadim bir medeniyet ve imparatorluk dili olarak bölgesinde ve İslâm coğrafyasında büyük rol oynadığını… Bugün Batı'da, İran'ın sahip olduğu negatif imaj görecelidir. Politik çalkantılar, geçmiş tarihsel zenginliğini ve medeniyetini geniş kitleler üzerinde gölgelemiş olabilir ama Batı entelektüelleri gözünde hala daha olumlu imajı yerindedir.
Bayramda Kemer'de çekimler yapan İngiltere merkezli Farsça yayın yapan TV programına davet edildim. Program yapımcısı ve sunucusu ile yaptığım söyleşi hayli ilginçti.
Özellikle soruları sizlerle paylaşacağım.
Programın başta İran ve özellikle dünyaya yayılmış Farsça konuşan topluluklar tarafından izleneceğini, programcı Nasır Bey söyledi.
Birinci soru:
Türkiye bir Müslüman ülke ve camilerinde beş vakit ezan okunan bir ülke olarak turizmi nasıl başardı?
Bu soruya verdiğim cevap kısaca şöyleydi.
Türkiye 90 yıldır laik bir cumhuriyetle idare ediliyor ve demokrasinin nimetlerinden yararlanıyor. 13 bin yıllık Göbeklitepe ile birlikte Anadolu coğrafyasının tarihsel zenginliği bir hazinedir. Bir çok farklı medeniyetin yaşadığı bu topraklarda çok kültürlülük hep hakim olmuştur.
Antalya'nın eski çağdaki ismi Pamfilya'dır ve anlamı da "Farklı ırkların yurdu"dur. Bu topraklarda her din, dil ve kültür birbirine toleransla yaklaşır.
Kuşkusuz kitle turizminin başlangıcından örnekler verdim. Teşvikler, krediler vs ama en önemli konuyu vurgulamadan geçmedim: Güven ortamı, barış kültürü…
Nasır Bey de bu barış kültürü konusunda sorularını sıraladı. Anlaşılan kendi ülkesine bu konuda mesajlar iletmek istiyordu.
Sonunda İran'ın turizmde yapması gerekenler hakkında görüşümü sordu.
Artık bir daha güven ortamı, barış ve hoşgörüden söz etmedim, yeteri kadar belirtmiştim.
İran'ın sahip olduğu tarihsel mirastan ve Türkiye gibi zengin kültürünün iyi bir turizm ürünü oluşturabileceğini ve kültür turizmi ile öne çıkabileceğini örneklerle anlattım.
Sonra Antalya'nın turizm zenginliğinden ve çeşitliliğinden söz ettim. Antalya'nın sadece deniz, kum, güneş olarak adlandırılan sahil turizminin dışında da büyük bir potansiyeli olduğunu anlattım. Sağlık, spor, fuar, kültür, doğa sporlarındaki etkin yapımızdan bahsettim.
Ortadoğu'nun komşu iki ülkesi olarak aslında birbirimize sadece tarihle mi bağlıyız?
Yemek kültürümüz tıpkı dillerimizdeki benzeşmeler gibi değil mi? (Dilimizde 1359 Farsça kelime var) Ömer Hayyam, Firdevsi, Sadi, Hafız bizim edebiyatımızın adeta birer parçaları değil mi? Hat sanatında, minyatürde, şiirde hep yan yana olmamış mıyız? 150 milyon Farsça konuşan bu topluluğun içinde Azari lehçesi ile Türkçe konuşanların sayısı hiç küçümsenemez.
Sonunda ortak kültürümüz olan Mevlana ve Şems-i Tebrizi'ye vurgu yaptım. Ortak tarihsel bir geçmişimiz olan komşumuz İran ve Fars dünyasının, turizmde bize kazandıracaklarından çok, bizim onların yaşam tarzına, turizmle kazandıracağımız çok şey olduğunu düşündüm.
Evet, turizm barış ortamında yapılır ve ortak paydası insanların mutluluğudur.