'Denizde balık kokusu
Döşemelerde tahta kurularıyla gelir Haydarpaşa Garında bahar'' Anneler gününün ilk ışıklarıyla İstanbul'da olunursa ve Haydarpaşa Garı karşında olursa Nazım'ın dizeleri ile haftanın yazısı da özelleşiverdi. Haydarpaşa suskun, Raylarından ayrılan son tren ne Nazım'ın şiirindeki Haydarpaşa'yı unutturmuş, ne de annemin anılarından bana aktarılan anıları. Sevgili rahmetli annem Urfa'dan İstanbul'a göçerlerken arkasında bırakmaya kıyamadığı iki kedisini bir heybeye koyarak o uzun tren yolculuğunda nasıl taşıdığını ölünceye kadar bizlere anlattı. Kedilerinden birinin adı Tren diğerinin adı Mirza'ymış. Hayallerinin tren yolculuğunu gerçekleştiren sihirin de 'Tren'den menkul olduğuna inancını tekrarlardı her anlatışında. Biz çocukları da sevgi dolu, olumlu düşünen bu güzel ve romantik kadının minik kız halinin de öyle olduğunu anlardık. Türk filmlerinin en olmazsa olmaz sahnesi Anadolu'dan İstanbul'a gelenlerin kenti ilk gördükleri ve dillerinin tutulduğu merdiven başı görüntülerine annemin Tren ve Mirza'nın olduğu heybesi sırtındaki halini yerleştirir çok gülerdim. Annem hep derdi ki; ''Tren ve Mirza'yla yaptığım o uzun yolculuk bana tutkuyu, sabretmeyi, değer verdiğin şeyleri korumak için mücadeleyi, aşkı, duyguları anlatmayı ve şiir yazmayı, şiir okumayı öğretti.'' Çok hikayesi vardı annemin ama nedense ben bu Haydarpaşa Garı'ndan İstanbul'a giriş hikayesine kaldıkları yere ulaştıklarında heybesindeki Tren'le, Mirza'nın tırnakladığı sırtının acısını unutturan İstanbul'a nasıl aşık olduğu hikayesine bayılırdım. Bıkmadan anlattırırdım. Bıkmadan anlatırdı. Ve eklerdi İstanbul'a aşk özlemdir siz çocuklarımın dindirdiği…
Sepetler ve heybeler merdivenlerden inip merdivenleri çıkıp
merdivenlerde duruyorlar. Polisin yanında bir çocuk
- tahminen beş yaşında - iniyor merdivenleri. Ve dün annemi rahmetle andım. Bir kez daha anladım benim annem de, tüm anneler de ''Memeleketimin En Güzel İnsan Manzaralarıdır.''