Kök hücre nakli ya da halk arasında bilinen adıyla 'kemik iliği nakli", yeni gelişen teknolojiler sayesinde kök hücrelerin kemik iliği, dolaşımdaki kan veya göbek kordonundan elde edilerek, kan veya diğer organ kanserleri ile çeşitli kanser dışı hastalıkların tedavisinde kullanılmasıdır. Medstar Antalya Hastanesi Hematoloji ve Kemik İliği Nakli Ünitesi Direktörü Prof. Dr. İhsan Karadoğan, kemik iliği naklinin hangi hastalıkların tedavisinde uygulandığı ve tedaviye etkileri hakkında bilgi verdi.
HANGİ HASTALIKLARDA?
Kök hücre naklinin ağırlıklı olarak yapıldığı hastalık gruplarını açıklayan Prof. Dr. Karadoğan, "Bu grubu lösemiler, lenfomalar, multipl myelom gibi kan kanserlerinin sık görülen tipleri oluşturmaktadır. Ayrıca; kemik iliği yetmezliğine neden olan hastalıklar, bazı organ kanserleri ve özellikle ülkemizde çok sık görülen talesemi gibi kalıtsal hastalıklar, bazı bağışıklık sistemi hastalıkları da önemli kullanım alanlarıdır. Nakil amaçlı kök hücreler kişinin kendisinden (otolog) ya da başka bir kişiden (allogeneik) alınabilir. Her ikisinde de amaç; hastaya çok yüksek dozda kemoterapi ve radyoterapi verilmesini sağlayabilmektir" dedi.
OTOLOG KÖK HÜCRE NAKLİ
Çok yüksek dozda verilen kemoradyoterapi ile kanser hücrelerinin daha etkili bir şekilde yok edilebildiğini belirten Karadoğan, "Ancak bu doz, aynı zamanda sağlıklı hücrelere de zarar vermekte ve bir yan etki olarak hastanın kemik iliği yok olmaktadır. Bu nedenle tedaviye başlamadan önce hastanın kan yapıcı kök hücreleri özel yöntemlerle toplanıp dondurularak saklanmaktadır. Ardından tümörü yok etmek için yüksek doz tedavi uygulanmakta ve tedavi bitiminde daha önce saklanan kök hücreler tekrar hastaya nakledilmektedir. Bu hücreler kemik iliğine yerleşerek 2-3 hafta kadar sonra yeterli kan üretimi yapmaya başlamaktadır. Yani, bu yöntemle hastanın kök hücreleri yüksek doz tedavinin etkilerinden korunur" diye konuştu.
ARALARINDAKİ FARK
Allojenik nakillerin önemli bir farkının bu işlem ile hastaya vericinin bağışıklık (immün) sistem hücrelerinin de nakledilmesi olduğunu vurgulayan Karadoğan, "Bu hücreler hasta ile verici arasında var olabilen doku uyumu farklılıkları nedeni hastanın sağlıklı hücrelerine savaş açarak önemli hasarlar oluşturabilmektedir. Hastanın bu ağır tedaviyi tolere edebilmesi için yaşının nispeten genç ve genel durumunun iyi olması gerekir. Diğer yandan ise nakledilen verici kaynaklı bağışıklık hücrelerinin hasta için olumlu etkisi de söz konusudur. Bu bağışıklık sisteminin savaşçı hücreleri hastadaki kanser hücrelerini hedef alarak onları yok edebilmektedir. Günümüzdeki çalışmalarının önemli bir kısmında allojenik nakillerde, vericinin bağışıklık sisteminin hastaya yaptığı zararlı etki ile tümör hücrelerini yok edici olumlu etkisi birbirinden ayrıştırılmaya çalışılmaktadır. Allojenik nakillerdeki riskler, otolog nakillere göre çok daha fazladır. Ancak her iki nakilde de başarıyı etkileyen yaş, hastalık tipi ve evresi, eşlik eden diğer hastalıklar gibi birçok faktör söz konusudur" diye konuştu.
ALLOGENEİK KÖK HÜCRE NAKLİ
Allogeneik nakilde otolog nakilde olduğu gibi hastaya yüksek doz tedavi verildiğini ve ardından vericinin kök hücrelerinin nakledildiğini aktaran Karadoğan, "Allogeneik nakillerde alıcı ile verici arasında doku uyumu olması gerekir. Hedef, yüzde 100 doku uyumunu yakalamaktır. Öncelikle hastanın kardeşi aday olarak değerlendirilir, tam doku uyumu olasılığı yüzde 25'tir. Bu sağlanamazsa ilik bankalarından uygun verici aranır" dedi.