Merhaba sağlığı değerli, yüreği güzel, ruhu güzel SABAH Akdeniz okurları. Merhaba cennet Türkiyemin bilinç dolu yaşam dostları. Geçen haftaki yazımız 'Küçük adamlar'a ilgi büyüktü. Sağlıklı yaşam adına oldukça derin bir konu işledik. Çocuklarıyla okul başarısı ve iletişim sorunu yaşayan pek çok değerli okurumuz bu hafta bizlerden bir başarı formülü istedi. Unutmayın ki herkes için yazılan formüller genelde çürük çıkar. Aynen, herkes için yazılmış kitaplar gibi. Dışı janjanlı içi boştur. Bu yaşamda bize, ailemize, sevdiklerimize ve topluma ne fayda sağlar bilmek istiyor musunuz? Akıl ve farkındalık. İşte formül bu. Vücudumuzu toksinlerden, zehirlerden arındırmak için sistemli beslenmemiz, sabırlı ve bilinçli olmamız gerektiğini söylemiştik. İnsanlarla iletişim ve ilişkilerimizde sizce durum farklı mı? Çoğu zaman öfkeyle kalkıp zarar ediyoruz. Haksız mıyım? Her ne yaşarsak yaşayalım ya da yaşatalım zararın fazlasını çocuklar çekiyor. Ne yazık ki faizi çocuklarımıza ödetiyoruz. Bu hafta birbirinden endişeli pekçok anne-baba gönderdikleri maillerde çocuklarının okul başarısından yakınıyor. Bu soruları başucumuza koyduk koymasına da siz bir yalan uydurmadan şunu söyleyin: "Çocuğunuzun iç dünyasına, ruhuna ne kadar konuşabiliyorsunuz?" Her annebaba çocuğunun başarılı olmasın ister ama siz; "Dersini iyi çalış ha. Bak, sınavlar yaklaşıyor ona göre çok çalış. Kaç yüz öğrenci senin gibi sınava girecek, biliyor musun?" İşte tablolar böyle. Çok vahim iletişim hataları yapıyorsunuz. Daha onlarca baskı ve yaptırım örneği yazabilirim. Kibarlığım tuttu, o yüzden sizden gelen 'mail'leri yazmıyorum. Biliyorum, aslında içiniz şefkat niyetiniz sevgi dolu çocuğunuza karşı. Ancak siz de şunu bilin. Niyetiniz şefkat ve sevgi yüklü olsa bile çocuğunuz sizden sadece baskı, öfke ve korku görüyor. Ama garip olan siz bunu göremiyorsunuz. Anlıyorum. Kaygılısınız. Çocuğunuz sınavlarında başarılı olsun istiyorsunuz. Ama siz bu şekilde iletişim kurdukça çocuğunuz da sizdeki stresi, kaygıyı ve heyecanı kısaca aynı korkuyu yaşıyor. Dolayısıyla çocuk kendi geleceği ve farkındalığı için değil sizin yaşam kaygınız için çalışıyor. Kaygı, heyecan, korku eşittir 'acaba' sorusu. Bunu biraz düşünün. Çocuğunuz güvenini yitiriyor. Nasıl yitirmesin ki? Kendisine duyulan güvensizliği hissediyor. Haberiniz olsun. Ama siz yine de onların iyiliğini istiyorsunuz.
HAFTANIN BİLİNÇ NOTU
Çoğu zaman doğru şeyi yaptığımızı sanıyoruz. Özellikle söz konusu çocuklarımız ve onların gelecekleri ise durum böyle. Ama sorun şurada. Bizim doğrularımız ne kadar doğru? Ne kadar güvenilir? Ne kadar bilimsel? Patron önünüze sürekli hedefler koysa: "Ahmet daha çok çalış, beğenmiyorum performansını. Bana bak Ali, bu ayki satış rakamlarını tuttur yoksa karışmam ona göre" şeklinde şefkat ve sevgi dolu cümlelerle yaklaşsa? Siz o patronu ne şekilde algılarsınız? İşinize içtenlikle sarılır mısınız? Yoksa işinizi kaygıyla mı kucaklarsınız? Kendinizi o çatı altında güvende hisseder misiniz? Yoksa, patrona iyi niyetlerinizi mi (içinizden tabi ki) sunarsınız? İşyerinde stres, eş ile stres, yaşam mücadelesi derken keçiler sağdan sağdan gelir. Yavaş yavaş hatta kendi kendimizin farkında bile olmadan depresyona gireriz. Güçlüden-güçsüze doğru kriz harekatı başlatırız. Deşarj olmamız gerekli. Ama bize bir adres lazım. İstikamet neresi dersiniz? Ev tabi ki neresi olacak. Kafaya terlik yeme ihtimali varsa eşe dosta pek ilişmeyiz. Ve isteriz ki gözümüzün nuru, yarınlarımızın umudu çocuklarımız daha iyi bir geleceğe sahip olsun. Olsun ama onların en büyük sermayeleri sizin farkındalığınız olsun.