1950'li yılların sonlarına kadar Antalya ve köylerinde giyilen bazı giysiler, bugün Antalya müzelerinde sergileniyor. Eskiden kadınlar başlarına altınlı, Türkmen tepeliği giyer, bazen de poşu bağlardı. Sırtlarında cepken, içlik, alt kısmında şalvar bulunurdu. Bölgede kız ve kadınların giydiği giysiler üçetek, şalvar, daşdondu, kutri, merinos, çitari, bindallı, sıpıryaladı, kadife bindallı gibi çeşitli isimler alırdı. Bu giysilerden şalvar, kazmasapı çitariden; daşdondu, akkalem çitariden; kutri, mavi çitariden; merinos, kuşdili çitariden yapılırdı. Şalvar giyildiği zaman uçkur bağlanır, bele ön tarafa işlemeli çevre sokulurdu. Yün çorap ve edik ayak süslerini teşkil ederdi. Tahtacılar, genellikle şalvar yerine üçetek giyerlerdi. Ayrıca kente gelen Yörük kadınlarında başta fes, fesin üstünde yaşmak ve zenginlik derecesine göre fesin kenarında paralar bulunurdu. Günlük yaşamda, kollu veya kolsuz ceketten kısa ve bazıları sırma işlemeli kebe giyilirdi. Ayakkabı olarak giyilen yemeni, daha sonraları kalın topuklu zenne işi iskarpine dönüştü. Çok daha eskilerde ise çarık giyilirdi. Kent kıyafetinde ise uzun elbiseler ve belde kalın kemer vardı. Daha sonraları giyilen çarşafın yerini yakın zamanlarda manto aldı. 1960'lı yıllarda ise hanımlar mermi gibi sivri uçlu sutyenler ile etek altına jüpon ve arkası tek çizgili çorap giyerlerdi. Pudra, 'Tokalon' kremi, 'Altın Damla', 'Gizli Çiçek', 'Pereja' kolonyası makyajlarının ana malzemelerini oluştururdu.
ERKEK GİYİMİ NASILDI?
Erkekler genellikle şalvar giyerlerdi. Üstte yakasız mintan (gömlek) üzerine yelek; yelek üzerine güzel dikilmiş zarif bir ceket bulunurdu. Bu ceket yazın Sadakor'dan, kışın yünlü kumaştan yapılırdı. Zenginlik derecesine göre, altından kalın bir köstek ve çift kapaklı bir 'Serkisof' Şimendifer marka saat taşınırdı. Mali durumu daha düşük olanlarda, saat kösteği gümüşten olurdu. Başta kasket ve bazen de fötre şapka ve ayakta tozluk bulunurdu. Kentte bu giyime karşılık, Selanik muhacirlerinde çuha şayak şalvar, üstte mintan ve önceleri yakasız sırma işlemeli cepken, daha sonraları ceket vardı. Belde kuşak, başta önceleri fes ve etrafında oyalı yazma veya sarma bulunurdu. Beldeki Trablus kuşakta köstekli saat, silahlık, yasemin veya kemikten sigara çubukları taşınırdı. Erkeklerde ayrıca iri akik taşından yüzük taşımak adetti. Ayakta işlemeli yün çorap ve çarık vardı. Daha sonraları ise yemeni giyildi. Siyah ve kahverengi dökümlü şalvar dizlerin aşağısına kadar iner ve beyaz yün çorap diz altına kadar çıkar, şalvarın konçunu örterdi. Cepken ve şalvar işlemeli olurdu. Hemen her erkek, saçlarına mavi, yağlı 'Necip Bey Briyantini' sürerdi. Ayna ve tarak erkeklerin ceplerinde taşınan vazgeçilmez aksesuarlar arasındaydı. Bugün artık Milli Piyangocu dahi bilet satışlarını attırmak için Noel Baba kılığına giriyor.
ÜÇ DEĞİŞİK GİYİM TARZI
Halk, giyinme şeklinde çiftçi, ağa, hoca olmak üzere üç değişik sınıfa ayrılırdı. Yörük ile köylü ve yerli ile muhacir (göçmen) ve Giritliler birbirlerinden farklı kıyafetler giyinirlerdi. Yerlilerden çiftçi bölümü, başta fes veya fes ile birlikte beyaz bir bezden sarık sırtta mintan, menevrek veya dimi'den yapılmış şalvar, ayakta yün çorap üstüne yemeni veya çarık giyerdi.
BALKAN GÖÇMENLERİ
Balkan göçmeni köylüler mintanları kumaşını kendi büküp, boyayıp dokudukları gök dimi'den yapılmıştı. Yerlilerden tek farklı giyimleri ise, başlarındaki abani adaptesi sarık ve bu sarığın ucu sarkıtılarak sarılışıdır. Soğuk kış aylarında bu sarık, kulakların üzerine indirilerek kulaklar korunurdu. Balkan muhacir kadınların ev kıyafetleri, başlarında yazma, üstlerinde basmadan mintan ve yine basma veya kendi dokumalarından gök bez don olurdu. Gezmeye çıktıklarında düz entari giyerler, fistan veya ipekli çarşaf örtünürlerdi. Ayaklarında yemeni, kundura veya iskarpin bulunurdu. Yerli kadınlar başlarına üzerine gep çekilmiş ve çevresine altın dizilmiş fes ile üzerlerine üç etek entari ile paçaları bağlı pantolon şeklinde basma şalvar, ayaklarına yemeni giyerler; oldukça büyük bir başörtüsü ile örtünürlerdi. Gezmeye çıkınca başörtüsü üzerine bir peştamal alırlardı.
GİRİT GÖÇMENLERİ
Girit göçmenlerinin kuşakları kırmızı ve donları siyahtı. Donlar diz kapağının altına kadar kısa ve uzun kuyruklu olurdu. Ayaklarında uzun konçlu çorap ve kundura, çoğu zaman da pantolon üzerine yumuşak konçlu Giritli çizmesi giyilirdi. Başlarında yalnız fes olur, sarık türünden bir şey kullanmazlardı. Gençler ise ceket veya salta giyerler ve fes üzerine oyalı yazma sararak, şa1 veya ipek kuşağı enlice sarar ve boncuklarını sarkıtırlardı. Girit göçmeni kadınlar siyah, saten ve pelerinli çarşaf örtünürdü. Entari ve iskarpin giyerlerdi. Kadınlar onluk, yirmilik, Mahmudiye gibi ziynet altınlarını başlarına ve beşibirlik veya yarım altınlarını boyunlarına dizerlerdi. Altın küpe ve pirinç yarım halka bilezikler ve kıymetli, kıymetsiz yüzükler takarlardı.
ARNAVUT GİYİMİ
Antalya'ya Yugoslavya'dan göç eden Arnavutlar 1950'li yıllara kadar giyinişlerini korumuşlardır. Arnavutlar muhakkak millî elbise giyerlerdi. Başlarındaki ensiz, tablalı fesin omuzlarını döven büyük mavi püskülleri vardı. Sırtlarındaki beyaz kumaştan kapalı yelek üstünde kahverengi ve şeritli ceketleri bulunur, beldeki kuşaktan sonra bacaklarına beyaz renkli çuhadan yapılmış siyah şeritli poturlar giyerlerdi. Omuzdan başlayıp inen birkaç kollu gümüş köstek, saatin sıkıştırıldığı kuşağa kadar sallanırdı.
YÖRÜKLER
Yerli halk ve Yörüklerin ağaları, başta fes veya düzgünce abani sarık, belinde şal veya ipekten Alanya kuşağı, menevrek veya fasüne veya kazmir veya çuhadan elifi şalvar ve kazmirden ceket, kundura veya iskarpin giyerlerdi. Cuma günleri kente inen Yörüklerde kıyafet, yerli köylülere benzerse de başlarına fes üzerine yazmadan, abaniden daha kalın sarık sarmaları, kuşaklarının büyüklüğü, çoğunluğunda kuşak arası silahlık bulunması; üzerlerine kebe veya salta giymeleri onları yerlilerden ayırırdı. Yörük kadınlarında üç etek entari, paçası boğulmuş don, yerli bez gömlek, bu gömleğin belden aşağı kısmı don üzerine salınmıştır. Sırtta işlemeli çuha kebe ve kebe biçimi kısa pamuklu hırka, belde şal şeklinde kuşaklar bulunurdu. İmam, müderris hatip veya medrese tahsili görmüş olanlar yerli bir ağa kıyafetinin başta fes üstüne beyaz tülbent sarık ve ceket yerine cübbe giyilmiş olması ile ayırt edilirdi.