Tüm çocuklar ellerine para geçince, şekerleme almak için can atarlardı. Yazın dondurma, şişertme (karla yapılan içinde vişne suyu olan içecek), limonata, vişne suyu, kayısı suyu ile bakkallardan lokum, kurutulmuş vişne, kiraz, kayısı, erik, naneli şeker, badem şekeri, para şeklinde çikolata, çok renkli ve kokulu macunlar, bonbon satın alırdı. Çocukların sevdiği başka tatlılar da şunlardı: İplik helvası, susamlı helva, kaymaklı ceviz helvası, Kıbrıs'tan getirilen boynuz pestili, ceviz pestili, muhallebi, Arapların kalaylanmış sinilerin içinde sattıkları bol şuruplu saray şambaba tatlısı ve ev, horoz, köpek, kedi, tabanca, bebek gibi şekilli şekerler idi.
Macuncular: Macuncu Dedemiz mavi gözlü Macuncu Bekir, mahalle aralarında ve okul önlerinde tepsisinin içinde rengarenk macunlarıyla önce gözümüzü, sonra ağzımızı tatlandırırlardı. Macuncu Bekir'in mahalleye geliş saati bilinirdi. Antalyalı çocukların bir numaralı sevgilisi olan Macuncu Bekir (Tüzün), çocukların bol olduğu sokaklara "Macuncuuuu!" diye bağırarak ve elindeki çıngırağı çalarak gelirdi. Sokağa giren macuncu, arası bezden katlanır masasını açar, üzerine koni şeklinde kapağı olan, içi kalaylanmış sarı madenden yapılmış parlatılmış yuvarlak macun tepsisini yerleştirirdi. Bu tepsinin içi sekize bölünmüştü ve her bir göze farklı renkte macun konurdu. Macunlar limonlu, portakallı, naneli vb. değişik tat ve renkte olurlardı. Çocuklar hangi macundan istediklerini Macuncu Bekir Amcalarına söyler; o da macuna ıspatulasını daldırır, bir karıştan daha kısa olan kargıdan yapılma bir çubuğa macunu sarıp çocuğa verirdi.
Pamuk Helvacılar: Pamuk helvacılar çocukların yoğun olduğu semtlerde dururlar veya üç tekerlekli arabaları ile sokak sokak dolaşırlardı. Pamuk helvacı, bir sokağa girdiğinde çocuklar pamuk helva alsın, almasın pamuk helvanın yapılışını seyretmek için arabanın etrafına doluşurlardı. Pamuk helvacıların küçük arabalarının ortasında bulunan büyük ve derin tenekeden bir haznenin altında ateş yanardı. Helvacı bir pedalla araba içindeki hazneyi döndürürken tepsiye şeker serper. O kuru, tıkır tıkır tozşeker teneke hazne döndükçe, teneke haznenin çevresine pamuklaşırken helvacı, daha önceden kargıdan kesip hazırladığı uzun tahta çubukları hazne içinde dolaştırarak, şekerden oluşan bu pamukları büyük bir ustalıkla sarardı. Pamuk helvanın yenmesi de hoştu. Pamuk helvaları ısıran çocukların ağzına burnuna şeker yapışır, avuçları, yüzleri yapış yapış olurdu.
Fıstıklı Helvacılar: Bir tepsi içinde başta taşınarak satılan fıstıklı helvalar, fıstıkların koyu bir ağdaya atılıp kaynatılmasıyla yapılırdı. Helvacı helvasını satarken, arası bezden katlanır masasını açar; sonra tepsi içinde bir santim kalınlığındaki fıstıklı helvadan ince uzun parçalar halinde keserek müşterisine verirdi.
Kaymaklı Şekerciler: Bir adı da 'Tattım, yuttum' olan bu tatlı türü, yumurta akı ile şekerin birlikte çırpılarak, özel bir yöntemle ince kağıtlar üzerine top top sıkılarak, geniş tepsiler içinde fırında pişirilmesinden ibaretti. Antalya'da özellikle Kaymakçı Şaban Aga'nın yaptığı ve tane hesabı ile satılan kaymaklı şekerler, çocuklar kadar büyükler tarafından da büyük bir iştahla yenirdi.
Kaymaklı Ceviz Helvacılar: Kıtır, kıtır ve içinde ceviz parçacıkları olan, üstü susamla süslenen kaymaklı cevizli helvalar, çok sert olurdu. Helvacı bunu tepsisi içinde özel bıçağı ile baklava dilimi şeklinde keserken çok zorlanırdı.
Şambaba Tatlıcıları: Antalya'da revani tatlısı yapılırken harcına bol miktarda irmik unu eklenmesiyle elde edilen bu tatlı türü de yine tepsiler içinde hazırlanır, üzeri yerfıstığı ve susam taneleri ile süslenip, sokak sokak dolaştırılarak baklava dilimi şeklinde parçalar halinde satılırdı.
Tirmisçiler: Baklagiller familyasından yabani bakla tanelerine benzer bir yiyecek olan tirmis, önce taş kadar sert olur. Bu yabani bakla taneleri birkaç gün önce tatlı, sonra da tuzlu suda sık sık suyu değiştirilerek tatlandırıldığında, ince kabuklarının altındaki sarı etli kısmı yenilecek hale gelir. Antalyalılar tarafından çok sevilen tirmis, elde taşınan küçük camekanlar içinde bardakla ölçülüp külah içinde satılırdı. Tirmisçilerden ünlüsü Mustafa Durmuş idi.
Eğrenciler: Antalya'da kızılcık meyvesine 'eğren' denir. Yaz aylarında, başında taşıdığı tepsinin üzerinde buzlarla soğuttuğu eğrenleri satan eğrenci; "Haydi, aşı eğren!" diye bağırırdı.
Diğer Seyyar Satıcılar: Her mevsimde Antalya sokaklarında ayrı bir satıcı türerdi. Tenekeden uzun bir yayığa benzeyen güğümleri ile kışın salep satan bir satıcı, yaz ayları gelince hemen limonatacı olurdu. Nane şekeri ile yanında naneruhu suyu satan Akoğlan, akşamüstleri lokma satan Lokmacı Kerim Antalyalıların tanıdığı simalardı. Horoz şekerleri ile sakız satan seyyar satıcılar gün boyu sokaklarda dolaşırlardı. Frenk yemişi de seyyar araba ile en çok satılan meyveler arasında idi. Frenk yemişini, ellere diken batırmadan yiyebilmek büyük bir deneyim gerektirirdi. Dişler arasında ezilip, şekerli suyu emilen şeker kamışlarını ise bilen kalmadı. Bugünkü çocukların damak zevkleri değişince, bir zamanlar çocukların yollarını gözlediği sokak satıcıları da zamanla ortadan kayboldular. Sokaklar sessizleşti.
ELMALI ŞEKERCİLER:
Elmalı şeker, eskiden her çocuğun isteyip, ancak ailelerin kısıtlı olanakları nedeniyle çocuklarına birkaç günde bir satın alabildikleri bir şeydi. Elma şekeri, çocukların dudaklarını boyardı. Burnundan çenesine kadar kıpkırmızı olmuş çocuklar, elmalı şeker yemenin tadını çıkarmış demekti. Elmalı şekerin esas yenen kısmı en üstteki kırmızı şekerli kısmı idi. Çünkü şekerli kısmın altındaki elma, her nedense çürük elmadan yapılır; çocuklar bu kısmı birkaç kez ısırdıktan sonra, tadını beğenmez, fırlatıp atarlardı.