1990'lı yıllarda, Özal Hükümeti yürüttüğü para, döviz, turizm politikası ile Antalya'nın geleceğine bir rota çizdi denebilir. Yurtdışına kaçırılan paraları Türkiye'ye döndürmek için, bedelsiz ithalat, ihracat gibi politikalarla, para yurt içinde ve özellikle Antalya bölgesinde turistik konaklama tesisi yapımına yönlendirildi. Bu arada yıllarca yatırımcıyı caydıran birçok bürokratik engel kaldırıldı. Belirlenen Turizm Gelişme Alanları'ndan yatırım yapmak isteyenlere devletçe büyük kolaylıklar gösterildi. Bunun sonucu olarak kısa bir sürede 1990 yılı başlarında tüm konaklama tesisleri toplamında 2 bin yatağı olan Antalya, birden yüz binleri aşan bir konaklama kapasitesine sahip oldu. Yabancı seyahat acentelerinin Antalya'yı gezi programlarının içine almaları ile Antalya'ya büyük bir turist akını başladı. Bunu gören, yatırımcı, Antalya'ya yöneldi. Antalya bölgesi adeta bir inşaat alanına döndü. Aynı yıllarda artan turist sayısına paralel olarak Antalya Havalimanı ek binalarla genişletildi. Türkiye halkı, yurt içi ve yurt dışından, yerli halk, hatta yabancılar, ev, daire, yazlık almak için Antalya'ya akın ettiler. Bu fırsatı değerlendiren büyüklü, küçüklü, binlerce emlak bürosu ortaya çıktı. Türk'ü, yabancısı herkes Antalya'dan bir pay alabilmek "Yağma Hasan'ın böreği" deyimi misali ev, daire, yazlık almak için şehre akın etti. Bunlar arasında Türklerin yanında yabancılar da vardı. 1990'lı yılların başında Antalya'da Büyükşehir Belediyesi ve alt kademe Konyaaltı, Kepez, Muratpaşa belediyeleri ortaya çıktı. Hiçbir alt yapısı, hiçbir araç ve gereci olmayan bu belediyeler Büyükşehir Belediyesi ile sürekli tartışma içine girdiler. Bu sürtüşmeler ne yazık ki bugün de aynı hızla sürüyor. Eski tarihi binaların birçoğu bu dönemde yerle bir edildi. Yeni açılan yollar bir imar planı hazırlanarak değil, belediye meclis üyelerinin veya dostlarının sahip oldukları arsa ve arazilerinin konumuna göre açıldı. Bunun sonucu olarak 'S' şeklini alan bulvarlar ortaya çıktı. Kentte kazılmadık yer kalmadı. Hiçbir zemin araştırması yapılmadan 15-20 katlı binalar yapıldı. Eski Antalya İskelesi Yat Limanı'na dönüştürüldü. Buradaki balıkçı esnafı Yeni Liman'a sürüldü. Eski iskelenin insanlarına bir balıkçı kahvesini çok gördüler. Yerine çayın fincanda servis edildiği modern kahveler yapıldı. Salaş iskele meyhanelerinin yerini modern lokantalar aldı. Sonuç ne oldu? Antalya halkı iskeleye gidemez oldu. Halk çekilince İskele'nin eski havası kalmadı. İskele'nin eski otantik güzelliği yok oldu. Eskiden İskele özellikle tatil günleri Antalya halkı ile dolup taşarken, bugün oradaki esnaf hiç bir iş yapamıyor.
KEPEZ'İN DERDİ GECEKONDU
Antalya'da diğer bir olumsuzluk da baş gösteren gecekondu sorunuydu. Antalya, 1970'li yılların başından itibaren hızlı bir göç almaya başlayınca, Kepez Bölgesi'nde hızlı bir gecekondulaşma başladı. Özellikle bu bölgede yer alan Muratpaşa Vakıf Çiftliği toprakları tam bir talana uğradı. Bu arazi talanı, yalnız evsiz barksız göçmen kişilerin bir evlik yer çevirip oturması ile sınırlı kalmamıştı. Özellikle Burdur, Bucak, Isparta gibi yakın il ve ilçelerde oturan varlıklı kimseler dahi ileride çocuklarına yatırım olsun diye, vakıf arazisinden birkaç dekar arsayı duvarla çevirip, içine gecekondularını 'Antalya Belediye Başkanı Seçimi' öncesinde bir gecede inşa ediveriyorlardı. Bunlar yaz aylarını Antalya'nın yaylalarındaki köylerinde geçiriyor; kış gelince, Antalya'ya inip Kepez bölgesindeki gecekondularında yaşamlarını sürdürüyorlardı. 1970'li yılların sonunda bu gecekondu sakinlerinin yanına, doğu illerinden gelen vatandaşlar komşu oldular. Başlangıçta, özellikle Belediye Başkanı Av. Selahattin Tonguç'un başkanlığı sırasında yapılan gecekondular hemen yıkılıyordu. 1973 seçimlerinden sonra, o günlerde Antalya Valisi olan Hüseyin Öğütçen tarafından vakıf arazisinin etrafı, kale duvarı gibi iki metre yükseklikte duvarlarla çevrildi. Ayrıca vakıf arazisini beklemek üzere bekçiler görevlendirildi. Gecekondu yapımına başlandığında, hemen bu bekçiler ilgili kuruma haber veriyor ve gecekondu anında yıktırılıyordu. Ancak ne var ki bu duvarlar, bir sonraki seçim zamanında yıkıldı. Çünkü, hem buraya göz dikmiş insanların iştahı büyüktü; hem de her seçim dönemi yaklaştıkça bazı politikacılar gecekondu yapımına göz yumuyor; hatta, çoğu zaman de teşvik ediyorlardı. Doğal olarak, vakıf ara- zisi içine bu vaatlerin sonucu olarak yeni yeni gecekondular yerleşti. Hem de bu kez on, on beş katlı kondular. Bu arsa iştahı büyüdükçe, bu iştaha karşı çıkmak, zamanla artık olanaksız hale gelmişti. Eski Antalya sakinleri dışında herkes, birkaç dekar toprak çevirme telaşına düştü. Bu iştah zamanla öyle büyüdü ki bazen belediye yıkım ekibinin içindeki görevlilerin bile o bölgede kendi gecekonduları bulunması doğaldı. Belediye yıkım ekiplerine veya güvenlik güçlerine silahla karşı koyan gecekondu sakinleri arasında başta Bucaklılar, Ispartalılar ve Burdurlular yanında Türkiye'nin her yerinden kopup gelenler insanlar vardı. Çünkü, Kepez'de vakıf arazisinden her küçük bir toprak parçası çeviren, ileride Kepez Bölgesi'nin zengini olacaktı. Üstüne üstlük çok geçmeden Kepez'de çevirdikleri araziler üzerinde onlarca gecekondu yapıp, şahıslara satan bir de 'Gecekondu Mafyası' ortaya çıktı. Belediyenin yıkım ekipleri, gecekonduların yapım hızına asla yetişemiyordu. Çünkü seçim öncesi verilen tavizler, teşvikler Kepez Bölgesi'ni büyük bir gecekondu kenti haline sokuyordu. Görevdeki belediye başkanı gecekonduları yıkmaya çalışırken, seçim yatırımı yapan belediye başkan adayları, seçmenine "seçim sonrası tapu dağıtacağını" veya "seçilirse gecekondu yapılmasına izin vereceği" şeklinde bol keseden vaatlerde bulunabiliyordu. Milletvekili seçimleri öncesinde ise iş daha da çığırından çıkarılarak, 'Yapılan gecekondular için af çıkaracağı' söylemi, bu iştahı daha da kabartmaya yetip artıyordu bile. İşte daha 1970'li yıllara kadar, kimsenin uzun yolculuğa çıkmadıkça, gidip görmediği taşlık ve fundalık bir bölgeden, Antalya'ya 1970'li yılların ortalarında başlayan göçler ve 1994'te de belediye kurulması sonucu, bugün burada yeni bir kent, yani Kepez doğdu. O günlerden bu günlere geldik. İki gecekondu mahallesi, Santral ve Kepezaltı Mahalleleri şu günlerde Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında gecekonduluktan çıkıyor. Darısı diğer gecekondu mahallerinin başına.
BİR TANE SAKSI YOKTUR
Antalya'nın ciğerleri olan eski portakal bahçelerinin yerine koca koca apartmanlar birer birer dikildi. Bu apartmanlara çoğunluğu yeşili sevmeyen, komşu hatırı bilmeyen insanlar yerleşti. Antalya kış aylarında büyük bir hava kirliliği sorunu ile baş başa kaldı. Bugün hangi apartman dairesine bakarsanız bakın, balkonunda bir tek saksı çiçeğine rastlayamazsınız. Eskiden kadınlar arasında çiçek yetiştirme yarışmaları yapılan bir kentin başına, 1990'lı yıllarda bu olumsuzluklar geldi.
TAŞIR MI DİYE SORMADILAR
Antalya'dan Lara Plajı'na kadar falezlerin diplerine koca koca apartmanlar inşa edilerek, güzelim falezler konutlara kurban edildi. Kentin ciğerleri olan yeşil alanlar ortadan kalktı. Bahçearası'ndaki narenciye bahçeleri sökülüp, yerini beton yığınlarına bıraktı. Kanalizasyon sistemi kurulmadan, deniz kenarlarında binalar yükseldi. "Senin gövden bu yüksek binaları taşır mı" diye hiç Antalya'ya sormadılar.