Kurban Bayramı'nı, Ramazan Bayramı'ndan ayıran en büyük özellik şüphesiz bayrama yakın kurbanlıkların satın alınması idi. Kurbanlık olarak satın alınan hayvan genellikle davar, koyun veya koç olurdu. Bayram yaklaştıkça fiyatlar da artardı. O yıllarda genellikle evlerimizin hemen birkaç yüz metre ötesinde çok geniş yeşil alanlar bulunduğundan bazı aileler kurbanlıklarını daha ufacık yavruyken alırlar, bayrama kadar bakar, besler, büyütürler ve işi ucuza getirirlerdi. Çocukken tüyleri rengarenk bir kuzu almıştık. Günlerce onu elimle besleyerek büyüttüm. Ancak ellerimizle beslediğimiz o hayvanların kesilmesine çocuklar olarak çok üzülürdük.
YENİ GİYSİLER ALINIRDI
Biz çocuklar, bayram dendi mi iki şeyi önemserdik. Önce yeni giysiler sonra bayram harçlıkları. Bayramlarda temiz ve yeni giyinmek adet, çocukları yeni giysiler alarak sevindirmek ise neredeyse şarttı. Genellikle çocuklara giysi almak için bayramın gelmesi beklenir, her aile maddi olanakları elverdiğince çocuklarını tepeden tırnağa giydirmeye özen gösterirdi. Büyüklerimiz ekonomik durumlarına göre bizi tepeden tırnağa bir güzel yeni giysilerle donatırlardı. Kız çocuklarının en büyük keyfi de bu giysilerini yaşıtı kız arkadaşlarına göstermekti. Kızların elbiselerini ya becerikli anneler, ablalar kendileri diker; ya da mahallede bu işten anlayan komşulara diktirirlerdi. O da zaman zaman babalarımızın tersi çevrilmiş pantolonlarından dikilme elbiselerdi bunlar. O zamanlar çarşıda bugünkü gibi hazır giysiler pek olmazdı. Bugünkü gençlik nereden bilecek? Eskiden insanlar canı istediği zaman büyük mağazalara gidip, istediği marka giyim eşyası, en pahalısından ayakkabı almayı bilmezdi ki. Biz ancak yeni giysileri, ayakkabıları Şeker ve Kurban bayramlarında görürdük. Bu nedenle terzilerin bayram öncesinde işleri çok yoğun olur; daha bayrama bir ay kala verilen siparişleri yetiştirmek, terzileri sabahın erken saatlerinden gece yarılarına kadar çalışmak zorunda bırakırdı. Kalfalarıyla hiç durmadan dikiş diken, prova yapan terziler son müşterinin de elbisesinin teslim edildiği arife akşamı, geç saatlerde bütün siparişleri söz verdiği gibi yetiştirebilmiş ise ancak o zaman rahat bir nefes alırdı. Giysilerimizin yetişmediği bayramlarda, babalarımızla birlikte geç saatlere kadar terzi dükkanında elbiselerimizin bitmesini beklerdik. Terziler çoğu zaman babalarımızın takım elbisesini bozar, ters yüz eder, elde ettiği kumaştan bize ceket-pantolon dikerdi. Böylece babamızın eski elbiselerinden bizim yeni bayramlık takım elbisemiz olurdu. Fakat çocukları en çok, ayakkabı sevindirirdi. Maddi sıkıntılar yaşasak da her istediğimizi alamasak da birlikte çok mutluyduk.
MANGAL BAŞINDA
Bahçede mangallar yakılıp etler kasap tarafından temizlendikçe hepimiz kurban eti yemeye başlardık. Hep iki mangal yakılırdı. Bu bir adetti. Etler pişmeye başladığında bütün çocuklarda bir heyecan başlar. Mangalların başında ellerimizde birer parça sıcak ekmek sav üzerinde yapılan kavurmayı beklemekteyiz. Birbirimizi ite kaka, etin suyuna daldırıp sıcacık ekmekleri peş peşe atıştırmaktayız. Anneler bağırır; "Sizi gidiler, mangal devrilecek, gidin başından..." Bizim gözümüz dönmüş açlıktan, kim kaçar ki? Aslında çoktan doymuşuzdur ama herkes birbirinden daha çok yeme yarışındadır bu kurban sofrasında. Ha bir de şu vardı, yalnız bayramlarda tuz ve karabiber ayrı verilmez karıştırılarak ortaya konurdu. Bu da bir adetti. Öğlene kadar is duman içinde etler yenir en sonunda bu yemek işi kavurmayla biterdi. Tabii ev halkı bu işlerle uğraşmaktan biz çocuklar koşuşturmaktan yorgun düşerdik. Sonra bir banyo yapılır ve muhakkak ikindi uykusuna yatılırdı.
BAYRAM ALIŞVERİŞİ
Arife günü Kalekapısı civarındaki Ayakkabıcılar Arastası'ndan babamızla satın aldığımız yeni ayakkabılarımızı, takım elbisemizi denemek için giyer, saatlerce aynanın karşısında kendimizi seyreder, sonra da yatağımızın başucuna koyar; ertesi gün bayram yerinde yaşayacağımız heyecanların hayali ile genellikle bizi uzun süre uyku tutmaz, yatakta debelenip dururduk. Baba namazdan sonra kent mezarlığına uğrayarak ölmüş akrabaların mezarlarını ziyaret ederek dualar okur ve eve dönüşte bütün aile bireylerini kendini bekler bulurdu. Annelerimiz, kardeşlerimiz sıraya girerlerdi. Yaş sırasıyla babamızın elini öperdik. Annemin saygı içinde babamın elini öpmesine bir anlam veremezdim. Anneme "Anne, babam senden çok büyük değil, hem de senin eşin o. Neden elini öpüyorsun?" diye sorardım. O da ailesinden böyle gördüğünü ve saygıdan kaynaklandığını söylerdi. Babamız sonra gider, bahçemizdeki portakal ağacına bağlı kurbanlığın başını okşardı. Sonra da kurbanımızın kesilme işlemine geçilirdi. Babam dua okurdu kurbanın başında, hepimiz sıraya dizilir, kurbanın kanından birer damla alnımıza sürülürdü. Sonra bir koşuşturmaca başlardı evle bahçe arasında. Sabah kahvaltı hazırlığı idi bu. Bir çok şey önceden hazırlanmıştır ama, kurban etinin kavurmasını yapmadan olmazdı.
BAYRAM ZİYARETLERİ
Neyse ki Kurban Bayramı'nın ikinci gününde de yakın ziyaretleri başlar biz çocuklara yeni bir eğlence doğardı: Bayram parası toplamak. Anne, baba ve yetişkin kardeşlerimiz kendilerinden yaşça büyük dost ve akrabalarını ziyarete giderlerdi. Bayram ziyaretleri kısa sürerdi. Misafire önce kahve sorulur, misafir daha önce gittiği evlerden birinde kahve içmişse, ısrar edilmez, ama şeker tutmadan, baklava ikram edilmeden gönderilmezdi. Baklava hazır alınmaz, evde yapılırdı. Ama kolay bir iş olmadığı için, baklava açmayı beceremeyen kadınlar kadayıf veya revani; iyice beceriksiz olanlar, Kemalpaşa tatlısı yaparlardı. Baklavalar bir-iki gün önceden açılıp mahalle fırınlarında pişirilir, ama şerbeti arife gecesi dökülür, böylece hem baklava gece boyunca şerbeti çeker, hem de fazla beklemediği için, şekerlenmezdi. Birçok aile bayram gezmelerinden eve dönüşlerinde dış kapılarının halkalarına bağlanmış renkli yün ipler bulurlardı. "Geldik bulamadık, bayramınızı kutlarız" anlamındaydı bu renkli ipler. Hangi renkli ipin kime ait olduğu ev sahibi tarafından tahmin edilmeye çalışılırdı. Hey gidi çocukluk günleri. Akıldan çıkmayan bayram sevinçleri; nasıl da büyük bir heyecanla beklerdik bayram sabahını. Bugün yine öyle bir sabah, Bayram sabahı. Bayramınız sağlık ve neşe içinde geçsin.