● Herkes paranın peşinde. Ama o mutlu bir azınlığın elinde. Nasıl sahip olacağız çok paraya? Mucizevi bir yolu var mı?
Para da bir enerjidir, tıpkı insan gibi ve paranın da bir psikolojisi vardır. Kendi karakteri vardır. Biz paranın psikolojisini bozduk. Para, güvende olacağı, baskı altına alınmayacağı, değerli olduğu ve hareket edebildiği yere akar. Önemsendiğini bilmek ister.
● Güvende olacağı, baskılanmayacağı yer nasıl bir yerdir?
Parayı amaç haline getirmek onu baskılamaktır. Para kazanmak için ve paraya ulaşmak için yaptığınız her aktivite parayı baskılar, kaçırır. Parayı hedef yaptığınızda hayatta bulunduğunuz ortamdan memnun olmazsınız ve işinizi iyi yapamazsınız. Her zaman mutlu olacağınız ve seveceğiniz ortamlarda çalışmayı amaçlamalısınız. Para o zaman zaten size akar. 10 yaşında çocuğa soruyorum ne olacaksın diye, stilist diyor. Neden diye soruyorum, çok para var o işte diyor. Bu algıyla parayı ancak itersiniz.
● Ben işimi sevsem de patron parayı bana akıtmak istemeyebilir ama…
Piyasada iki baskı unsuru var. Biri işgücünde. Az çalışarak, çok para kazanmak istiyor. Emek vermekten kaçınıyor. Diğeri de işveren. Rekabet ortamından dolayı mevcut parasını kaybetmekten korkuyor ve az paraya çok iş yaptırmak istiyor. Bu iki güç, parayı iki yanından çekiştirip duruyor. Para da bir an önce güvende olacağı, rahatça dolaşabileceği yere kaçmak istiyor. İki taraf da kaybediyor bu durumda.
Herkese yetecek kadar para var mı piyasada?
Daha bile fazlası var. Ama para baskı ve korkunun olduğu ortamlarda güvenli bölgelere doğru kaçıyor. O zaman da piyasada para yokmuş gibi görünüyor.
"Herkes kendi zirvesini bulmalı"
● Para üzerindeki baskıyı kaldırmak için ne yapabiliriz bireysel olarak?
Ona değerli olduğunu hissettirmelisiniz. Para kötüdür, çok para haramsız olmaz, para kirlidir, paraya değer vermem gibi sözler sarf etmemelisiniz. Siz para olsanız sizin hakkınızda böyle düşünen insana gitmek ister miydiniz? Ayrıca paranızı sizi mutlu edecek kanallara aktararak onun serbest dolaşma ihtiyacını karşılamalısınız. Sizi mutlu edecek kanallara giden parayı kısmayın, bu tasarruf değildir. İlgi alanınıza girmeyen, size keyif vermeyen konularda parayı tutumlu kullanın. Paranızı yaşam hedefinize hizmet etmeyecek alanlarda harcamayın.
● Böyle yaparsak hepimiz çok iyi bir kariyere sahip olabilir ya da başarılı işler yapabilir miyiz? Herkes çok zengin olabilir mi yani?
Herkes için zirve aynı yükseklikte değildir. Örneğin üzüm belirli bir rakımda yetişir, zeytin başka bir rakımda, badem ise başka bir rakımda yetişir. Zaten size ait olmayan bir zirveye ezkaza çıkacak olursanız orada uzun süre kalamazsınız, yine aşağı düşersiniz. Bir de yetmez gibi üç günlük ömrünüzü stres ve sıkıntı içinde geçirirsiniz. Bu nedenle herkes kendi zirvesini hedeflemeli. Doğada saygı vardır. Her zaman büyük balık küçük balığı yemez. Bir kedi bir timsaha kafa tutabilir yeri geldiğinde. Biz bu dünyada artık saygıyı unuttuk. Herkes kendi sınırlarını çizip bir diğerine saygı duymalı. 100 metre civarda gazete bayisi varsa, mağazasında gazete-dergi satmayan bir kitabevi zinciri var mesela. İşte piyasada herkes bu şekilde davranmalı.
Kibir değil, güven ihtiyacı
● Hangi rakımın bizim zirvemiz olduğunu nasıl anlayacağız?
Mutlu olduğunuz işi yaptığınızda, iş ortamını sevdiğinizde, geceleri rahat uyuyabildiğinizde ve paranızı sizin için gerçekten önemli olan yerlere harcadığınızda zaten zirvenizi bulursunuz…
● Peki ya zirvemizde dilediğimiz gibi çok para yoksa?
Ne kadar paradan söz ediyorsunuz ki… Ve o kadar paraya ihtiyacınız olduğunu neden düşünüyorsunuz?
● Mesela istediğimiz markalarda alışveriş yapabilmek, istediğimiz evi arabayı alabilmek için… Olamaz mı?
Günümüzde ihtiyaçlarımız karmaşıklaşmaya başladı. İnsanın temel ihtiyaçları yeme, içme ve barınma iken artık güvende olma ihtiyacı da çok baskın hale geldi. Çünkü parayla dizayn edilmiş bir hayatta insanın ihtiyaçlarını karşılayabilmesi ve ileride de karşılayabilme olasılığı net olmaktan çıktı. Bu da modern insanı güvensiz hissettiriyor. Mal edinme ihtiyacı da buradan kaynaklanıyor. Pahalı markalar giyinmeyi istemek de buradan kaynaklanıyor.
● Bu daha çok hava atma ihtiyacından doğmuyor mu?
Hayır. Bunun kibirle bir ilgisi yok. Kişi çok tükettiği, alışveriş yaptığı zaman "Ben çok iyi markalar giyip çok iyi para harcayabiliyorum. Demek ki çok iyi bir konumdayım ve ben güvendeyim ve güvende olacağım" diyor bilinçaltı ona. Aslında bir çocuk gibi güvende olduğunu bilmek istiyor sadece, hepsi bu.
"Türkiye kendisini ve insanını yordu"
● Özellikle Türk insanının mal mülk edinme kaygısı bundan mı kaynaklanıyor?
Evet, Türkler göçebelikten yerleşik hayata geçmiş bir ırk. Yerleşik hayata geçince de güvende olma endişesinden dolayı sahiplik hormonu geliştirmiş. Türkler her şeye sahip olmak isterler, kendi evlerine, işlerine ve evlatlarına. Bu sahiplik hormonu da parayı baskılıyor ve başarımıza çelme çakıyor.
● Bu yüzden mi bir türlü muasır medeniyetler seviyesine ulaşamadık?
Türkiye, Cumhuriyet'ten itibaren hep sanayileşmeye çalışmış bir ülke. Bu yüzden de lüzumsuz yere kendisini ve insanını yordu. Her ülke sanayileşmek zorunda değil. Türkiye de bir enerji ve mutlu olacağı işlere yönelmeliydi. Müthiş bir tarım ve turizm ülkesi olarak kendisini dünyada çok farklı konumlandırabilirdi. Hiç sanayi yapmak zorunda değildi. Sanayileşmeyi beceremedikçe kendine de haksızlık etti ve özgüvenini kaybetti. Ama yeniden toparlanabilir. Bunun için önce insanının kendi mutluluğunu hedeflemesi gerekiyor.
ÜRÜN DİRİER