Doğumun başlı başına bir mucize olduğunu herkes kabul ediyor. Doğum olayının belki de en sürprizli, en kutsal öğesi ise plasenta. Teknik olarak görevi anne ile karnındaki bebeğin dolaşım sistemlerini birbirinden ayırmak. Ama geçmişten günümüze tam olarak belirlenemeyen şifalı yanları var. Geleneksel Çin tıbbından modern Batı tıbbına birçok kez sayısız araştırma yapılmış üzerinde. Şimdilerde ise Amerika'da birçok gebe kadın, plasentasını doğum sonrasında saklatmayı ve onu yemeyi planlıyor. Neden mi?
İsterseniz önce işin biraz daha temeline inelim. Mesela plasenta nerededir, ne işe yarar diyelim. Doğum olayının erkek spermi tarafından döllenen yumurtaların bölünmesiyle başladığını biliyoruz. Zigotun hızla bölünmesi ve büyümesi sonucu ceninin öyküsü de başlar. Zigotun besin maddelerini anneden alabilmek için embriyo hücrelerinden bir kısmı plasentayı oluşturur. Böylece artık anne ve bebek arasındaki besin ve oksijen alışverişi yapılabilecektir. Aralarındaki alışveriş dışında kanların da birbirine karışmaması gerekmektedir. Zira bu ölümcül olabilir. Plasentanın misyonu onları birbirinden kusursuzca ayırmaktır. Başarıyla görevini yerine getiren plasentanın bunların dışında bebek için olağanüstü bir önemi var. Anneden gelen kanın içindeki besinleri bebeğe geçirirken yabancı bir madde olarak görülen savunma hücrelerinin de embriyoya ulaşmamasını sağlar.
"İyileşme dönemini hızlandırıyor"
Ancak tıp dünyası bugüne dek plasentaya doğum anına kadar gereken önemi verirken doğumdan sonra tıbbi atık olarak kabul etmekteydi. Eski Mısır uygarlıklarında kendine ait bir hiyeroglife sahip olan plasenta organı dokuz aylık süreç sonrasında çöp oluyordu. Ama yüzyıllardır bu organa farklı anlamlar yükleyenler de var. Örneğin; Gana'da plasentanın bebeğin ölü ikizi olduğuna inanıldığından küçük bir cenaze töreni düzenleniyor. Geleneksel Çin tıbbında ise plasentanın çok küçük bir parçası kurutuluyor, baharatlarla karıştırılıyor ve çeşitli gıdalara eklenerek kullanılıyor. Modern tıpta ise bazı doktorlar plasentanın kök hücre gibi bankalarda saklanarak genetik hastalıklarda kullanılabileceğini düşünüyor.
Scientology'ye inananların doğumun hemen akabinde plasentadan bir parçayı yemesi de oldukça yaygın bir hareket. Bütün bunlar dışında koyun plasentasından yapılmış yüz maskesi kullananların, kozmetik ürünlerinde anti-aging etkisine sahip olduğunu düşünenlerin sayısı da gün geçtikçe artıyor. Özellikle son 10 yılda artarak devam eden doğala dönüş akımı doğum olayını da kapsamış durumda. Ortalama 40 haftalık hamilelik süresi boyunca bebeği koruyan ve besleyen plasentanın anne için de yararlı olacağına inanan annelerin, ebelerin, doktorların sayısı da bir hayli arttı. Jennifer Mayer, plasentayı doğum sonrasında kapsül haline getirip anneye veren ebelerden biri. Konunun detayları için kendisine başvurduğumuz Mayer, plasenta kapsüllerinin yararını şöyle anlatıyor: "Hamilelik sürecinde plasenta hormonların baş üreticisi. Doğum sonrasında ise beyindeki hipotalamusun tekrardan hormonları düzenlemesi haftalar sürebiliyor. Bu yüzden çoğu kadın ağlama krizlerini ya da baby blues denen postpartumu yaşamaya başlıyor. Plasenta haplarını kullanmak bu hormon değerlerini dengelemede, beslenmede yararlı olan zengin vitamin ve mineralleri sağlamada yararlı oluyor. Bunun yanında yapılan bilimsel araştırmalar süt üretmeyi arttırdığını, iyileşme dönemini hızlandırdığı ve enerji seviyesini arttırdığını gösteriyor." Mayer, Colorado Üniversitesi mezunu bir ebe. 2007 yılında üniversite döneminde yaptığı araştırmalar sonucu plasentanın postpartum sendromuna iyi geldiğini öğreniyor. Ancak plasentanın hijyenik koşullarda saklanacağı ve anneye nasıl vermesi gerektiğini çözmesi yıllarını alıyor. Tekniğini sorduğumuzda şöyle anlatıyor: "Doğumdan önce anneyle konuşup karar vermiş oluyoruz. Doğum anı gerçekleştikten hemen sonra plasentayı annenin isteğine göre ya pişirip kurutarak ya da çiğ kurutarak saklıyorum. Pişirirken geleneksel Çin metotlarında olduğu gibi biraz jalapeno biberi, fesleğen ve limon kullanıyorum. Kurutma işleminden sonra yaklaşık bir gün dinlendiriyorum. Ertesi gün blender'dan geçirip özel bir tozla karıştırıyorum. Jel kapsüllerin içine dolduruyorum. Haplar yüzde 100 doğal. Kimyasal madde ya da koruyucu kullanmıyoruz."
Ancak sağlık kurumları çoğu zaman aynı fikirde değil. Amerika'da bile sayılı hastanede plasentanıza sahip çıkabiliyorsunuz. Türkiye'de ise hiçbir sağlık kurumunda bunu yapmak henüz mümkün değil. Plasenta doğum sonrasında tıbbi atık olarak değerlendiriliyor, ya atılıyor ya da şüpheli bir durum varsa patolojiye yollanıyor. Konuştuğumuz birçok hastane bu konuda fikir vermek istemedi, bilimsel araştırmalardan bahsetsek bile konuyu ülkemiz için son derece sansasyonel buldu. Mayer, Türkiye'de herhangi bir plasenta servisi olmadığını söylediğimizde ise kendisine www. mamamoonny.com sitesinden ulaşacak herkese yardıma açık olduğunu belirtti.
Jodi Selander
Plasenta kapsüllerini kullanan annelerden biri. 2005 yılında doğum yapan ve kapsüller sayesinde postpartum depresyonu hafif geçiren Selander 2006 yılından beri "I Love Placenta" yazan tişörtler tasarlıyor ve bunları "Placentalady" adlı twitter hesabından satışa çıkarıyor.
DR. CENK KİPER CISED
(Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği İstanbul Şubesi Kurucu Başkanı)
Plasenta üzerinde uzun yıllardır çalışmalar yapılan bir organ. Hatta bir dönem toptan satın alınırdı. Amerika'da yaygınlaşan plasenta kapsülü uygulamasının bizde ne derece mümkün olduğunu kestiremiyorum. Çünkü bizde sağlık yasalarında sürekli değişimler olur. Örneğin; spermini saklatmak isteyen bir erkek bunu yapamaz, çünkü sperm bankamız bile yoktur. Dolayısıyla yasaların buna izin vermesini beklemek gerekir. Geçen sene kan ve kan iliği gibi dokularla ilgili yine değişiklikler yapılmıştı. Eğer yasalar değişirse Türkiye'de de bu mümkün olabilir. Zaten doğada insan bedeni olarak sürekli bir geriye dönüşüm var. Doğal olana dönüyor ve işe yarayan malzemeyi kullanmayı seçiyoruz.
Zeynep YAYINOĞLU/ Bu yazı AKTÜEL Dergisi 24 Kasım 2011 tarihli sayı 257'de yer almıştır.