Şimdi anlatacağım hikaye, tamamen gerçek ve tamamen "engelsiz"dir… Altı yaşında geçirdiği çocuk felcinin ardından konuşma yetisi dışında tüm hareket işlevlerini kaybetmesine ve günde üç dört saatlik molalar dışında tüm yaşamını çelik bir akciğer kafesi içinde geçirmesine rağmen, hayallerine ulaşmakta engel tanımayan Mark O'Brein'in hikayesi ve bizi bu şahane adamla tanıştıran "The Sessions/ Aşk Seansları" filmi.
***
Vizyonun en yenilerinden olan ve Ben Lewin'in yumuşacık/ sıcacık bir üslupla sinemaya aktardığı Aşk Seansları, Mark O'Brein'in yazdığı, evet yanlış duymadınız, "engelli" kahramanımızın "bizzat" kaleme alıp yayınladığı bir makaleye dayanıyor.
Evet, Mark O'Brein yaşadığı talihsiz olaylara rağmen eğitimini tamamlıyor, alkışlar içinde California Üniversitesi'nden diplomasını alıyor ve bir şair, bir gazeteci oluyor… Diğer yandan delikanlı haliyle tabii ki duygusal hezeyanlar yaşıyor, bakıcılarına aşık oluyor, onlara evlenme teklifi ediyor ve fakat ne yazık ki alnına kondurulan merhamet dolu bir öpücükle terk edilmekten öteye götüremiyor aşk hayatını. John Hawkes'un başarıyla canlandırdığı Mark, işte bu noktada yolun yarısı yaş 35 deyip kiliseye gidiyor ve William H. Macy'nin canlandırdığı Peder Brandon karakterine günahını çıkarıyor: "Ben de artık bir kadınla sevişmek istiyorum, çok mu?"… Mark, cinselliği en azından bir kez deneyimlemek üzere, Helen Hunt'ın canlandırdığı (Oscar adayı) seks terapisti Cheryl ile altı seanslık bir anlaşma yapıyor… Ve bu süreç, hem Mark'ın kendi bedeni ve cinsellikle ilgili önyargılarının analizine doğru bir yolculuğa, hem de tüm engellere rağmen birbirine gerçek "hassasiyetle" yaklaşan iki kalbin ne noktaya dek yakınlaşabileceğine dair bir serüvene açılıyor. Belki fiziksel olarak her şey mümkün değil, ama Mark sonunda şiirlerinden şöyle sesleniyor Cheryl'a: "Sana sözcüklerimle dokunsam"!
***
Mark O'Brein, terapi sürecini anlattığı "Bir Seks Vekili ile Görüşme" makalesini 1990'da yayınlıyor. Terapilerden sonra hayatına bir de büyük aşk sığdırmayı başarıyor ve 1999 yılında, 50 yaşında aramızdan ayrılıyor… "Aşk Seansları" yüksek oyuncu performansları ve güçlü anlatıya dayalı bir film. Mark'ın, ailesine yaşattığı üzüntüler ve hissettiği din baskısı nedeniyle "cinsel hazzı hak etmediğine inanması" gibi ciddi psikolojik yargılara ve ortaya koyduğu tüm katı gerçekliğe rağmen, mizah duygusunu ön planda tutmayı başaran senaryo son yılların en iyilerinden… Tabii bu noktada, öykünün tam merkezinde canlılık ve çok renkliliği sağlayan Peder Brandon karakterinin önemini de unutmamak gerek!
Özetle… "Bazen ne küçük bahanelerle hayattan yılıp vazgeçtiğimizi" hatırlayıp utanç duymak, ya da sadece iyi bir film izlemek için!