Federasyon başkanlarının,
"Seçimle iş başına getirilmeleri" ilk bakışta demokratik bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir.
Ancak
"Seçim, Türk Sporu için yararlı oldu mu?" sorusuna
"Evet" diyebilmek hiç de kolay değil!
Öncelikle, federasyon başkanları seçimi, birbirine kin besleyen
"Hasımlar" yaratıyor.
Seçimlerin öncesinde
"Çok çirkin suçlamalar" yapılabiliyor. Seçimler sonuçlanınca; kaybedenlerin büyük bölümü, kazananlar hakkında
"Yıpratma hareketi" başlatırken, galipler de,
"Enkaz devraldık edebiyatı" yaparak geçmişte yapılan hizmetleri karalama yolunu yeğliyorlar.
Sporda başarıyı yakalamak devamlılık, istikrar, güven ve destek ister...
Sakıncalı esas husus, ana statülerin çoğunlukla kulüp yöneticilerinden oluşan delegelere, başkanı seçme olanağı tanıması… Bu, sporda olmaması gereken,
"Etik dışı pazarlıkları" da beraberinde getiriyor. Kulüp yöneticilerine en çok tavizi veren aday
"Avantajlı konuma" geliyor. O spor dalına katkısı, yönetebilirliği, kapasitesi çoğu zaman göz ardı ediliyor.
Başkan adayları arasındaki kısır ve seviyesiz mücadele, aslında kişilerden çok spora zarar veriyor.
Bu arada, ne acıdır ki, özerklik de hala sorun olmaya devam ediyor.
Çünkü özerklik demek,
"Sponsorlu hayat" demektir. Bütçenizi oradan gelecek gelirlere bağlamak zorundasınız. Bizde bu destek sadece Spor Toto'dan gelmektedir.
Burada duralım... Hangi federasyonumuzda dünya çapında ilgi toplayan sporcu var? Kaç olimpiyat şampiyonu atletimiz, tekvandocumuz, eskrimcimiz, yelkencimiz, yüzücümüz, hentbolcumuz bulunuyor? Yerli veya yabancı büyük firmalar, hangi sporcumuza, milli takımımıza sponsor olarak ürününün reklamını yaptırmak ister?
Hangi organizasyonumuza binlerce doları yatırmak isteyen bir uluslar arası holding çıkar? Eğer, elinizde o spor dalını sürükleyip götüren
"lokomotif sporcular" yoksa işiniz zor demektir.
Demek ki, sadece tesis yapmak sorunu çözmez, sporcu da yetiştirmeniz gerekir.