Yeni bir döneme girdik.
2013- 2014 Akademik Eğitim Öğretim yılının bütün üniversitelerimiz için hayırlı olmasını dilerim. Bu sene, üniversite sınavlarına giren öğrencilerimiz çok şanslı idi.
Devlet ve vakıf üniversitelerinde örgün öğretimde kontenjanlar
907 bin gibi büyük bir sayıya ulaşmıştı. Dolayısıyla, üniversite öğrenimi görmek isteyenler açısından neredeyse her arzu edenin bir programa yerleşebilmesine imkân veren bir yapı vardı. Ek yerleştirmelerden sonra bile hala öğrenci bulunmayan programların olması ülkemizin son yıllarda üniversiteleşme bakımından aldığı mesafeyi göstermesi bakımından önem taşımaktadır. Ancak, kontenjanların bu denli artması, üniversiteleşmenin hızlanması bize bir başka önemli ve dikkat edilmesi gereken gerçeği daha göstermektedir: O da, önümüzdeki yıllarda bu kadar üniversiteyi doyuracak, besleyecek bir öğrenci/insan kaynağı güçlüğü içine gireceğimiz gerçeği… Nasıl hızlı bir şekilde üniversiteler kurduysak, bunlara fakülteler, yüksekokullar ilave etme yarışına girdiysek; yapı sürdürülemez hale geldiği zaman da aynı hızla kapatmak zorunda kalacağımız, ancak her kapısına kilit vurduğumuz okulla birlikte çok büyük kaynakları da heba edeceğimiz de yine bu fasılda zikredilmesi gereken bir husustur. Siyasi iktidarın, uzun zamandan beri demografik göstergelerdeki negatif seyri göz önüne alarak
"üç çocuk" söylemi şimdilerde yüzleri gülümseten bir espri gibi gelse de, uzun sayılmayacak bir gelecekte aslında içine gireceğimiz nüfus açmazının farkına varılması bakımından dikkate değerdir. Bu yıl tüm liselerimizden mezun olan öğrenci sayısının 400 binin altına düşmüş olması, önümüzdeki yıllarda bu sayıların daha da azalan bir şekilde seyredecek olması, her geçen gün kapasite artıran üniversitelerimizin şu an üniversite arzusu taşıyan stokun erimesiyle birlikte yeniden bir yapılanmaya girmesini de mecbur hale getirmektedir. Bu bakımdan üniversitelerimizin önünde, dışa açılmak, öz kaynak gelirlerini artırmak, yarışmacı ve rekabetçi bir yapıyı bünyelerinde oturtmak gibi artık kesinlikle göz ardı edemeyecekleri zorunlulukları bulunmaktadır. Yani, önümüzdeki süreçte, şayet topyekûn ciddi bir dışa açılma, üniversiteyi bir sektör haline getirme, yabancı öğrenci celbetme gibi adımlar atılmaz ise, mevcut üniversitelerimizin önemli bir kısmı öğrencisizlikten kepenkleri indirecektir. Kuşkusuz ki, böyle bir tehlike özellikle vakıf üniversiteleri üzerinde etkili olacak, devlet üniversitelerinde de artık istihdam bakımından sıkıntılı bölümlerin tasfiyesine doğru gidecektir. Nitekim günümüzde bile,
Anadolu'nun muhtelif yerlerinde iki yıllık meslek yüksek okulu programları ve özellikle
fizik, kimya, biyoloji, matematik gibi temel bilim dallarında öğrenci kaybı yaşamaktadırlar. Buralara açılan kontenjanlar büyük ölçüde kapanmaktadır. Yine bu bağlamda, devlet üniversitelerinde ikinci öğretim programları da birer ikişer kapanmaktadır.
Gazi Üniversitesi olarak, biz bu gerçeği görüyor ve kendimizi bu rekabet ve yarışma ortamına doğru yeniden formatlıyoruz. Fiziki şartlarımızla, eğitim öğretim kalitesine etki edecek müfredat yapılanmamızla, öğretim elemanı istihdam politikamızla bu yarışı en önde götüren ve kesinlikle denklem içinde yer alan üniversiteler arasında kalmak hedefimizdir. Üniversitemizin, sadece ülkemizin değil dünyanın da en saygın üniversiteleri arasındaki yerini korumak ve ileri çıkarmak için birikimiz de, enerjimiz de, gayretimiz de yeterlidir ve inşallah hiç eksilmeyecektir.