Spor hayatımızı anlamlı kılan kültürlerden birisi. Sporun sadece madalya ödül ve şöhretten ibaret olmadığını anlayamayanların en çok başvurduğu yöntemlerin başında doping geliyor.
Sporun ve sporcunun düşmanı doping konusunda dünyada atılan adımlara paralel olarak ülkemizde de bir farkındalık oluşmaya başladı.
Ülkemizde
2011 yılında numune sporculardan alınan numune adedi 71 iken bugün
2013'te alınan numune sayısı 1077... Bu kadar fazla numuneden oransal anlamda daha fazla doping çıkması normal.
Önemli olan oyuncunun dopinge tevessül etmeden onun sağlıklı bir ortamda doktor kontrolünde yarışmalara hazırlanmasını sağlamak.
Türkiye'de bugün 4 milyon 717 bin lisanslı sporcu varken bunların hepsini kontrol altına almamız imkansız. Ancak
A tipi sporcuların bir havuzda toplanarak bağımsız bir izleme kurulu tarafından takip edilmeleri önemli.
Zannediyorum
kasım ayı içinde kurulan ve
Eski Güreş Federasyonu Başkanı İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak'ın başkanlığında çalışmalarına başlayan
Dopingle Mücadele Komisyonu'nun bu konuda ciddi bir çalışma yaptığını biliyorum.
Komisyon gelecek günlerde dopingin taraflarını (sporcu-antrenör- yönetici…) dinleyerek hükümete önleyici öneriler ve tedbirler sunacak.
Ayrıca ödül ve ceza yönetmeliğinde de çeşitli düzenlemeler önerilecek.
Sonuç olarak doping sadece sporcuların sorunu değil. Ülke olarak bu belanın
2020 Olimpiyatları'nı kaybetmemizde ne kadar etkili olduğunu gördük. Başta
Sayın Başbakan Recep Tayip Erdoğan ile Gençlik ve Spor Bakanı
Suat Kılıç başta olmak üzere bütün siyasi otoritenin tek bir dayanağı var:
"Dopinge '0' tolerans" Bu da mücadelenin başlangıcı için yeterli…