2002 yılının başıydı.
Beşiktaşlı olan arkadaşlarım
Burak ve
Tolga Akyüz'ü sürpriz yapmak için telefonla aradım. - Çocuklar eve gelin... dedi. Akaretler'deki evine gittik. Kapıda karşıladı bizi. Evin her yeri
Beşiktaş sembolleriyle doluydu. Bize nescafe yapıp kendi elleriyle getirmişti. Kolundaki künyesi, titreyen elleri ve elindeki fincanı. Bir ara
- Başkanım artık evlilik vakti geldi...
diye takıldım. Hafifçe gülümseyerek cevap vermişti... Sadece Türk futbolu değil Türk sporu çok önemli bir değerini kaybetti. Futbolu sadece bir spor olarak görmesini başarabilen ve bunu çevresine de öğreten, kaybettiğinde rakibini tebrik etmesini bilen bir centilmenini kaybetti. Kimseyi ayırt etmeden evini açan bir beyefendi. Oturaklı bir Çerkez. Ciddi bir devlet adamı...
Beşiktaş'a ve Türk futboluna büyük emekleri olan Süleyman Seba'yı sonsuzluğa uğurladık.
Özellikle beyefendiliği ve centilmenliği ile sadece Beşiktaş taraftarlarının değil tüm takım taraftarlarının sevdiği, saygı gösterdiği tek tük insanlardan biriydi Seba. Günümüzde kendi taraftarlarınca bile nefret edilen, sevilmeyen başkanlar varken, her kulüp taraftarının sevdiği bir insan olabilmek öyle kolay bir şey değildir. Kaybedilen her maçtan sonra hakemlere, rakibe ağızlar dolusu çirkin sözlerle açıklamalar yapan başkanların olduğu futbol dünyamızda, rakibini maç kazandığı için tebrik eden, mağlubiyetlerin sebebini hakemlere yüklemeyen kaç başkan ya da yönetici görebiliyorsunuz. Kavgayı, sürtüşmeyi, gerilimi futbolun kültürü yapmaya çalışan başkanların, yöneticilerin Seba'dan alacağı, öğreneceği çok şey var.