İki köşe yazısı, bir dizi senaryosundan
"Terör örgütü" çıkar mı? Birlikte inceleyelim, çıkar mı, çıkmaz mı! Karadenizli arkadaşına bilmece soruyor.
"Ula saridur, ağactadur, öter. De bakayum habu nedur?" "Kanaryadur", "Bilemedun", "Ula nedur öyleysa?", "Ula hamsidur, hamsi da", "Ula hamsi sari olur mi?", "Boyadum oni", "E ula hamsi ağaca çıkar mi", "Çikardum oni", "Ula namussuz, boyadun oni, ağaca çıkardun oni, peki hamsi öter mi?", "Oda kandurmacasidur da" Hamsi sarı olursa, ağaca çıkarsa, bir de öterse bir internet sitesi gerekçesiyle, bir ülkenin genelkurmay başkanı
"Terör örgütü lideri" olarak yargılanır ve müebbet hapse mahkûm olabilir demektir! N'oldu
Ekrem, maşallah şovmenlik yeteneğin de varmış senin! Yapılan zulme karşı durmuyordun, basılmamış kitaplar yargılanıp, yazarları müebbet alırken,
"Bunun gazetecilikle ne alakası var?" diye başlıklar atıyordun. N'oldu? Genelkurmay başkanı
"Terör örgütü lideri" oluyor da sen niye olmayasın.
O zaman sesin çıkmıyordu! Hazreti Ali diyor ki,
"Haksızlığın karşısında sakın eğilme, yoksa hakkınla birlikte şerefini de kaybedersin!" Biz o zaman da bunları kabul etmedik, şimdi de, ama sesimizi duyuramadık! Gençliğimizden beri sokaklarda Mazlumlar için insan gibi gösteriler yaptık, ama siz,
"Sokaklarda hak aradığını söyleyenler devlet otoritesini hiçe sayan soytarılardır. Bizim bu işlerle ilgimiz olamaz!" diyordunuz.
N'oldu? Hanefi Avcı'yı sol örgüt liderliğinden içeri attınız. Cezasını da giderayak onayladınız. Hiç sesini duymuyoruz
Ekrem. Eğer
Avcı sol örgüt üyesiyse, sen de kaşarlı pidesin, hem de bol kaşarlı! Bu
Ekrem ve
Hidayet birbirlerinin kanını içse doymazlar. Neredeyse beş yıldır birbirlerine selam bile vermezler biliyor musunuz? Bunu cemaatin hepsi bilir. Ekrem yine de bağırıyor,
"Bir her şeyi vatan için yaptık!" Size bir vatan hikayesi yazayım o zaman! Askerde iki arkadaş sohbet ediyorlar, biri sürekli,
"Vatanım da vatanım" diye iç geçiriyor, diğeri de,
"Ahmet üzülme kavuşursun inşaallah, çok merak ediyorum senin bu vatanını. Vallahi bende geleceğim!" diyerek onu teskin etmeye çalışıyormuş. Askerlik bitmiş, arkadaşı
Ahmet'in vatanını görmeye gitmiş. Bir de ne görsün;
Ahmet keçi gibi bir yardan aşağı sarkmış, kayaların arasındaki bir avuç toprağa elindeki fidanı dikmeye çalışıyor. Belinde kalın bir halat, hanımı da
Ahmet düşmesin diye ipi tutuyor. Arkadaşı seslenmiş,
"Ulan Ahmet senin 'Vatanım da vatanım' dediğin yer burası mıydı?" Ahmet cevap vermiş,
"Vay can kardeşim, vatanıma hoş gelmişsin!" Arkadaşı dayanamamış,
"Ulan senin vatanının da, ipini tutanının da...!" Vatan tanımı göreceli tabi!