Eskiden çok yapılırdı, bilgi yarışmaları...
Yine bunlardan birini, radyodan dinliyordum.
Sunucu, "
Şimdi size çok kritik bir soru soracağım. Eğer bilirseniz yarışmaya devam edeceksiniz, bilemezseniz eleneceksiniz"
dedi ve yarışmacıya sordu:
"Bu sezon hentbolde gol kralı olan sporcu kimdir?"
Cevap adeta jet hızıyla
geldi:
"Eşref Taşucu!.."
Sunucu, "
Doğru" dediğinde,
itiraf edeyim ki ben de hayli
şaşırmıştım!
Yarışmacı olan kişi, emekli bir bayan öğretmendi...
Futbol olsa anlarım...
Haydi basketbol ya da voleybol; ona da tamam!
Naim'den dolayı halter sorusuna doğru cevap verse, onu da bir ölçüde anlayabilirim.
Ama, 69 yaşındaki emekli öğretmen, bir hentbolcünün ismini bir çırpıda, hem de soyadıyla söylüyorsa, burada durmamız lazım!
Bu hadise, sanırım 1990'da falan yaşandı...
Bir hayli eski yani!
O dönemde hentbole olan ilgiyi göstermesi bakımından oldukça ilginç, bir o kadar da düşündürücü bir örnek...
Şimdi sokağa çıkalım, bırakın emekli yaşlı insanlara sormayı, gençlere soralım...
Bize 5 hentbol takımı ve 5 de hentbolcü ismi söylesinler!
Doğru yanıt vereni bulmanız çok zor...
Hatta olanaksız!
***
Üzücü ama gerçek!
Türkiye'de spor inanın ki, futbolla özdeşleşmiş durumda...
Hatta, "
Futbolun üç büyükleri" dersek, daha da
doğru söylemiş oluruz.
Tamamen kulüplerin yoğun çabaları sayesinde kurumsallaşmış basketbol ve voleybol dışında hemen hemen öteki tüm dalların aslına bakılırsa, esamisi bile okunmuyor!
Sayıları 60'ı aşan federasyonların 15- 20'sinin ismini bile doğru anımsayanı zor bulursunuz.
Ancak, o spor dalında bir "
Skandal" yaşanacak, bir "
Doping olayı" gerçekleşecek, ya da federasyonda "
Seçim" yapılacaksa, medyada adını duyuyorsunuz!
Kimse kimseyi, "
Eskiden de böyleydi" diyerek kandırmasın!
Eskiden böyle değildi!..
Arşivlere bakın..
Hentbolü, yüzmeyi, boksu, güreşi, tenisi, halteri, bisikleti, masa tenisini, karateyi, bilardoyu ve diğerlerini de görürsünüz.
Az ya da çok; ama sayfalarda onlar da vardır...
Çünkü, o dönemlerde ne medya bu kadar ilgisiz, ne de federasyonlar bu kadar kayıtsızdı!
Federasyon başkanları adeta "
Görünmek, bilinmek" istemiyorlar!
"
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" misali...
Ve asıl acısı, bu durumun düzelmesi için girişim falan da yok.
Bu kayıtsızlık ve neme lazımcılık sürdükçe; bir futbolcunun "
Ayağındaki nasır", öteki spor dallarındaki ciddi olaylardan çok daha "
Önemli" görülmeye devam edecektir!