Cumhuriyet'in en zor zamanlarına şahitlik eden şimdinin asırlık nine ve dedeleri, bir milletin küllerinden doğma mücadelesine de tanık oldu. Birçok önemli gelişmeye tanıklık eden asırlık nine ve dedeler, Cumhuriyet'in ilanının 93. yıl dönümü öncesinde "o yılları" anlattı. Ankara'ya bağlı Bala'nın Tolköy köyünde 1921 yılında doğduğunu belirten Mehmet Kılıç, babasının iyi bir hafız, annesinin ise hayvanlarla ilgilenen bir ev kadını olduğunu söyledi. Kılıç, köylerinde öğretmen olmamasından dolayı okuma yazmayı ancak askerde öğrenebildiğini ifade etti. 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'in ilanının ardından Mustafa Kemal Atatürk'ün her yıl aynı günün Cumhuriyet Bayramı olarak kutlanmasını istediğini belirten Kılıç, katıldığı bir Cumhuriyet Bayramı kutlamasında Atatürk'ü görme anını şöyle anlattı: "Hipodrom'da gördüm. Cumhuriyet Bayramı vardı. Başka nerede göreceğiz Atatürk'ü? Köyden eşeklerle yola çıktık. Yarım çarık, yarım ayakkabı ile kimi de ayaklarına keçe dolardı. Azıklarını alırlardı. Elmadağı'na çıktıklarında akşam olurdu. Yağbattal'ın üstünde kalırlardı. Ezandan evvel kalkardık. Ankara'ya girerdik, güneş doğardı. Eşekleri Ahmet Çavuş'un hana koyarlardı, doğru Hipodrum'a giderlerdi Atatürk'ü görmek için. Ordu geçerdi, sonra Atatürk, İnönü, Fevzi Çakmak da arabanın üstünde milleti selamlarlardı. Millet ayağa kalktı, heyecanlandı. Atatürk'ü görünce gözyaşı döktüler. Millet tezahürat yapardı 'Şa şa şa çok yaşa Kemal Paşa' diye. Bir tek orada gördüm."
"80'DEN 5'E DÜŞTÜ"
O günü Hipodrom'da geçirdiklerini ifade eden 95 yaşındaki Kılıç, haberlere köylerine çok nadir gelen gazetelerden ulaştıklarını söyleyerek, Atatürk'ün fabrika kurduğunu, orman çiftliğini kurduğunu, yeni motor aldığını babasından dinlediklerini kaydetti. Cumhuriyet öncesi döneme ilişkin en çok Çanakkale hikayeleri duyduğunu söyleyen Kılıç, köylerinde hane sayısının 80'den 5'e düştüğünü ve kocasız kalan kadınların perişan olduklarını anlattı.
'İLK YILLARDA AÇLIK ÇOKTU'
Kılıç, Atatürk'ün Ankara'ya ilk gelişinde Hacı Ali Rıfat Tolluoğlu, Cafer Tayyar, Fuat Börekçi ve Ankara'nın birkaç ileri geleni tarafından Dikmen'de karşılandığını hatırlatarak, şöyle devam etti: "Atatürk, ikametini Bala'dan alıyor. İlk geldiğinde, Beynam köyünde kalıyor. Cumhuriyet denilince aklıma eski günler geliyor. Kara sabanla sürdüğümüz tarlalar, hiçbir zaman gözümün önünden gitmiyor. Çift sürerdik, tohum ekerdik, akşam eve geldiğimizde hayvanların bakımını yapardık."
"OKUMAM, YAZMAM YOK"
Cumhuriyet'in ilanından iki yıl önce Haymana'nın Dereköy köyünde dünyaya gelen Şiho Kara ise dönemin şartlarından bahsederek, "Açlık çoktu. Arpa kaynatırlardı, bütün askerler onu yerdi" ifadelerini kullandı. Ailesinin geçimini çiftçilik yaparak sağladığını belirten 95 yaşındaki Kara, ceketindeki madalyayı göstererek, "Bu madalya babamdan bana kaldı. Babam, Çanakkale harbinde gazi olunca almış. Ondan hatıra kaldı" diye konuştu. İlk evliliğini dayısının kızıyla yaptığını, okuma yazmasının olmadığını söyleyen Kara, Mustafa Kemal Atatürk ile arasında geçen diyaloga ilişkin bir anısını şöyle anlattı:
"ALDIM CEBİME KOYDUM"
"Atatürk'ün kızının başörtüsü rüzgârdan uçtu. Ben aldım, cebime koydum, gittim. Muhtar, 'Atatürk'ün kızının başörtüsünü kim götürmüşse getirsin' dedi. Pullu bir şeydi. Annem gidip benim aldığımı söylemiş. Bir de baktık ki bizim eve muhtar, bekçi ve jandarmalar geldiler. Benim üstümde elbise falan nerede? Beni alıp götürdüler. Fevzi Çakmak ile Atatürk oturuyorlar. Atatürk 'Sen mi götürdün?' diye sordu. 'Ben götürdüm Paşam' dedim. Kızı da vardı o zaman. 'Niye götürdün?' diye sorduğunda rüzgar uçurunca alıp götürdüğümü söyledim. 'Aferin, herkes böyle cesur adam olsa.' dedi. Orada cebinden çıkardığı bir miktar kâğıt parayı verdi. 'Kendine elbise al' dedi. Ben de davar yününden yaptıkları şalvar var. O zaman bir inek ve bir eşeği sabana koşuyorduk. Rahmetli babamla bir komşumuz Polatlı'ya gittiler. Polatlı'dan bir çift öküz almışlar. Atatürk'ten aldığım o parayla durumu düzelttik, zenginleştik. Haymana'da zengin olduk."
'BİZE CUMHURİYET KURULACAK, HER YIL CUMHURİYET BAYRAMI OLACAK DEDİLER'
Şanlıurfa'nın Halfeti ilçesinde 1 Haziran 1916'da doğduğunu ve hiç okula gitmediğini ifade eden Hadice Uğurlucan da, "Ayıptı, kızlara okul yoktu. Onun için okur-yazarlığım yok. Teyzemin oğluyla evlendim. Üç günlük nişanlıyken askere gitti" diye konuştu. Ailesinin anlattığına göre 17 yaşında evlendiğini belirten Uğurlucan, "Bize 'Cumhuriyet kurulacak, Cumhuriyet Bayramı olacak' dediler. Öğretmenler, çocuklara giymeleri için elbise verdi. Şenlik oldu, çalgılar oldu, şiirler okundu. Ama ben gitmedim, duydum. Şimdiki gibi tören yaptılar. 'Neyin nesi bu?' diye sorulduğunda 'Artık bundan sonra Türkiye'de Cumhuriyet Bayramı her sene olacak' dediler. Onu hatırlıyorum." dedi. Uğurlucan, o dönemde haberlere ulaşmakta yaşadıkları sıkıntılara değinerek, Şanlıurfa'nın Ceylanpınar ilçesinde ikamet ettikleri zamanlarda askeriyenin radyosunu dinlemeye giden eşinin, evde kendilerine anlattıklarını anlamakta güçlük çektiklerini dile getirdi. Eşinin haberleri, evde kendilerine anlatmasını o zamanlarda tuhaf karşıladığını belirten Uğurlucan, şimdi haberleri kaçırmamak çaba sarf ettiğini vurguladı.
"ATATÜRK ÖLMÜŞ DEDİ"
Atatürk'ü görme şansının olmadığını ancak eşinin askerde Atatürk ile bir arada olduğunu kaydeden 100 yaşındaki Uğurlucan, 10 Kasım 1938 gününe ilişkin, "Evin karşısında askeriye vardı. Baktık, bayraklar yarıya indirilmiş. Beyime 'Bu bayraklar neden yarıya indirilmiş?' diye sordum. 'Atatürk, ölmüş' dedi" diye konuştu.