PR ve reklam sektörü ülkemizde genellikle ekonominin iyi olduğu dönemlerde parlıyor.
Gelişmiş ülkelerde ise tam tersi sıkıntılı ortamlar iş dünyasını PR'a daha fazla yöneltiyor. Ankara merkezli RPR Medya A.Ş.'nin Başkanı Ercan Halıcı da kriz dönemlerinde işletmelerin gerçek ilacının PR olduğunu vurguluyor.
Halkla ilişkiler sektörüne girişiniz nasıl oldu?
Aslına bakarsanız kendimi 'Türkiye insanı' olarak tanımlıyorum.
Çünkü küçük yaşlardan beri onlarca ilimiz bana yuva oldu. Medya sektöründeki başarımda güzel ülkemizin coğrafi yapısının rolünün de çok büyük olduğuna inanıyorum. Dünyanın farklı coğrafyalarına gidin, gelişmişlik düzeyine bağlı olarak insanların da tek tipleştiğini görürsünüz. Ama ne kadar gelişirse gelişsin Türkiye'nin çok farklı bir yapısı var. Her köşesinde bir kültür, bir renk, bir cümbüş çıkar karşınıza. Yurdun her köşesi sizi kendisine çeker.
Trakya'da Trakyalı olursunuz, Ağrı'da Ağrılı, hatta yavru vatan Kıbrıs'ta Kıbrıslı. Benim en büyük şansım da küçük yaştan itibaren bu farklılıkların bana dokunması, ülke zenginliğini doya doya yaşamam oldu.
Ve ben de hayatın bana kattıklarıyla, insanlara dokunmaya başladım. Bu dokunuşlar, her yöreden insanları daha iyi anlayabilmem ve özel haber tabanlı gazeteciliğim beni PR'a sürükledi.
Ankara'da mıydınız o yıllarda?
PR'ı ilk olarak Adana yıllarımda Türkiye ile Yunanistan arasındaki lokum savaşlarında keşfettim diyebilirim. Yunanistan'ın lokumumuzu sahiplenmesi beni oldukça üzüyordu. O sırada hayranı olduğum Madonna'nın Candy Shop" albümünde bir şarkısında geçen Turkish delight" tanımlaması beni harekete geçirdi ve eski Adana'da eski bir atölyede tarihi bir lokumcuyla irtibat kurarak Madonna'ya teşekkür lokumu göndermesini sağladım. Tabi bu medyada büyük ilgi topladı.
Ardından Madonna'dan teşekkür cevabı gelince bu kez adını "Madonna lokumu" koyduğumuz bir lokumla karşılık verdirdim. Olayın içinde Madonna olunca bizim lokumcu Adnan ağabey ve son üretimi olan Madonna lokumu bayağı popüler oldu, bu işletme 6 şube açtı ve cirosunu artırdı daha da önemlisi İngilizler'in ünlü The Times gazetesi bu süreci sayfalarına taşıdı. Sonuçta bu savaştan PR gücüyle galip çıktık.
Belki ben kendi fikrimi başkasına mal etmiştim ama aldığımız sonuç beni yeterince gururlandırmış, kendime olan güvenimi arttırmıştı.
Sonra neden olmasın dedim. Doğru fikirlerin doğru zamanlarda farklı mecralar kullanılarak iletilmesini sağlayabilirdim.
Yaptığım akademik araştırmalar ve başımdan geçen bu olaydan da yararlanarak 2012 yılında "Lokumcu Adnan, Madonna ve The Times" adlı kitabımı çıkarttım.
Kitabım, kendi kategorisinde 3 ay boyunca 1. sırada kaldı.
Bu da benim için çok büyük bir başarıydı. Lokumcu Adnan, Madonna ve The Times kitabım benim PR hikayemin başlangıcı oldu.
PR'ı nasıl tanımlıyorsunuz? Herkesin kendine göre bir PR tanımı mı var?
Gazetecilik ve yöneticilik tecrübemle öncelikle PR'ın, dergide, gazetede, tv'de haber çıkartmak olmadığını iyi anlamak gerektiğini düşünüyorum.
Olanı okumak ve yorumlamak gazetecinin işiyken, PR'cı hiçbir kurala bağlı kalmadan yeni fikirler, projeler ortaya koymak zorundadır. Sürekli düşünen, ürettiği fikri zamana ve mekâna bağlı olarak geliştiren ve hiç sonu olmayan bir sürece tabidir.
Yaptığı iş sürdürülür olduğu, geniş kitlelerin ilgisini çektiği sürece başarılıdır. PR'cı, işbirliği yaptığı firmaları birebir tanır, ne istediklerini anlar ama ne istemeleri gerektiği konusunda da yönlendirme yapar.
Firmaların, sürekli gelişen ve değişen düzene karşı ayakta kalabilmesi ve ilerleyebilmesi için "profesyonel yol arkadaşları" olan PR ajanslarının kapılarını çalmalıdır.
Ankara'da 'profesyonel PR' devri ne zaman başladı?
Ankara'da 2012 yılında sektöre girdikten sonra öncelikle "ahbap-çavuş" ilişkisine son vererek, realsit yaklaşımlar ve "emek verilen" çalışmalarla ilerleme kararı aldım. Bunda da başarılı oldum. Firmalar, kişiler profesyonel hizmet anlayışıyla karşılaştılar. Ürettikleri ürünün, hizmetin pazarlanmasında kendilerini bize teslim ettiklerinde marka değerlerinin arttığını gördüler.
Markalaşma süreçlerini hızlandırdık. Ankara'ya profesyonel PR hizmetinin gelmesinde gece geç saatlere kadar süren emeğimizin payı çok büyük. 5 milyon nüfusa sahip başkent için eskisi gibi memur şehri tanımlamamız doğru değil.
Genç iletişimcilere ne tavsiye edersiniz?
Ülkemiz sektörel anlamda yüzde 17 gibi rakamlarla yükseliş gösterirken 5 yıldır PR sektöründe faaliyet gösteren firmamız her yıl yüzde 300-400 büyüme kaydetti. PR anlayışının Ankara'da yeni olması bizim sektörde nefes olmamızı sağladı. Sektörün yeni gelişmesinin en büyük dezavantajı Ankara'da sektörde çalışacak nitelikli eleman sorunu olarak önümüze çıktı. Genç nesil bu kurgudaki zorlukları aşmada dirayet gösteremiyor.
Aslına bakarsınız işin prestijini, maddi ve manevi gelişimini iyi değerlendiren iletişimciler geleceğin yön göstericileri arasında olacaklardır.
Şirketiniz için geleceği nasıl görüyorsunuz?
Şu an Ankara'nın prestijli, yeni nesil 'kule' iş merkezlerinden birinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Büyüme hızımızı devam ettirmemiz durumunda on, on beş sene sonra bu kulenin tamamında olabiliriz.
Çünkü şirketlerin bize ihtiyacı var.