Selman Ada, müzik dünyasında haklı bir şöhrete sahip. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü olmadan önce de besteleri birçok sahnede çalınıyordu. Şef kimliğiyle de Türkiye'de otorite sayılabilecek birkaç isimden biri. Şimdi devlet çatısı altındaki opera ve bale için projeler geliştiriyor. Halkla buluşmaya özellikle önem verdiğini söyleyen Ada, bunun için "Opera Otağı" kuracağını söylüyor. Ayrıca kurum bünyesinde oluşturduğu özel dil birimiyle yabancı topluluklarla ilişkilerin yoğunlaşacağını ifade ediyor.
Müziğe nasıl başladınız?
İlkokulda yeteneğim tesadüfen belli oldu. Bir mandolin kursuna yazıldım ve absolut (mutlak) bir kulağım olduğu ortaya çıktı. Müzik hocam üstün bir yetenek olduğumu söylemiş babama. Üstün yetenekli çocuklar için çıkarılan kanundan yararlanarak 12 yaşımda ailemle Paris'e gönderildim. Okulumu birincilikle bitirdikten sonra Türkiye'ye geldim. 22 yaşında Mozart'ın Don Giovanni'sini yöneterek İstanbul Operası'nda orkestra şefi olarak başladım. 1989'da Ali Baba ve Kırk Haramiler Operası'nı yazdım. 1991 yılında Ankara'da prömiyeri yapıldı. Arkasından Mavi Nokta'yı, Aşk-ı Memnu Operasını yazdım. Daha sonra Mevlid'i yazdım.
Genel Müdürlük teklifini bekliyor muydunuz?
Son zamanlardaki konularla ilgili bir kaç küçük görüş bildirmiştim bakanlığımıza yalnız. Sadece Selman Ada olarak çağırıldım. Bu kurumu 41 senedir tanıyan, herkesi tek tek, isim isim ne yaptıklarıyla bilen biri olarak, kurumun ne durumda olduğunu, sorunların ne olduğunu bilerek ve bunların nasıl çözüleceğine dair projeler hazırlayarak çözümlerle geldim.
"TÜRKLER OPERAYA UZAKTIR" DÜŞÜNCESİNE KATILMIYORUM
Yoğun bir iş temponuz var. Eşinizin tepkisi nasıl oluyor?
Eşim çok iyi bir insan. Bu tempoya her kadın kolay kolay evet demeyebilir. Sağ olsun, desteğini hiç esirgemeden hep yanımda olmuştur hayat boyu. Bundan sonra da öyle olacaktır diye düşünüyorum ama en çok zorlanan da o. Kendi mesleğini de benim yüzümden yapamıyor. Piyano öğretmenidir aslen. Eşim bana hiç kızmaz. Bunun nedeni ise bestelerim.
Fiziksel imkanlar konusunda ne düşünüyorsunuz?
Bizim çalışma kapasitemizi düşüren, yorulmamıza sebep olan bu sistemi verimli hale getirebilmek için çalışıyoruz. Binalarda eksikler nedeniyle, tıkış tıkış çalışıyoruz, çok zorlanıyoruz. Binalarda rahatlamalar yapalım diye düşünüyoruz. Bu sıkıntıyı aşacağız.
Sıkça dile getirilen sorunlardan biri operaya gösterilen ilgisizlik. Bununla ilgili projeniz var mı?
'Türkler operaya uzak bir millettir' falan gibi bazı görüşler var… Aksine ben hep şunu gördüm Anadolu'da; gerçekten halkımız çok sıcak. Bunlara dikkat etmek lazım. Biz kurum olarak meseleyi ortaya koyamıyoruz. Bunların dışında ben festivallerin turne gibi değil, festival gibi olmasını istiyorum. Çünkü bizim festivallerimiz daha ziyade turne gibi yapılıyor, çok pahalıya mal oluyor. Bu nedenle festivallerimizi kentin festivali gibi, belediyelerle daha yakın temas içinde ve işbirliği halinde çalışılması gerektiğini düşünüyorum.
Bu denenmedi mi?
'Komşu illere hizmet' adı altında yeni bir görüş geliştirdik. Her ilin komşu illeri var. Oralara gitmek bir ya da iki saat. Otobüsle gidip temsil verip geri dönülebilir. Bu otel ve uçak masrafını ciddi olarak azaltır. Kalabalık gruplar götürmemek kaydıyla, çünkü Türkiye'de orkestra çukuru düşünülmediği ya da hiç olmadığı için tüm orkestrayı taşımak çok zor. Biz turnelerimizi de yapacağız, komşu illere hizmetimizi de gerçekleştireceğiz. Önümüzdeki sezon 2015-2016 olarak düşünülen sezonda 30 ile ulaşmayı hedefliyoruz. Turneler ve festivaller ayrıca yapılacak. Tabi bunlar geniş halk kitlelerine ulaşmaya yine yetmez. Henüz sineması olmayan yerler var.
'MOBİL OPERA'LAR HAYATA GEÇİRİLECEK
Yeni salonlar mı inşa edeceksiniz?
Biz bunlar için 'Opera Otağı' olarak adlandırdığımız Mobil Opera uygulamasını geliştirmek ve bu yerlere ulaşmak istiyoruz. Mobil Operalar içinde seyirci oturma düzenleri, kulisi, sahnesi, kaloriferi, kliması, tuvaletleri olan çok ciddi ve önemli sistemler. Bu 750 kişilik mobil salonlar, bizim bazı illerimizdeki operalardan şu an daha iyi, daha donanımlı durumda. Yarım günde sökülüp yapılıyor ve bir TIR'a sığıyor. Bu da yaptığımız işin maliyetini ciddi oranda düşürüyor. Biz bu Mobil Operalardan bölgelere koymak istiyoruz ama ilk başladığımız yer Ankara ve İstanbul. Neden derseniz: Özellikle Ankara'nın çevresindeki illerde bu anlamda faaliyet gösterilmiyor. Niye Çankırı da bir şey yapılmasın. Niye Kırıkkale'de yapılmasın. Bunlar olmalı. Çok değerli yerler. Yozgat'ta niye yapılmaz? Bütün bu yerlerde eğer salon varsa 'komşu iller' projesi vasıtasıyla gidilecek, eğer buralarda salon yoksa Mobil Opera vasıtasıyla gidilecek. Böylelikle biz halkla nihayet daha sıcak ve daha geniş bir ilişki kurmuş olabileceğiz. Geniş halk kitleleri benim için çok sayıda insana hitap noktası. Biz opera ve bale ile tanışıklığı artırmak istiyoruz.
MÜZİKAL VE OPERET YAPACAĞIZ
Bunu nasıl yapmayı düşünüyorsunuz?
Etno-müzikologlar bizdeki konulu oyunların 7 bin yıllık geçmişi olduğu saptamış bulunuyor. Bu o kadar eski ki Çinlilerle birlikte aşağı yukarı aynı dönemlerde belki de bizim daha eski olduğumuz bir kültür. Bu anlamda bizim çok eski bir geleneğimiz var. Mesela öyle balelerimiz var ki, tabi bunlar primitif ya da ilkel diyebileceğimiz ölçülerde. Tabi daha yerel ve imkânsızlıklar içinde yapılmış. Yine de kökleri var. Birçok toplumda bu kökler de yok, Avrupa'da yok örneğin. Türkiye olarak biz operanın ve balenin ve hatta müzikalin memleketiyiz. Dolayısıyla bizim görevimiz, işlevimiz halkımızla bu işleri buluşturmaktır. Diğer bir projemiz Leyla Gencer Sahnesi'nde gençleri müzikal ve operetlerle buluşturmak. Leyla Gencer sahnesinde ağırlıklı olarak müzikaller ve operetler yapacağız ve gençliği orada ağırlayacağız.
ÜLKEMİZ ÇOK BÜYÜK BİR ÜLKE
Mersin'den sonra Ankara'yı nasıl buldunuz? Alışabildiniz mi?
Ben Ankara'da eskiden 4 yıl yaşadım. Çok sık gelip gidiyordum. Ankara'nın çok ağaçlandırıldığını ama çok da beton olduğunu düşünüyorum. Sanki ağaç ile betonun arasında hızlı bir yarış var burada. Ama Ankara'daki heyecan çok önemli…
Son olarak söylemek istediğiniz mesajlarınız var mı?
Türkiye'nin çok büyük bir ülke olduğunu düşünüyorum. En zor aşamaları aşabileceğini, hiçbir kimsenin üzülmeyeceğini düşünüyorum. Hiçbir konuda insanların sıkıntıya kapılmasını istemem. Hiçbir kimse bir şeyler mahvolsun, yok olsun diye düşünmez. Böyle bir fikirde olan hiç kimseyle ben görüşmüş değilim hatta tanışmadım! Bu noktada müsterih olsun herkes. Biz çalışıyoruz. Herkes çalışıyor.