Uğur Yücel dönüyor.
Yazı- Tura ve
Hayatımın Kadınısın'dan sonraki üçüncü sinema denemesinde, oyuncuyazar- yönetmenimiz bu kez daha çok TV dizilerinden aşina olduğu bir âleme dalıyor: Suç dünyasının alacakaranlığı ve polisiye sinemanın tariflere sığmaz hüznü... Cinayet masası müdür yardımcısı Abbas ve başkomiser Celal, tüm kurbanlarının küçük yaştakilere tecavüz eden sübyancılar olduğu bir cinayetler dizisini çözmekle görevlendiriliyorlar. Emekliliğine birkaç ay kalmış olan Celal, aslında bu 'son görevi' istemiyor ama genç meslektaşının ısrarıyla kabulleniyor. Şüpheler, kendi kızkardeşi de bu suçun kurbanı olan eski asker Ensar'ın üzerinde toplanmıştır. Ne var ki Ensar da ortalıkta yoktur. İki polis, yanı başlarındaki ekipler ve hayatlarına girmiş kadınlarıyla birlikte, kendilerini bu amansız soruşturmanın içinde bulacaklardır. Uğur Yücel, söylediği gibi senaryoyu alıp kendine göre yoğurmuş gözüküyor. Çünkü aslında son dönemin kimi Amerikan filmlerinin ve TV'lerde sıkça izlediğimiz polisiye dizilerin peşinden giden senaryo, bence yeterince özgünlük ve yaratıcılık içermiyor. O art arda kanlı cinayetler, ceset görüntüleri, yara ve işkence izleri,
Kuzuların Sessizliği'ni ve özellikle de başta
Yedi olmak üzere David Fincher filmlerini akla getiriyor. Evet, bizde de Münevver olayının simgelediği çok kanlı cinayetler işlenmeye başladı. Öyle ki, üçüncü sayfa haberlerine bakarsanız şirazesinden çıkmış, adeta topluca çıldırmış bir toplum görüntüsü bile var. Ama yine de Türkiye, Amerikan tarzı bir seri cinayetler ve bunların getirdiği o kendine özgü polisler ve polisiye yöntemler ülkesi değil. Henüz değil. Ama Uğur, bu yabancı kokan malzemeye özellikle diyaloglarla damgasını vurmuş sanıyorum. Hemen herkesin, özellikle de kendi oynadığı karakterin ağzından dökülen sözler tam bizden, üstelik de tam Uğur Yücel... Bunlar, filmi Amerikan cinayet sinemasıyla basitçe bir kıyaslamadan bir ölçüde kurtarıyor ve filme değer katıyor. Entrika temelde sağlam ama hiç kestirilemez değil. Yücel, görüntü yönetmeni Tolga Kutlar'ın da katkısıyla ilk filmi
Yazı-Tura'daki teknik oyunlara geri dönüyor:
Hayatımın Kadınısın'daki sade, klasik anlatımı unutarak... Ama film başdöndüren kurgusu, sıçramalı anlatımı, sık rölantileri ve renk oyunlarıyla, tam bir teknoloji cambazlığına sıvanıyor. Aksiyon sahneleri genelde iyi çözümlenmiş. Oyunculuklar da üst düzeyde. Kenan İmirzalıoğlu, yine 'star kumaşı'na bürünmüş olarak karşımızda. Uğur Yücel çok iyi etüt ettiği, üzerinde düşündüğü bir rolde harikalar yaratıyor. Berrak Tüzünataç göz doldururken, nispeten kısa rolünde Türkân Şoray'ı andıran bir makyaja bürünmüş Ceyda Düvenci ve 'konuk oyuncu' Nejat İşler de başarılı portreler çiziyorlar. Tüm klasik, hatta eskimiş ögelerine ve bir büyük sinemayı (yani Hollywood'u) açıkça taklit etme izlenimi vermesine karşın, kendisini izlettiren cilalı, şık, ambalajı çok iyi bir film. Ve de içeriği, işte adalet kavramı veya cinsel içerikli suçlar gibi konularda tartışma yaratacak güçte değilse de, öylesine kof da değil...
EJDER KAPANI ***
Yönetmen: Uğur Yücel Senaryo: Kubilay Tat Görüntü: Tolga Kutlar Oyuncular: Uğur Yücel, Kenan İmirzalıoğlu, Berrak Tüzünataç, Ceyda Düvenci, Nejat İşler, Sırrı Süreyya Önder. TMC yapımı.