Bundan 20 yıl kadar önce Singapur'un Changi havalimanını ilk kez gezmiştim. O zaman henüz bir hangardan farksız Yeşilköy Havalimanı'ndan sonra içinde küçük çavlanların aktığı, duvarlardan, kolonlardan orkidelerin sarktığı, insana tropik bir ülkede olduğunu unutturacak kadar serin bu terminal, bana cennet gibi görünmüştü. Bu arada transit yolcular için hazırlanmış havalimanı otelini de gezdirdiler. 10-12 saatlik yolculuğun ardından aktarma yapacakları uçağı bekleyen yolcular, burada küçük bir ücret karşılığında tertemiz bir yatağa uzanıyor, birkaç saat istirahat edip enerji topladıktan sonra yollarına devam ediyorlardı. Bu ilk havalimanı oteli izlenimimden yıllar sonra İstanbul, ilkin çağdaş bir havalimanına, ardından da havalimanı oteline kavuştu. Atatürk Havalimanı otelini gezmek, giriş katındaki restoranında da yemek yemek olanağını buldum. Singapur'dakinden çok daha modern bir oteldi burası; ama beni en çok Airport Restaurant adlı lokantası etkiledi. Restoranı aprondan, sadece ses geçirmeyen bir cam ayırıyordu. Küçüklüğümden beri, önce tren istasyonlarının, ardından da havalimanlarının hayranıyım. Yemek yerken uçakların körüğe yanaşmasını, yakıt ve yiyecek ikmali yapılmasını, bagajların indirilip bindirilmesini izlemek, bana çocuksu bir heyecan verdi. Bu ferah restoranın yemeklerinden de çok mutlu oldum. Geçenlerde Sabiha Gökçen Havalimanı'nda da bir otel ve restoranın açıldığı haberlerini okuyunca, yeniden heyecanlandım. Bakalım İstanbul'un en yeni havalimanı otelinde ve özellikle restoranında ne gibi yeniliklere yer verilmişti?
BİR İŞARET YOK!
Çok sıcak bir İstanbul akşamında buranın yolunu tuttum. Sabiha Gökçen Havalimanı'na geldiğimde levhaları izledim. Otel, eski iç hatlar terminalinin olduğu yere yapılmıştı. Buradaki eski otopark olduğu gibi terk edilmiş, bir bölümü de rehin araçlar için yediemin otoparkı olarak ayrılmıştı. Otoparkın labirent gibi yollarında epey dolaştıktan sonra nihayet otel girişini bulduk. Yolu gösteren bir işaret koymayı kimse düşünmemişti. Cam yüzeyli, modern görünüşlü bir oteldi burası. Aracımızı kapıya park edip, güvenlikten geçtikten sonra, bizi yan tarafta 'Blue Sky' yazan bir girişe yönlendirdiler. Adına bakılırsa, gökyüzünü görebileceğimiz bir teras restoranı olmalıydı. Acaba yemek yerken apronu, uçakları da izleyebilecek miydik? Heyhat, köşeyi dönünce önümüzde 'L' şeklinde sıradan bir kafeterya belirdi. Yerler ve tavan, parlak bir malzemeyle iki yan ise camla kaplıydı. Bir taraftan binanın ortasındaki avluya, öte taraftan yediemin otoparkına bakıyordu. Restorana adını veren 'mavi gök'ü görebilmek için pencere önünde iyice eğilip yukarıya bakmak gerekiyordu.
ORTALIK ÇARŞI HAMAMI GİBİ
İçeride çocuklu birkaç aile de vardı ve çocuklar, avaz avaz bağırarak bir uçtan diğerine koşuşturuyor, anne ve babaları ise onları yorgun, kayıtsız gözlerle izliyordu. Burada değil yemek yemek, karşılıklı konuşmak bile çok zordu. Garsona nasıl olup da bu kadar azgın çocuğun bir araya gelebildiğini sordum. Meğer burada yemek yiyenlerin çoğu uçakları rötar yaptığı için bağlantı seferini kaçıran yolcularmış. Uçak şirketi, yolculara buradaki açık büfeden yemek yediriyor, bağlantı seferine kadar bekletiyormuş. Çocuklar kim bilir kaç saattir havalimanı ve uçakta hapis kalmanın getirdiği bunalımın acısını restorandan çıkarıyorlardı. Ses yansıması hesaba katılmadığı için de burası çarşı hamamına dönmüştü.
MÖNÜ ZENGİN, SOĞAN ÇORBASI ÇOK YAĞLI
Gürültü patırtı arasında önce sofraya sıcak sıcak ekmekler, kaliteli zeytinyağı, içinde kırmızıbiber ve kekikle tatlandırılmış, lezzetli kurutulmuş yoğurt topları geldi. Ardından yemek listesini inceledik. Başlangıçlar bölümünde üç değişik çorba, avokadolu ızgara karides, dana carpaccio, ıspanaklı, mantarlı krep, peynir tabağı dikkati çekiyordu. Oldukça zengin sandviç, hamburger ve salata seçenekleri de sunulmuştu. Aynı şekilde makarna ve hamur işleri de epey yer tutuyordu. Ana yemekler özenle oluşturulmuştu. Akdeniz usulü, gnocchi üzerinde piliç ızgara, biberiye ve patates gratenli kuzu pirzolası, yanında patates püresi ve istiridye mantarıyla sunulan ızgara bonfile, patates salatası veya patates kızartması ile getirilen dana ya da piliç şinitzel ve ızgara levrek göze hoş görünen seçeneklerdi. Tatlılarda da dondurmalı çikolata şelalesi, profiterol, tiramisu, sütlaç, dondurma gibi seçenekler sunulmuştu. Biz iki kişi soğan çorbası, Sezar salata, dana şinitzel ve ızgara bonfile ısmarladık. Servis çok yavaştı; yemekleri beklerken, gruplar halinde rötarlı uçak yolcuları geldi, açık büfeden yemek yiyip restorandan ayrıldı. Soğan çorbasını fazla yağlı buldum. Şinitzelin yanında patates salatası olarak bol mayoneze bulanmış patatesler vardı. Buna karşılık bonfile, tam istenen kıvamda pişirilmiş olarak geldi. Üstelik sanırım bugün bu kadar büyük porsiyon bonfileyi 26 TL'ye sunan restoran da pek kalmadı. En büyük hayal kırıklığını, adı Blue Sky olan havalimanı otel restoranını manzarasız, gürültülü, sıradan bir kafeterya görünümünde bulunca yaşadım. Yemekler fena değildi, ama servisin yavaşlığı bezdiriyordu. Keşke restoran için Sabiha Gökçen Havalimanı adına daha yakışır bir yer bulunabilseydi!
Mutfak ****
Servis***
Ambians ***
Beğendiklerim:
Yemekler genelde başarılı. Restoranın en olumlu yanı fiyatları. Herhalde İstanbul'da bu kadar büyük porsiyon bonfileyi 26 TL'ye satan restoran bulmak artık pek kolay değil.
Beğenmediklerim:
Restoranın ses yalıtımı çok kötü; birkaç masa dolunca ortalık çarşı hamamına dönüyor. Servis de çok yavaş. Patates salatası diye sunulan mayoneze bulanmış patatesler buraya yakışmıyor. Blue Sky Restaurant Sabiha Gökçen Havalimanı Airport Hotel, Kurtköy, Pendik - İstanbul Tel: (0216) 588 50 00