ÖZEL HAYATIM OLDU
- Kapana kısılmışlık hissi yaşamadınız mı hiç?
- Suna doğduğunda, ilk 15 gün tedirgin oldum. Normal doğum yaptım, çok uzun sürmüştü. Annem yanımda değildi. Suna'yla yalnız kalamıyordum evin içinde. Suna altı aylıkken bu işi kurmaya karar verdim. Bu iş, benim için özel hayatım oldu. Kendime özel bir hayat yarattım işimle. Elbette çalışıyorum, bu bir iş. Ama bu benim yorulmamamın nedeni. Kendimi bu yolla tedavi ettim. Zaten evim işime de yakın, çocukların servisleri buraya geliyor. Onları burada karşılıyorum. Böyle bir dünya yarattım kendime. Her doğumdan sonra kendimi dışarı atıyorum. Bebeği her yere götürüyorum. Hep açık havadayız. Bebek doğduktan sonra , ona teslim olmuş kişilere de bunu tavsiye ediyorum. 'Nereye giderseniz gidin, bebeği götürün alıştırın,' diyorum. Bu insana güç veriyor.
- Bunca çocukla nasıl ilgileniyorsunuz?
- Suna ilkokula gidiyor. Saat beşte geliyor. Kemal ile Osman kreşte. Onlar da üç gibi geliyor. Bebek evde bana kalıyor. Tek yatılı dadım var. ABD'den gelen bir ablamız var, haftanın üç günü uğruyor gündüzleri. Bir tek yatılı kadında çözebiliyorum durumu.
- Karı-koca ilişkisinde durum ne peki, bunca hamilelik arasında?
- İlişkimizin dinamiklerinden biri bu. Eşim Taner de benim gibi düşünen biri. Bize çok düşkün; herkes birbirine düşkün. Hep yardımcı oldu. Zaten evdeki adam bu kadar yardımcı olmasa, bunlar olmazdı. Her şey hep yolunda gitti. Ben hamile halimi seviyorum. Hayattan geri kalmıyorum. O da benim o halimi seviyor. Basit bir matematik hesabı yapsam, hayatımın büyük bölümü hamile geçmiş. Hamilelik bana göre bir yıl, dokuz ay değil. Ama ben hiç karanlık tarafta kalmıyorum, hep beyaz taraftayım.
DOĞURUR DOĞURMAZ KİLO VERİRİM
- Devamı var mı? Beşten sonra altı gelir mi?
- Bana göre hayır ama eşim Taner 'Neden olmasın?' diyor. Bu kız, Suna'ya iyi bir kız kardeş olacak. Bu kadar yeter herhalde... Doktorum Lemi İbrahim'in bile bu kadar çok doğuran başka hastası yok. O bile şaşardı sonuncuya.
- Hepsini normal doğumla mı dünyaya getirdiniz?
- Evet. Hayatta en korktuğum şey sezaryen. Hep uzun sürdü doğumlarım, en kısası 14 saat sürdü. Hep geç doğdular. İçeri giren çıkmak bilmiyor.
Hamileliklerimin hepsinde çok kilo aldım.
Bu kez bir spor hocasıyla çalışıyorum, iyi geldi. Çünkü yoruldum kilo vermeye çalışmaktan. Kilo vermek kolay olmuyor.
- Nasıl başarıyorsunuz?
- Hiç kolay değil. Ama hiç vakit kaybetmiyorum. Emzirirken başlıyorum.
Süt vermeme engellemeyecek şekilde besleniyorum ve koşuyorum. Hatta bebek arabasıyla koşuyorum, bebeğe de iyi geliyor. Hiç tatlı yemiyorum, bol bitki çayıyla, bol motivasyonla hallediyorum. Altı ayda eski halimden daha iyi oluyorum.
- Buraya, sırf size görmeye gelenler oluyor mu?
- Oluyor. Ankara'dan, Adana'dan gelenler oldu. Facebook'tan, Twitter'dan bulanlar oldu. Çocuğunun ateşi yükselmiş, önce doktoruna, sonra bana soruyor. Onları cevaplamaktan keyif alıyorum.
BEBEK 'E HAFTA SONU GELİP, KALABALIKTAN ŞİKAYET EDENLERİ SEVMİYORUM
- Nerelerde yersiniz?
- Çocukluğumda ailemle hep gittiğimiz yer olduğu için Beyti. Suşi çok severim, o yüzden İstinye Ioki ve Kanyon Sushico. Her hafta kebap keyfi için gittiğim yer ise Köşebaşı.
- Kitap okur musunuz?
- Ayşe Kulin'in son kitabını okuyorum. Kişisel gelişim kitaplarını seviyorum. Mevlana'yla ilgili kitapları seviyorum.
- Favori tasarımcılarınız var mı?
- Özlem Ahıakın'ı, Ezra-Tuba'yı, Zeynep Erdoğan'ı seviyorum. Kombinlemeyi çok seviyorum. En iddialı dediğiniz şeyi, en düz şeyle kombinlerim. İçinde kendimi iyi hissettiğim şeyleri seviyorum.
- Bebek'e gelen hangi türde insanları sevmiyorsunuz?
- Bebek'e gelip, hep şikayet edenleri sevmiyorum. Hafta sonu çok uzaktan gelip, arabayla gelenler hep şikayet eder. Hafta sonu zor bir yer Bebek. Bebek'in kalabalığından şikayet etmesin gelenler. Burası böyle.
- Bebekli olmak nasıl tarif edilir?
- Bebek zordur. Her şeyi hemen kabullenmez. Köşedeki enginarcıyı görmeyince tedirgin olurum. Her şeyin yerli yerinde olmasını isterim. Temizlik önemli. Yeni işletmeler de bunu bilecek. Bebek insanı zordur. Yemeyi-içmeyi bilir.
- Müdavimleriniz var mı?
- Rafi Portakal haftanın üç günü uğrar, espresso içer. Sabah pilates grubu var, pilates sonrası gelirler. Diyetisyen Şeyda Coşkun gelir sık sık, onun getirdiği kişiler var. Mustafa Taviloğlu uğramadan gitmez. Uğramıyorsa, yurtdışındadır. Bunlarla hep otururum. Zaten birlikte yapıyoruz mönüyü. İnteraktif bir durumumuz var.
- Cüneyt Özdemir, sosyal medyada, sizin dergilerde her hafta kaç fotoğrafınızın çıktığını diline doladı...
- (Gülüyor.) Tanışıyoruz, bence beni de seviyor. Dalga geçtiğini düşünmüyorum, zaten rahatsız da olmuyorum.
BEN YAPMAYACAĞIM DA KİM YAPACAK ÇOCUĞU?
- Neden bu kadar dikkat çekti sizin hamileliğiniz?
- Başka illerde 11 kardeşli aileler var. Sanırım benim bu kadar dikkat çekmemin nedeni, geleneksel kalabalık aileyi modernlikle harmanlamam. Bu konuda örnek olmak hoşuma gidiyor. Çocuk, en büyük miras. Bir çocuğa bırakabileceğiniz en iyi şey kardeş. Bizler çok zengin insanlar değiliz. Çalışıyoruz, üretiyoruz. Aynı zamanda çocuk üretiyorum. Düzayak bir evim var, mahalle kültürüyle yaşıyoruz. Belediye otobüsüyle Ortaköy'e gidip geliyoruz, eğleniyoruz. Suna'nın odasını ayırdım, o tek kalıyor. Diğerleri aynı odada yatıyor. Bazen biri hastalanıyor, o zaman bile odalarını ayırmıyorum. Kimse sese karşı hassas değil. Evde kıyamet koparken, bebek uyuyabiliyor. Bizde 'Şışşşt çocuk uyuyor,' diye bir durum yok. Ben de böyle büyüdüm.
- Anneniz ne diyor?
- Annem inanamıyor. Ben çok hercai, aklına geleni yapmak isteyen, dört sene bir okulda okuyup, o konuda bir şey yapmamaya karar veren biriyim aileme göre. Annem şaşırıyor. 'Demek ki içinde böyle bir şey varmış,' diyor. Annem çok yardımcı bize. Ben zaten anneanne ve babaanne konseptinin hastasıyım. Arada, annesinin sandığı açıp, havalandıranlardanım. Modern bir yaşam süren, geleneksel biriyim.
- Başbakanın tavsiyesine uydunuz yani...
- Başbakanın söylediği söz, atasözü gibi oldu. Beni gören, o lafı hatırlıyor. Büyük laf etmiş demek ki. Ben yapmayacağım da kim yapacak çocuğu? Arkadaşlarım 'Biraz fazla olmadı mı?' diyor. Olur mu ya... Hatta Bebek Muhtarı bile dalga geçiyor benimle, kütükte yer kalmadı diye...
EŞİMLE HER AKŞAM BAŞBAŞA YERİZ
- Hayat planınız bu restorandan ve çocuklardan mı ibaret?
- Burasını geliştirmek istiyorum. Hayatta en zevk aldığım şey mönü okumak. Yemeğin sonu yok. Şu anda istediğim noktaya geldim burada. Bir restorana dönüştük. Kendi ekmeğimizi kendimiz üretiyoruz. Biraz modayla, hayatla iç içeyim. Tasarımcı arkadaşlarımın çekimlerinde yer aldım. Modayı çok seviyorum. Aylık dergileri hiç aksatmadan okuyanlardanım. Bir internet sitesi açılıyor, grunzi.com diye. Burada alışveriş guruları var. Onlardan biri de benim. Kendi çocuklarım için ya da mönü oluştururken kullandığım ürünleri, o sitede yazacağım. Ben daha çok annelik ve kişisel bakımla ilgili öneriler yapacağım. Yakında bu site açılacak. Diğer isimler Tuba Ünsal, Burcu Esmersoy, Derin Sarıyer...
- Karı-koca kaçamaklarınız var mıdır?
- Evet, Londra'yı çok seviyoruz. Yalnız gideriz, bir-iki günlüğüne.
- Haftanın yalnız geçirdiğiniz belli akşamları var mı?
- Her akşam bizim birlikte yemeğimiz var. Tüm aile olarak çocukların da yemek saatinde bir arada oluyoruz. Ama biz eşimle her akşam bir araya geliyoruz. Çocuklar uyuyor. Ben tekrar işe dönüyorum, eşimle buluşuyoruz. İyi bir koca, iyi bir arkadaş demek bence.
- Belli bir noktadan sonra aşktan söz etmiyoruz sanırım.
- İlk çocuk olmadan önce ben hafif sorun çıkaran, kıskançlık yapan bir tiptim. Ama artık vaktim yok bunlara. Taner çok mutlu. İlişki üstüne koya koya büyüdü. İlişki yaşlandı, olgunlaştı, daha gerçek hale dönüştü. Aşk da boyut değiştiriyor. Aşkın o sertliği gidiyor. Yoksa aşk korkutucu bir şey.
- Herkesi defetmek istediğiniz anlar olmuyor mu? 'Alıp başımı gideyim' isteğine kapılmıyor musunuz hiç?
- Oluyor ama onları da alıp gidiyorum. En son Dalaman'a arabayla gitme gafletinde bulunduk. Yol bitmedi, 18 saat sürdü. Birinin çişi geliyor, biri ineklere bakmak istiyor, biri acıkıyor, biri kusuyor. Acayip yorucuydu. Ülke içi yolda jet-lag oldum. Mahvoldum. Attım kendimi odaya, 'Bir süre görüşmeyelim,' dedim. Ama sonra çok gülüyoruz bu duruma.