HANGİ KARAKTERLE PİŞTİ OLURSANIZ YIKILIRSINIZ: KALPSİZLE Mİ, GÖRGÜSÜZLE Mİ?
Geçtiğimiz haftanın en ilginç haberlerinin başında, bir trajik pişti geliyordu. Düğün daveti için satın aldığı turuncu elbiseyi Yalan Dünya'nın Gülistan'ının (Hasibe Eren) üstünde gören müşteri isyan etmiş; madara olduğunu söyleyerek ürünü iade etmişti. Markanın (Roman) sahibi (Turgut Toplusoy) müşteri hassasiyetini yerinde buldu, dizinin sponsorları arasında olmaktan vazgeçti. Onlara Gülse Birsel giyecek demişlerdi, Hasibe Eren'in giymesi ne cüretti! Amma içinden çıkılmaz, bir o kadar da anlaşılır bir hal. Aşk-ı Memnu zamanı, A-B grubu kadınların nasıl da Bihter'in gardırobu karşısında hizaya girdiğini hatırlarsınız. O elbise, o çizme, o kolye diye ortalık kavrulmuş, Deniz Marşan ile Başak Dizer Fransez isimlerinin yeni doğan kızlara verileceği noktaya gelinmişti. Rol model bellenen, güzel bulunan, beğenilen, yerinde olmak istenen karakterle mümkünse bire bir aynı olsun gardırop... Ama bazısıyla talihsiz piştiye tahammül yok... İnsan, Gülistan durumundan hareketle merak ediyor: Acaba en çok ne tarz karakterle talihsiz pişti olmak yıkar insanları? Galiba fettanla, entrikacıyla, kalpsizle, merhametsizle değil de... Görgüsüzle! Bir vicdansızla aynı ceketi giyince kimse vicdansız olmuyor ama bir görgüsüzle aynı gömleği seçmek, seçeni de görgüsüz yapıveriyor!
YAZIN OKUNACAK İDEAL KİTAP HANGİSİ? PETEK ERTÜRE, ÖZDİL-ÖZKÖK'E KARŞI!
Yazın klasiklerindendir: Şarkıları, kitapları, mekanları, lezzetleri, kokteylleri... Kategoriler bulunur, bilenine sorulur, bu sezonun 'en'i, 'in'i tespit edilir, listeler uzar gider. Terastı, deniz kenarıydı, çayır çimendi; yazlık mekan ile kışlık apayrı. Yeme-içmede de var böyle net bir ayrım. Bamya-pilav, yanına pembe domates, üstüne kavunkarpuzun mevsimi belli. Ama marttan temmuza, nisandan ağustosa, insanın müzik ve okuma alışkanlıklarında ne tip değişiklikler oluyor, bunu anlamakta zorluk çekiyor insan. Hadi, müziğin de sıcağı-soğuğu, açık hava konserlerinin oluru-olmazı, popun yüksek hararette daha bir gideri var diyelim. Ama kışın biyografi okuyanlar yazın polisiyeye mi kayıyor mesela? Yağmur-çamur, iş-güç diye fırsat bulup da niyetlendiklerini okuyamayanlar, deniz vakti gelince onları naftalinleyip tepelere kaldırıyor ve derhal başka okumalar mı tasarlıyor? Ha, böyle konuşuyoruz da, geçen yaz tatilinde ufak bir iskelede birbirini tanımayan üç kadın, komşu şezlonglarda İskender okumadık mı, okuduk! Bunca senelik tatil tecrübesi şunları öğretti: Yaz başı yavrulayan bestseller yazar, kazanır. Assos'ta ve Bodrum'da havlulara-peştamallara apayrı kitaplar eşlik eder. Görüş alanınızda en az bir Elif Şafak kitabına rastlarsınız. Adam Fawer'in Olasılıksız'ının modası illallah getirdi. Çok kalın kitap ıstıraptır; 400-450 sınırını geçmemekte fayda var! Şekilden gidecek olursak, hiç unutmam, beş ayrı yazarın birbirinin kaldığı noktadan devam ettirdiği, kapağını da Bülent Erkmen'in tasarladığı (naylon-plastik muşamba) bir kitap vardı... Kalkıp sizin için aradım içeride ve buldum: Beşpeşe (Murathan Mungan, Faruk Ulay, Elif Şafak, Celil Oker, Pınar Kür, Metis Yayınları, Haziran 2004). Leylak rengi plastikten öyle kullanışlı bir kapağı vardı ki, güneş yağı mı döküldü, tuzlu su mu sıçradı? Sil! Dondurma mı aktı, karpuz mu bulaştı? Sil! İçeriğe kefil olmam ama şekil itibarıyla kusursuz yaz kitabı böyle bir şey işte! Peki bu yaz ne okuyacakmışız? Sezonun ilk listesine geçen hafta rastladık. 10 kişiye sormuşlar ve bu yaz okunacak 'En iyi 10 kitabı' sıralamışlar: Yılmaz Özdil'in İsim, Şehir, Bitki'si... Uğur Dündar'ın İyi Uykular Sayın Seyirciler'i... Ertuğrul Özkök'ün 7 Büyük Günah'ı... Aaa, size de hiçbir şey beğendirilmiyor! Hürriyet mis gibi bir seçim yapmış halbuki! Objektif! Tarafsız! Eleştirim, listenin fazla erkek ağırlıklı olduğu yönünde. Bir kadın katmalıyız. Tavsiyem, Petek Ertüre! Ali Ağaoğlu'yla biten münasebetinin ardından Aşk Oyunları adlı kitabını piyasaya arz eden Ertüre "Yazmaya çocuk yaşımdan beri meraklıyım," diyor. "O zamanlar günlüğüme sığınırdım. Anlatamadığım her şeyi yazmak, yaşadığım bütün güzel anları da unutmak istemediğim için günlük tutardım." Çocukken günlük tutan birinin, büyüyünce kitap yazması ne kadar da ilginç! "Bu kitap aşk üzerine yazıldı," diye anlatmış Ertüre, Günaydın'dan Özlem Avcı'ya. "Sadece benim yaşadığım aşk değil; gördüğüm, gözlemlediğim hikayeler... Biz kadınların nerelerde hata yaptığını, güçlü olması gerektiğini, neden ayaklarının üstüne basan, güçlü kadınlar olmaları gerektiğini, mutluluğun bir kişiye bağlı olmadığını anlatmak istedim. Kitabım, aşka dair her şeyi anlatan bir kitap oldu yani." Yani!..
BENZERSİZ BİR SAHNE YARATIĞI: SEYFİ DURSUNOĞLU
Altın Kelebek müsameresindeki çocuk oyunculara çok yükleniyorlar. Sarp Apak, İrem Sak ve Öner Erkan'ın, evet bu kadar zayıf, bu kadar zavallı olacağına kimse ihtimal vermezdi ama sahne tecrübesi çok sınırlı isimler bunlar. İrem Sak, Tülay'ı oynarken insanı zevkten gebertiyor, benim en doyamadığım karakterlerin başında o var Yalan Dünya'da, ama insan bir yandan da hissediyor: Bu, büyük ölçüde Gülse Birsel'in mahareti. Canlı performans, sahne hakimiyeti, kavrayıp götürmek, bunlar bambaşka şeyler. Ve bu alanda bir ordinaryüs varsa halihazırda bu topraklarda, o da mutlak Seyfi Dursunoğlu: Huysuz Virjin. Benzemez Kimse Sana, düşük beklentiyle laf olsun diye bakarken, uzun zamandır seyrettiğim en muazzam şov çıktı. Jüri diye ne fena takımlara maruz kalmışlığımız var, burada Erol Evgin'in her an hınzırlaşabilen yerli yerindeliği de enfes, Hande Ataizi'nin cilveli rahatlığı da. Fakat Seyfi Dursunoğlu nasıl formda, nasıl göz alıcı. Nasıl başrole soyunuyor hemen ve nasıl hakkını veriyor. Nasıl keskin bir zeka, nasıl leziz bir müdanasızlık... Nasıl deli bakıyor gözleri ve nasıl daimi adrenalin, mütemadi kışkırtma... Seyir hazzı dedikleri, bu olsa gerek.