Ben
daha görür görmez babasına ne kadar çok benzediğini düşünmeye başladım, ama o "Anneme daha çok benzetirler. Hatta babam fiziksel olarak da anneme benzediğimi söylerdi," diyor. 33 yaşında ve son dört yıldır Kenter Tiyatrosu'nun küçücük müdür odasında tiyatronun A'dan Z'ye her şeyiyle ilgileniyor. Kâr-zarar hesapları yapmaktan, ışıkçının işi çıktığında ışıkçılık yapmaya kadar... Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Müşfik Kenter ile Kadriye Kenter'in uzun yıllar ABD'de yaşadığı için yakından tanıyamadığımız kızları Balam Kenter'le, sahneye çıkmaktansa, tiyatronun görünmez kahramanı olmayı seçiş nedenlerini ve babasıyla ilişkisini konuştuk.
- Sizi niye bu kadar az tanıyoruz? Tiyatroda müdür olmadan önce nerede yaşıyor, neler yapıyordunuz?
- Ailemin aksine ben hep tiyatrodan uzak durdum. ABD'de sanat tarihi okudum, yüksek lisansımı California Üniversitesi'nde dünya kültürleri ve sanat bölümünde yaptım. Erkek arkadaşım Mehmet Bal'la kukla çalışmaları yaptık. Sonra da evde tezimle, çeviriyle uğraşırken, bundan dört yıl önce birden kendimi tiyatronun müdürü olarak buldum. Artık full time buradayım.
SAHNE KORKUM VAR
- Tiyatroda müdür olmanızı kim istedi?
- Dört yıl önce Yıldız Halam istedi. Hayır diyemedim, ama tiyatro idareciliği o kadar bana aykırı bir durum ki. Arada sırada gelip gidiyordum, ama hiç yönetici gözüyle bakmadım. Şimdi bu işi öğreniyoruz. İsimlerin ağırlığı çok büyük. Dördüncü yılda 'Ben burada ne yapıyorum?' sorgulaması azalmaya başladı. Yine de bu piyasada 40-50 yıldır bu işi yapanların yanında çok yeniyiz. O nedenle 'Acaba bir şeyleri yanlış yapıyor muyuz? diye düşündüğümüz oluyor.
- Ailenizde herkes tiyatro sanatçısı... Siz neden sahneye çıkmak istemediniz?
- Ben yazıp çizen 'yumurta kafa' tarafındayım. Annem çok istiyor aslında, ama sahne korkum var. Kişisel ilişkilerimde de çok maymunumdur, o yüzden 'Sen sahneye çık,' diyen çok oluyor ama olay o değil. Belki beni tutan şey çıtanın çok yüksek olması. Annem beni kendi isteğim dışında sahneye çıkartacakmış, nasıl olacak bilmiyorum, şantaj yapacak belki de (kahkahalar)... Ailede illa Allah'ın emri gibi herkes konservatuvara gidecek diye bir şey var. Melisa konservatuvara gitti, hatta babamın öğrencisi oldu. Üniversite döneminde herhalde benim de konservatuvara gideceğimi düşündüler. Annem, 'Çocuğun seçimlerini bu kadar kapatmayalım,' dedi. Ailemin üzerimde hiçbir zaman zorlaması olmadı, kararı bana bıraktılar.
- Kenter Tiyatrosu'nun da hep bütçe sorunu var. Bu yükle nasıl başa çıkıyorsunuz?
- Sahneyi başka tiyatrolara da kiralıyoruz. Geçen yıl bütçe açısından kötü geçti. İlk geldiğimizde hantal bir yapı vardı, biraz küçülttük.
- Tiyatromuzun çok başarılı bir ailesinin ferdi olmanın hayatınıza nasıl etkileri oldu?
- Gerçek başarının yetenek ve çok çalışmak kadar etik ve karakter sahibi olmanın bir ürünü olduğunu öğretti.
- Anne ve babanız tiyatroyla ilgilenirken çocukken kendinizi yalnız hissettiniz mi?
- İkisi de de çok evcimendi. Dışarıda işleri biter bitmez koşarak eve gelir, zorunluluk dışında bir dakika fazla ev dışında kalmak istemezlerdi. Hep bir arada olalım isterlerdi.
ONUN GİBİ BİR TANE DAHA YOK
- Müşfik Bey, nasıl bir babaydı size karşı?
- Sevgisini her zaman ifade eden, çok naif, çok hassas, hemen ağlayıveren bir baba. Bu kültürde gördüğümüz ana akım erkeklik modelinden çok farklıydı. Küçük çocuklar ve hayvanlarla başka bir ilişkisi vardı. Sahici çünkü onlar. Babam tanıdığım en sahici ve mütevazı insandı. İnsanlar ona hayranlıklarını ifade ettiğinde çok utanırdı. Onun gibi bir tane daha yok. Birlikte çok güler, dalga geçerdik.
YAPTIĞIN ŞEYİ SEVEREK YAP
- Size hayatla ilgili ne gibi önerilerde bulunurdu?
- İlk aklıma gelen 'Yaptığın şeyi severek yapmalısın, ne yapıyorsan yap, severek yap, severek yapmazsan iyi olmaz.' Bir de 'Herkesten öğrenecek bir şey vardır, en kötü öğretmenin bile sana öğreteceği bir şey vardır, o yüzden dinle," derdi. Babam çok konuşmazdı, söylediklerinden çok yaptıklarıyla bir şeyler anlatırdı.
- Diğer kardeşlerinizle ilişkiniz nasıldır?
- Sarmaş dolaş, bol öpücüklü.