SpIelberg'in son filmi, adım gibi biliyorum, seyirciyi bıçakla kesilmiş gibi ikiye bölecek. Kimileri sıkıcı, didaktik, hemen yalnızca Amerikan halkı için çekilmiş, onun anlayıp değerlendirebileceği bir yapım olarak görecek. Spielberg ve şirketi DreamWorks adlarının otomatik olarak çağrıştırdığı eğlence, su gibi akan bir tempo ve farkına varmadan geçen zaman gibi şeyler pek yok. Tersine sıkılanlar, hatta kızanlar bile olacak. Ama her boyutuyla tarihe ve özelde de ırkçılığı karşı o bitmeyen mücadeleye ilgi duyanlar bayılacak. Belki biraz sıkıntı pahasına, perdede kolay ulaşamayacakları bir tarih dilimini, Stefan Zweig'ın deyimiyle 'yıldızın parladığı anlar'dan birini görecekler: 1865 yılında, dünyanın en büyük devleti olmaya çok yakın bir ABD'nin ırkçılık denen kara lekeyi alnından silmek için en büyük hamleyi yaptığı ve Kongre'de zencileri de yasa önünde beyazlarla eşit sayma kararını aldığı o tarihi anı...
SATRANÇ OYUNCUSU MİSALİ
Bu açıdan, bu iki buçuk saatlik film tam bir Abraham Lincoln biyografisi değil. Sadece, içsavaştan dört yıl sonra, Güney'in teslim olmaya başladığı ve barışın çok yaklaştığı sırada, köleliği kaldıran yasayı geçirme çabaları. Çünkü ateşkes ilan edilip barış geldiği anda, kölelik yasası ikinci plana düşecek ve belki bir daha gündeme gelmeyecektir. Oysa sıkışmış bir Güney'in muzaffer bir Kuzey önünde boyun eğmesi için tek şanstır bu... Ve Abraham Lincoln, sadece evlatlarının hayatlarını kurtarmayı ve ölümleri durdurmayı hayal eden (kendi eşi dahil) tüm annelere karşın, köleliğe karşı saplantılı savaşımını ön plana alacak ve bir satranç oyuncusu gibi, bu yolda direnecektir. Film
Er Ryan'ı Kurtarmak'ı hatırlatan savaş ve kıyım bölümleriyle açılıyor. Ama bu yolda devam etmiyor. Gerisi daha çok, adına siyasal sinema dediğimiz türün de en görkemli örneklerinden biri olan bir mücadelenin öyküsü. Didaktik olma pahasına, Lincoln'un gerçek söylevleri, etrafını çeviren tüm siyasetçiler ve yakınları, yeni kurulmuş bir ülkenin taptaze demokrasisini daha o zamandan kurt gibi kemiren hizipçilik, yozlaşma, rüşvet, adam satın alma gibi olaylar birbirini izliyor. Ve günümüz ABD'si kadar birçok toplumu da etkileyen bu olayların geçmişine dalıyorsunuz. Spielberg'in
Schindler'in Listesi, Er Ryan'ı Kurtarmak, Münich gibi ciddi filmlerinin arasında olan ve
The Color People ve
Amistad'dan sonra üçüncü kez zenci sorununa eğilen filmi, temposu ve gerilimi giderek yükselen bir yapıda. Alışılmış işbirlikçilerinden Janusz Kaminski görsellikte, John Williams müzikte göz dolduruyor. Daniel Day- Lewis'in Lincoln'ü kolay unutulmayacak. Eşinde Sally Field, bir İspanyol hayaleti gibi dolaşan zarif dışişleri bakanında David Strathairn, özellikle de bizim Kamer Genç gibi sürprizli ve lafını sakınmaz bir politikacıyı oynayan Oscar adayı Tommy Lee Jones müthiş. Seyirciyi bilmem, ama Ankara'daki tüm siyasetçilerin mutlaka görmesi gereken bir film. Öylesine dersler içeriyor ki...
LINCOLN ***
Yönetmen: Steven Spielberg Senaryo: Tony Kushner
Görüntü: Janusz Kaminski
Müzik: John Williams
Oyuncular: Daniel Day-Lewis, Sally Field, David Strathairn, Joseph Gordon-Lewitt, James Spader, Hal Holbrook, Tommy Lee Jones, John Hawkes, Jackie Earle Haley, Bruce McGill, Tim Blake Nelson, Jared Harris. DreamWorks yapımı