O
dönemde yaşlarımız küçük olduğundan mı bilmem, ama şu an benim gibi 30'lu yaşlarının başında olanlar için, 90'lı yıllardaki boy band'lerin yeri ayrı. Take That, Backstreet Boys ve 'N Sync o yıllarda boy band furyasının gurur kaynaklarıydı. Bugün yaşları ilerleyen bizler, günümüzün boy band 'kahramanları' One Direction'a 'yukarıdan' baksak da, bizim çocukluğumuzda olsalardı ne hissederdik, bilemiyorum. Yine de, sanki 90'ların boy band'leri daha nitelikliydi. Onlardan bize kalan bir başka mirassa, ki galiba o en değerlisi, Justin Timberlake. N Sync'in en genç üyesiydi Timberlake. Uzun zamandır da müziğe ara vermişti. Şimdi, döndü.
VASAT FİLMLER
Müzikten uzak durduğu süreçte Timberlake, vaktini moda markası William Rast'a, restoranları Destino'ya, Southern Hospitality'ye ve oyunculuk kariyerine harcadı. Müzisyen olarak bu kadar yetenekli biri, ortalama filmlerde neden ısrar etti, bilinmez. Zira Timberlake'in film kariyeri birkaçı hariç (
The Social Network mesela) vasat filmlerle dolu. Bu hafta yayınlanan üçüncü albümü
The 20/20 Experience'sa onu iyi olduğu bölgeye yeniden taşıyor. Modern pop ve R&B dünyasının geleneklerine uymayan bir albüm bu. Bir kere bu türden pop albümlerinde alışıldığının aksine düet'lere (Jay-Z'le yapılan biri,
Suit&Tie dışında) yüz vermiyor. Üstelik yedi dakikayı aşan uzunluklarıyla albümdeki şarkılar radyo, daha doğrusu YouTube dostu değil. (YouTube'da bir şarkının iyi olup olmadığına karar vermek için 30 saniye ayırıyormuşuz). Yine de kendilerini büyük keyifle dinletmeyi başarıyorlar. Timberlake, seksapel ve cinsellik üzerine kurduğu imajını, bu albümde geri plana atıp müziğe ve daha zamansız şarkılara yönelmiş. Kişisel favorilerim
That Girl ve
Mirrors. Hazır turnedeyken birisi İstanbul'a getirirse, tadından yenmez. Organizatörler, sözüm size...
Yurtdışı mı, yurtiçi mi?
İstanbul Caz Festivali, Vodafone İstanbul Calling, Efes Pilsen One Love gibi festivallerin kadroları bu yıl gerçekten çok iyi. Alicia Keys'ten Snoop Dogg'a Blur'den Prodigy'e kadar her çeşit isim geliyor. Bu festivallerin dışında da birçok isim ülkemizi ziyaret edecek. İyi güzel de bu kadar konsere gitmeye hangi bütçe dayanır? Türkiye'de beş-altı büyük konseri izleyeceğiniz paraya (bileti, yemesi, içmesi) yurtdışında 100'lerce büyük sanatçının yer aldığı festivallerden birine gidebilirsiniz. Üstelik yediğinize, içtiğinize de kimse karışmaz. Hayat boyu da anlatacak hikayeniz olur. Rock Werchter, Primavera, Sziget, Reading gibi birçok büyük festival için hâlâ fırsatı kaçırmadınız.
Haftanın albümü
Devendra Banhart:
Mala
Devendra Banhart'ı kimileri müziğiyle, kimileri de Natalie Portman'ın eski sevgilisi olarak tanır. Kendisi yıllar önce bir konser için İstanbul'a da gelmişti. Tanımayanlar için kısaca anlatayım: Venezuela asıllı ABD'li bir müzisyen Devendra. Müzikal açından bir kalıba oturtmaya çalışırsak alternatif folk yaptığını söyleyebiliriz. Henüz 31 yaşında olmasına rağmen tam sekiz albüm yayınladı. En yeni albümü
Mala'yı birkaç haftadır elimden bırakmıyorum. İşte, evde, uykudan önce, sonra dinlemek için ideal. Huzur veriyor.