İtalyan moda devi Etro'nun kadın ve erkek koleksiyonlarını tasarlayan Kean ve Veronica Etro kardeşler; özel hayatlarında da en az markaları kadar renkli, sıcak ve eğlenceli. Beymen mağazalarında satışta olan ve Türk müşterisinin en çok ilgi duyduğu markalar arasında yer alan Etro'nun ikici kuşak temsilcileri, hem ilham almak hem de Türk takipçileriyle buluşmak için bugünlerde İstanbul'da. Kadın koleksiyonlarını hazırlayan küçük kardeş Veronica Etro, sorularımızı yanıtladı.
- Tasarımcı olmak çocukluk hayaliniz miydi?
- Babam, markayı 1968'de kurdu. Ben çocukken eve sürekli kumaşlar gelirdi. Tekstille iç içe büyüdüm. 'Büyüyünce tasarımcı olacağım,' gibi bir idealim yoktu. Yine de ağabeyim bana 2000 yılında birlikte çalışmayı teklif ettiğinde, düşünmeden 'Evet,' dedim.
- Üç ağabeyle büyümenin ve onlarla birlikte çalışmanın hem avantajları hem de dezavantajları olsa gerek...
- Küçükken dört babam varmış gibi hissederdim. Cehennem gibiydi! Bana çok karışırlardı. 18'ime geldiğimde, biribirimizi anlamaya ve daha çok şey paylaşmaya başladık. Artık onların fikirleri benim için çok önemli.
- Etro çok renkli koleksiyonlara sahip. Desenlerin ya da renkliliğin sizi sıktığı oluyor mu?
- Her koleksiyonda, sahip olduğumuz özellikleri kendimizi tekrarlamadan yeniden yorumlamaya çalışıyoruz. Kabul ediyorum ki, pek çok rengimiz var. Bazen renklerden yorulduğum, desenlerden sıkıldığım oluyor. Ama neyse ki çok keskin zorlamalarımız yok, belli sınırlar çerçevesinde kalarak, istediklerimizi yapabiliyoruz.
- Desen ve renk kullanırken duracağınız noktayı nasıl anlıyorsunuz?
- Deneyerek. Rahatsız olduğumuzda, belli desen ve renkleri çıkartıyoruz. Aslında, neyi doğru yaptığımı, koleksiyon piyasaya çıktıktan sonra, yani altı ay sonra daha iyi görüyorum.
- Kıyafetleri kendiniz için mi tasarlıyorsunuz, yoksa aklınızda başka bir kadın mı oluyor?
- Çoğu zaman kendi giyeceğim kıyafetler tasarlamayı seviyorum. Tasarım aşamasında transparanlığın ölçüsüne, düğmelerin ya da dikişlerin beni rahat ettirip ettirmeyeceğine, kendi kriterlerimi göz önüne alarak karar veriyorum.
İstanbul'dan ilham alacağım
- Hafta sonunu İstanbul'da geçireceksiniz. Gelecek koleksiyonlarınızda İstanbul esintileri görme ihtimalimiz var mı?
- İstanbul'a en son 1998'de geldim, o zamandan beri şehir çok değişmiş. Hafta sonunu şehri gezerek geçireceğim için, bana ilham verecek pek çok şeyle karşılaşacağıma eminim. Her şeyden ilham alabiliyorum. Bu bazen bir film, bazen bir eser, bazen de gördüğüm renkler olabiliyor. İşimin güzel yanı da bu; meraklı olduktan sonra her zaman ilham alacak, heyecanlanacak yeni şeylerle karşılaşıyorsunuz.
İddialı ve iyimser
- 14 yıldır Etro'nun kadın koleksiyonunu tasarlıyorsunuz. Sizi en çok yansıtan, en gurur duyduğunuz koleksiyonunuz hangisiydi?
- Komik bir tesadüf ama şimdiye kadar yaptığım koleksiyonlar arasında, şu anda Türkiye'de de satışta olan 2013 ilkbahar-yaz koleksiyonumun en değerlisi olduğunu düşünüyorum. Bu koleksiyonda kullandığımız her deseni ellerimizle çizdik. Ayrıca romantiklikten uzaklaşıp, spordan ve dövüş sanatlarından ilham alan parçalar hazırladık. Sonuçta iddialı ve iyimser bir koleksiyon ortaya çıktı.
Tekdüze değiliz
- Pek çok tasarımcı, sektörün yoğun temposundan şikayetçi. Siz bu kadar talepkar bir düzene nasıl ayak uyduruyorsunuz?
- Benim için talepkardan ziyade renkli bir hayat bu. Kıyafetler kadar, sanata ve mimariye de aynı derecede yakınız. Ayrıca sadece kıyafet tasarlamak zorunda değilim. Kıyafet çizmekten sıkıldığımda aksesuvar veya ayakkabı da tasarlayabiliyorum. 10 tane mesleği bir arada yapar gibiyim; bir gün defile müziklerini seçiyorum, bir gün markanın reklam kampanyalarında kullanacağımız videoyu düzeltiyorum. Yani tekdüzelikten uzak, renkli bir hayatım var.