YOZGAT BLUES 3.5 ****
Yavuz Turgul'un
Muhsin Bey filminde Muhsin Bey kapitale endeksli bir dünyaya ve onun değerlerine karşı direnir. Yaşam şekli, iş ahlakı, müzik tercihleri hep kaliteden, insani olandan yanadır. Film onun mücadelesini yüceltse de sonunda onurlu bir kaybeden olarak kalır.
Yozgat Blues'un müzisyeni Yavuz da (Ercan Kesal) uzaktan Muhsin Bey'e akraba bir karakter. O da direniyor değişime. Fakat bu direnme Muhsin Bey gibi bilinçli değil. Yavuz çevresindeki gerçekliğe yabancılaşmış, etrafındaki değişimi göremeyen, algıları kapalı ama tarz sahibi olduğunu düşünen biri. O, hani zamanın ruhunu çoktan kaçıranlardan. Mesleki anlamda da yeterli olduğu pek söylenemez. Lakin kuyruğu da dik tutuyor. İstanbul'da tutunamayınca da Yozgat'a, öğrencisi Neşe (Ayça Damgacı) ile bir 'müzikhol'e çalışmaya gidiyor.
DİNAMİK BİR TAŞRA
İlk filmi
Uzak İhtimal'de taşradan gelen bir müezzini İstanbul'un ortasına bırakan Mahmut Fazıl Coşkun,
Yozgat Blues'ta da İstanbullu (aslında kentin de taşralısı onlar) iki insanı taşranın ortasına bırakıyor. Fakat Coşkun'un taşrası dinamik bir yer. Coşkun, Neşe ve Yavuz'un dünyası ile Yozgatlı kuaför Sabri (Tansu Biçer) ve radyo programcısı Kamil'in (Nadir Sarıbacak) dünyasını çarpıştırıyor. Sabri samimi ve doğal biri, kendi kapasitesini biliyor. Kamil ise tıpkı Yavuz gibi vasat ama bunun bilincinde değil. Yavuz ve Neşe'nin Yozgat'a adaptasyonları da aslında sembolik. Türkiye'deki merkez-çevre ilişkisindeki ters yüz olma halini simgeliyor. Coşkun'un bu ters yüz olma ilişkisini iyi analiz ettiği söylenebilir. Sonuçta bu durum sonrasında ortaya çıkan vasatlığı net bir şekilde gösteriyor. Ki
Yozgat Blues'un en dikkat çeken yönü de bu, içimizdeki vasatlığı ve vasatseviciliği göstermesi... Hatırlanırsa
Muhsin Bey, müzik sektörü üzerinden 80'lerdeki toplumsal değişimde vasatlığın nasıl zafer ilan ettiğini mimliyordu.
Yozgat Blues ise Türkiye'de yaşanan değişimin kültürel ve insani olarak vasatlığı yaygınlaştırdığını anlatıyor. İncelikli senaryosu, sinematografisi, mekan kullanımı, oyuncu performansları ve kurduğu atmosferle
Yozgat Blues yılın en iyi yerli filmlerinden biri. Ayrıca Coşkun'un da ilk filminden sonra yönetmenlik adına büyük bir adım attığının göstergesi.
SAROYAN ÜLKESİ ***
Çağdaş Amerikan edebiyatının köşe taşlarından biridir William Saroyan. Bizim edebiyatçılar üzerinde de etkisi vardır. Mesela Orhan Kemal'in, Yaşar Kemal'in en sevdiği yazarlardandır. ABD'de doğsa da Anadolulu bir Ermeni'dir Saroyan. Baba ocağı Bitlis'tir. Saroyan, 1964'te hiç görmediği ama sürekli aile büyüklerinden dinlediği Bitlis'i görmek için Türkiye'ye gelmişti. Yönetmen Lusin Dink, ilk filmi
Saroyan Ülkesi'nde bu yolculuğun peşine düşüyor ve yazarın anılarıyla hikayelerinden ilham alarak bu yolculuğun öznel izini sürüyor, sonra da onun dünyasında seyirciyi içsel bir yolculuğa çıkarıyor. İşin aslı, film öncelikle bize Saroyan'ı hatırlattığı için kıymetli bir çalışma. Ama daha fazlası da var. Dink özgün ve güçlü bir doku-drama ortaya koyarken, ev ve yurt, geçmiş ve şimdiki zaman olgularını iç içe geçirerek günümüzün 'dertlerinden' aidiyet meselesine cevaplar arıyor. Bir ucunda edebiyat diğer ucunda sinema,
Saroyan Ülkesi iki disiplinin 'ruhen' şık bir şekilde harmanlandığı iyi filmlerden biri. Klişe tabirle kaçırmayın diyoruz.