Bir şehrin rengi olur mu? Neden olmasın? Sizi en çok vuran hatıraların, içinize işleyen mekanların, içinizdeki kıvılcımı ateşleyen rengi mesela... İtalya'da yaşayan Ferzan Özpetek'in en çok satanlar listesine giren kitabı
Rosso Istanbul'a (
Kırmızı İstanbul) adını veren kırmızı, ünlü yönetmenin doğduğu şehirle arasındaki bağların ve duyguların rengini simgeliyor. Kendini İtalya'da Türk, Türkiye'de İtalyan hissettiğini söyleyen Özpetek'in kitabı da filmlerine benziyor. Beklenmedik aşklar, ihanetler, isyanlar, her şeyin tatlı ve hüzünlü bir melodiye sarmalanıp anlatılması... Zaten Özpetek de bunu, kitabın önsözünde
Harem Suare filminden alıntı olan sözleriyle özetliyor: "Unutmayın! En önemli şey, hayatınızı nasıl yaşadığınız değil, kendinize ve başkalarına nasıl anlattığınızdır. Sadece bu şekilde hatalara, acılara ve ölüme bir anlam vermek mümkün." Özpetek'in annesi, çocukluğu, teyzeleri, babasının 'Diamante' diye çağırdığı Elmas adlı hizmetçileri, kendi küçük haremi var bu kitapta. 'Bir var bir yok' babanın hayatındaki kederli, iz bırakan dokunuşları dışında kadınların dünyasında geçen bir çocukluk bu... Kalamış'ta yaşanan ilk aşklar, gençlik, Roma rüyası ve sinemanın kalbine muhteşem ikili Liz Taylor ve Richard Burton'ın başrolde oynadığı
Kleopatra filmiyle girmesi... Özpetek'in "Hayatta en önemli şey, aşk" diyen annesi, 80'inde hâlâ masumca, çocuk gibi âşık olabilen bir kadın. Bu hikayeyi Özpetek'ten de dinlemiştim. Annesinin birden kırmızı eşofmanlar talep etmesi, kırmızı oje sevdası ve kendisine fizyoterapi yapmak için gelen genç erkeği heyecanla beklemesi boşuna değil. Gönül yaşlanmıyor demek ki... İşte bu kırmızıda biraz hüzün, bol miktarda hayat, umut, yaşanmamışlıklar ve en pür haliyde aşk var. Özpetek o kırmızıyı annesinden alıp sanki bir fırçayla şehrin tramvayına, çay tabaklarına, anılarının objelerine sürmüş. Kitapta, Özpetek'in yarı biyografik anlatısına paralel yürüyen bir hikaye de var; İstanbul'a tatile gelen genç bir çiftin hikayesi. Orada da kırmızı var. Onu da siz keşfedin. Kitabı okuduktan sonra Ferzan Özpetek'in filmlerinden de onlarca sahne akla geliyor. Özpetek'in kitabının başında da yazdığı gibi "Nasıl yaşadığından çok nasıl anlattığın önemli."