Cannes'da
Kış Uykusu'nun Altın Palmiye almasından sonra Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan için hem Türk kökenli Fatih Akın'ın
The Cut'ının hem de genç yönetmen Kaan Müjdeci'nin ilk filmi
Sivas'ın yarışacak olması bizim için bir gurur vesilesi. Lütfi Akad'ın
Gelin'inin festivalde gösterilecek olması da bu gururu daha da katmerliyor. Türkiye sinemasının Altın Ayı, Altın Palmiye'den sonra başarı müzesine bir de Altın Aslan koyması hep gönüllerden geçer. Lakin sinemamızın Venedik'le arasındaki ilişki de biraz inişli çıkışlıdır. Mesela Muhsin Ertuğrul'un yönettiği senaryosunu Nazım Hikmet'in yazdığı
Leblebici Horhor Ağa'nın 1934'te Venedik Film Festivali'ne katılıp onur diploması almasını (Türk sinemasının uluslararası alandaki ilk başarısıdır) unutmayı tercih etmişiz. Ya da Yılmaz Güney'in
Ağıt'ının 1972'de festival programına seçildiğini de. Bir de Lütfi Akad'ın sinemamızın köşe taşlarından
Kanun Namına filmini Venedik'e göndermeme hadisesini vardır ki, onu tarihin sayfaları arasından bulup çıkartmak bile zordur. Akad festivalden davet alan filmini Venedik'e göndermeme gerekçesini yıllar sonra "Dışardan bakanlar filmin bazı yerlerini beğenmiş olabilirler, ama bence sakat bir filmdi. Ben kendime saygımı kaybetmemek için filmi festivale göndermedim" diyerek açıklayacaktı. Şimdi o festival Akad'ın en iyi filmlerinden
Gelin'i gösterecek işte.
AYNA'DAN SİVAS 'A ALTIN ASLAN YARIŞI
Venedik, Akad'ın
Kanun Namına'yı göndermemesine alınıp sinemamıza sırt mı çevirdi? Tabii ki hayır, 1980'lere kadar sinemamız dışa açılmak istese de hep devlet engeline takılıyordu. Festivallere giden filmler de genelde kaçırılarak yurt dışına çıkarılıyordu. Bunun için de Venedik ile ilişkilerimiz 1980 sonrasında yoğunlaşıyor. Üç yönetmeni mercek altına alıyor festival o yıllarda. Erden Kıral, Ali Özgentürk ve Ömer Kavur. Kıral'ın
Ayna'sının 1984'te Altın Aslan yarışına girmesi, festivalle sinemamız arasındaki buzları eritiyor adeta. Ertesi yıl 1985'te Özgentürk'ün
Bekçi büyük ödül için yarışıyor. Kavur'un
Anayurt Oteli (1987) (FIPRESCI ödülü alıyor) ve
Gizli Yüz'ün (1991) ana yarışmaya seçilmesiyle de ilişkiler sıklaşıyor.
Masumiyet,
Çamur,
Yolda,
İki Çizgi,
Araf daha sonraki yıllarda yan bölümlerde gösterilen filmlerimiz olsa da
Gizli Yüz'den ancak 17 yıl sonra, 2008'de
Süt ile tekrar Altın Aslan yarışına dahil oluyoruz. 2008 sonrasında Venedik'in sinemamızdaki genç yönetmenleri keşfetmek ister gibi bir hali var. Geleceğin Aslanı yarışına arka arka
Çoğunluk,
Küf ve
Köksüz'ün girmesi de bunun göstergesi. Ki hatırlanırsa
Çoğunluk ve
Küf bu yarıştan ödülle döndüler. Ama bu yıl ne oldu da Kaan Müjdeci'nin ilk filmi olan
Sivas'ı Venedik, ana yarışmaya aldı. Pekala son yıllarda olduğu gibi festival filmi
Geleceğin Aslanı yarışına dahil edebilirdi. İşin aslı
Sivas'ın Altın Aslan yarışına seçilmesinde Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği'nin 'Festivaller İstanbul'da' projesinin büyük katkısı var. Proje kapsamında Venedik Film Festivali'nden Paolo Bertolin İstanbul'a geldi. Kaan Müjdeci'nin
Sivas'ını, Bertolin burada izledi ve beğenince de ana yarışmanın kapıları açıldı. Cannes, Berlin ve Venedik sinema dünyası için çok önemli festivaller. Onların bizi keşfetmesini bekleme zamanları çoktan geride kaldı. Madem sinemamız uluslararası alanda daha görünür durumda, artık çekilen filmlerimizden festival yöneticilerini, film seçicilerini daha fazla haberdar etme zamanı. İşte 'Festivaller İstanbul'da' bunu yapıyor. İyi de yapıyor.