Emre
Aydın ilk albümü
Afili Yalnızlık'tan
Eylül Geldi Sonra'ya kadar söz ve şarkı kalitesinden hiç taviz vermedi. Haliyle her yaştan hatırı sayılır bir dinleyici kitlesi oldu. Ben de her daim sıkı bir dinleyicisi oldum. Geçen 11 yıllık zaman diliminde duruşunu bozmadan yoluna devam eden Emre Aydın ile hem aldığı hem de gideceği yolu neşeli ve samimi bir şekilde konuştuk. Genç sanatçı korku filmi çalışmalarından fotoğraf çekme merakına, müzik sektöründen siyasete ve çocuk sevgisine kadar her şeyi anlattı.
- Son albümünle Eylül Geldi Sonra dedin ve eylül yeniden geldi. Sonrasının iyi gitmediği ve öncesinin daha iyi olduğuna dair bir gönderme mi var, nedir hikayesi?
- Aslında onun somut bir hikayesi yok. Eylül metaforu üzerinden herkesin kafasında olan 'eskisi gibi değil hiçbir şey' düşüncesinin genel anlatımı bu. Albümün genel konseptinde yaş almaya, yaşlanmaya ve çocukluğa özlem vurgusu var.
- İlk albümünden bugüne 11 yıl geçti ve yaş 33. Hayatının üçte birinde müzik var. Ne düşünüyor insan bu yaştan geriye bakınca, daha mı derisi kalınlaşan bir Emre Aydın var?
-Tabii. Şimdi düşündüğüm zaman bayağı cesaret gerektiren bir şey yapmışız. Okulu boşverip İstanbul'a gelerek, cebimizde beş kuruş para da olmadan direkt kamuya yapılacak bir işe soyunmak cesaret işi. Büyük deli cesaretiymiş o! İyi ki yapmışım ama. Eskiden yorumları okuyor, olumsuz yorumlara üzülüyordum.
Afili Yalnızlık'ın çıkmasıyla birlikte deri kalınlaşma durumu başladı. Eleştiriye açık olmakla her şeye açık olmak arasındaki farkı anladım.
- Şu anki ruh olgunluğu ile baksan o deli cesareti olmaz mıydı yani?
- Olurdu. Ama bir iki tane beğenmediğim şarkı var, onları daha güzel yapardım. (Gülüşmeler)
-
"Annem için" diyorsun. Büyüdükçe annesini daha mı çok arıyor kişi?
- Sanırım öyle oluyor. Benim aklım başıma 25-26 yaşında geldi. Ailenizin ve çevrenizdeki yakın insanların değerini belli bir yaştan sonra anlıyorsunuz. Bir şarkıda "Annem için" demek çok egoistçe gelmiyor haliyle. 18'inde yazdığınız şarkıda ondan değil daha fuzuli şeylerden bahsediyorsunuz.
- Bu çok fazla insanla temasın sonucunda gelinen yol ayrımı mı?
- Tamamen öyle bence, bir de hırpalanıyorsunuz. Çok insan, ne kadar çok olursa o kadar çok yıpranıyorsunuz. Dönüp bakınca sizi en azından iyi niyetle hırpalayacak olanın aileniz olduğunu görüyorsunuz.
- Albüm çıkmadan internette en çok indirilme ve dinlenme rekoru kırıyorsun. Bu başarını dijital çağın sanatçısı olmana mı bağlamak lazım?
-Mutlaka. Mesela Facebook'un ne kadar geçerli bir platform olacağını ilk fark edenlerden biriyim. Dijital PR'cım şimdi çok komik geliyor kulağa ama 'Facebook diye bir site var. Burayı ciddiye alıp, aktif tutalım' demişti. Biz girdiğimizde Facebook'ta sanatçı sayfası filan diye bir şey yoktu.
6.Cadde albümü
Afili Yalnızlık kadar popüler olmadı, bunun nedeni o dönemde internet kullanıcısının bu kadar çok yaygınlaşmamış olmasıdır.
Afili Yalnızlık bunun meyvesini çok yedi.
- İnternet olmasaydı ne olurdu?
- İnternetin olmadığı zamanları hatırlayın; fantezi müzik çok meşhurdu. Şimdi ise hiç yok, bence haksızlık. İnternet yaygınlaştı ama fiziksel satışla dijital dinlenilirlik arasında uyum yakalanamadı. Beş yıldır internetten meşhur olamıyor kimse.
- Çok genç hayran kitlenin bu kadar yoğun melankoliyi sahiplenmesini neye bağlamak lazım?
- Bu tuhaf! Fiziksel albüm alıcısı benim yaşıtım ve benden daha büyük olan bir kitle. Albüm yapmaya devam edebiliyorsak bunu genç kuşağa borçluyum. 18 yaşından küçük dinleyicilerin anlamadıklarını sanmıyorum ama yaş itibariyle mutluluğu da melankoliyi de uçlarda yaşadıkları için sahipleniyorlar. O yaş grubu bana MTV'den, Balkanlar'dan ödül kazandırttı.
- Müzikte ve star olma durumunda bir daralmadan söz edebilir miyiz?
- Bence edebiliriz. Konsere gitme kültürü bizde oturmuş bir kültür değil zaten. Albüm alma alışkanlığımız da yok. Müzik mağazasında albüm yerine not defteri alınıyor. 90'lardan sonra ortaya çıkıp başarılı olan şarkıcılar dışında, üst üste 10 yerde konser verip, 50 bin kişiyi sürükleyecek bir star yok şu anda.
- Bu durumda sahip olduğun tarzı korumanın en iyi yol olduğunu mu düşünüyorsun?
- Bir 'tık' daha üst tempo bir şeyler yapabilirim. Yani şöyle bir yola sapayım diye bir şey düşünmüyorum çok. Protest müzik yapabileceğimi hiç sanmıyorum. Ama tırnak içinde çok karanlık, çok depresif tarafımla tanıdı insanlar beni. Bir 'tık' aşmak istiyorum bunu.
- Adını koyamıyoruz yani?
- Adını koyamadığım bir şey var işte. (Gülüşmeler) Evet o albümlerin kopseptleri belli ama
Kağıt Evler bende biraz daha pozitif ve hızlı albüm olabilirmiş düşüncesi uyandırıyor. Yapacağım bir sonraki single ya da albümün öyle olmasını isterim.
AKLIMA MUTLU TEMA GELMİYOR
- Kalıcı olmayı, mutlu tarzdan uzak durmakla mı eşdeğer tutuyorsun?
- Bir ara tutuyordum, onun çok doğru olmadığını düşünüyorum şimdi. MFÖ'nün
Ele Güne Karşı Yapayalnız şarkısı 9/8'lik güzel bir şarkı. Ve bunun gibi başka bir şarkı da kalıcı oldu mu bilmiyorum. Ama bir tane olduysa onun olabileceği anlamına geliyor. İyi şarkı kalıcı olabiliyor.
- Bir yol ayrımına geldin mi yani?
- Ya o dinlediğim şeylerle de ilgili. Bir hafta sonra başka şeyler söyleyebilirim. (Gülüşmeler) Muhtemelen eskiden beri dinlediğim
Placebo'nun etkisi var. Yazmaya başladığımda aklıma mutlu tema gelmiyor.
- Depresiflik, yaşamının ağrı kesicisi sanırım bu durumda.
- Yazım aşaması için geçerli bu, hayatımın değil. Anlattığım kadar depresif bir hayat yaşıyor olsam, yazacak kadar enerjim olmazdı.
- Böyle yaşayıp giderken ne mutlu ediyor seni?
- Gündelik şeylerden. Bir arkadaşımı görmek, iyi bir film, ailemin yanında vakit geçirmek mutlu ediyor.
MÜZİKTEN FIRSAT BULURSAM KORKU FİLMİ ÇEKECEĞİM
- Bitmeyen ve her fırsatta dillendirdiğin üç konu var. Bunu bu röportajda bitirelim. İlki, şiirlerinden oluşan kitap?
- Onu unutalım. Yıllar önce büyük bir yayınevinden birisi şiirlerimi basmak istedi. "Yalnız kapağa fotoğrafını basacağız. Yan tarafına da konser anılarını yazar mısın?" deyince ben oradan soğuyarak kaçtım. Ondan sonra İkinci Yeni'yi daha çok okumaya başladım ve ne kadar iyi olduğunu gördüm. Kendi yazdıklarımı hiç beğenmedim arık. Ve o konuyu yıllar önce kapadım.
- İki, İngilizce albüm?
- Türkiye'den ziyade Almanya pazarını merkez alarak çıkaracağız. İki ay içinde kayıtlara gireriz ama albüm minimum altı ay sonra çıkar.
- Üç, senaryosunu yazdığın ve hâlâ çekime başlamadığın şu korku filmi. Çekemeyeceksin diye korkmaya başladım. (Gülüşmeler)
-Onu çekeceğim. O senaryoyu üç kere değiştirdim. Araya albüm ve turneler girdi. Elimdeki metinden emin olduktan sonra üç-dört haftada çekilebilecek bir şey. Ama orada benim müzikten sinemaya kayayım gibi bir beklentim yok.
- Ya tutarsa?
- Tutarsa kayarız belki! (Gülüşmeler)
HERKES GİBİ BEN DE BİR GÜN UNUTULACAĞIM
- "Beni biraz böyle hatırla" diyorsun. İnsanların seni nasıl hatırlamasını istersin?
- Çok samimi söylüyorum, insanlar beni şöyle hatırlasın diye bir düşüncem yok. Bir süre sonra herkesin unutulacağına eminim. Galatasaraylıyım ama ne başka takımları rencide edecek bir şey söyledim, ne bir siyasi görüşe bağlıyım. Sadece müzik yaptığım için arasak nefret eden ve çok seven bir sürü insan bulabiliriz. Dolayısıyla insanlar sizi hatırlamak istedikleri gibi hatırlıyor. 'İnsanlar beni böyle hatırlasın' diye uğraşmak çok boş bir uğraş!
- Kendi ruh halini cover'lasan hangi halini cover'lardın?
- Yüksek enerjili olduğum bir zamanı seçerdim. Balatlardan ben de sıkıldım. Neşeli olduğum bir an olurdu. Albüme yansırsa da fena olmaz. Ama kış geldiği zaman tekrar değişirim sanırım. (Gülüşmeler)
- "Müzisyenlik yapmasam anaokulu öğretmeni olmak isterdim" demişsin. Seni çeken ne bunda?
- Çocukları çok seviyorum. Hayvanları sevdiğim için veteriner de olabilirmişim. Görüntü yönetmeni de olabilirdim.
- Bunlardan en gerçekçi olan çocuk bence. Evlenip çocuk sahibi olmayı düşünmüyor musun hâlâ?
- Güzel bağladın, tebrik ediyorum. (Gülüşmeler) Düşünmedim ya... Zamanında standart bir Türk erkeği takvimi vardır ya. Okulu bitir, evlen, askere git... Bunun herkes için geçerli bir sıralama olmadığını düşünüyordum. Evlenmeye ve çocuk sahibi olmaya karşı değilim ama olmamasını da garipsemiyorum. Çizgilerim yok, birden de olabilir.
- İnsan kendisiyle ilgili ne söylese yalandır derler ya. Bu söyleşi boyunca bana söylediğin doğru ne var? (Gülüşmeler)
- Genelde doğru söylemeye çalıştım. Bu en son söylediğim doğru.
TİYATRO BANA ÇOK İNANDIRICI GELMİYOR
- Tiyatroya pek gitmiyorsun sanırım. Ancak aydınlar aleminde tiyatronun bir kutsallık halesi var. Nesini sevmiyorsun tiyatronun?
- Sevmiyor değilim ama hiç de tiyatroya gidelim mi demek aklıma gelmiyor. Ailem götürür beni tiyatroya ama bana hep tiyatro büyük ve daha az inandırıcı gelmiştir. Müzikal de sevmiyorum. Sinemayı seviyorum.
- Dünyayı geziyorsun fotoğraf çekmek için... Fotoğrafın müziğine etkisi ne?
- Ben farkında değildim. Birisi fotoğrafların altına 'Şarkı yapıyormuş gibi fotoğraf çekiyorsun.' diye yazdı. İkisinin birbirine yakın disiplinler olduğunu düşünüyorum. Görüntü yönetmenliğimi güçlendirsin diye fotoğraf çekmeye başladım. Ara Güler'i severim.
- Kendi çektiklerin arasında hangisini seviyorsun?
-Yok ya. Sonradan bir işime yarar deyip beğendiklerimi Instagrama koymuyorum. (Gülüşmeler)
H. SALİH ZENGİN