Moda az çok hepimizin hayatının içinde. Sonuçta giyinmek zorundayız ve giydiklerimiz de bize yakışsın, bizi özel kılsın istiyoruz. Bunun için kimileri çok çaba harcıyor kimisinin o kadar umurunda değil. Çaba harcayanlar için durum zor çünkü çabanın yanı sıra mesai ve para da harcamak gerekiyor. Çeşitli dergiler, bloglar, siteler takip ediliyor, trendler inceleniyor, diyetler yapılıyor, kuaförlere gidiliyor, sezonun ilk öne çıkan ürünlerine sahip olmak için alışverişlere çıkılıyor, kombinler yapılıyor. Fakat o tarz bir türlü oturtulamıyor. Uygulananlar hep zorlama duruyor. Neden mi? Hani geçen yazılardan birinde özgünlükten bahsetmiştik ya işte o özgünlüğün eksikliği sadece moda da değil, birçok sektörde hissediliyor. Takip edip esinlenmek yerine bazı şeyleri birebir uygulayınca kaplamalık da kaçınılmaz oluyor. Hem de kendi kültürümüzde sahip çıkabileceğimiz onca değer varken... Dünyada moda ve tasarım alanında devamlı bir geriye dönüş göze çarpıyor. Dolayısıyla vintage bu anlamda değerine değer katıyor. Günümüzdeki tasarım ürünlerini ele alacak olursak, 50'lerin mobilyaları, 20'lerin artdeco ürünleri, 70'lerin arabaları modernize edilmiş olarak birçok koleksiyonda, markada ve vitrinde hayat buluyor.
DÜNYADA ÖNE ÇIKTI
Bugün Çukurcuma'ya vintage veya antika eşyalara bakmaya gittiğinizde belli dönem ürünlerinin replikalarıyla karşılaşırsanız sakın şaşırmayın. Bir kere bu ürünler orijinalleri kadar pahalı değil. Tercih edilme sebeplerinden biri bu. İkincisi, çoğu insan kendi giyim tarzında olduğu gibi evinde de fark yaratmak istiyor ve bu tarz ürünlere yöneliyor. Doğrusunu söylemek gerekirse o dönemin malzemeleri ve işçiliği uygulanmadığı için bu replikaların ömürleri orijinalleri kadar uzun olmuyor. Son dönemlerde popüler kişilerin tercihlerine baktığımızda, şarkıcıdan oyuncuya, modelden jet sosyeteye stiliyle öne çıkan birçok ismin vintage parçalarla karşımıza çıktığını görüyoruz. Bu isimlerden bazıları Dita Von Teese, Milla Jovovich, Alexa Chung, Kate Moss, Johnny Depp, Miley Cyrus, Natalie Portman, Ulyana Sergeenko, Florance Welch, Chloe Sevigny, Mary Kate-Ashley Olsen, Türklerden ise Ayşe Kucuroğlu, Didem Soydan, Etel Baler, Tuba Ünsal, Hande Ataizi, Fatoş Yalın, Ece Sükan. Kendi ismimi buraya eklemiyorum, benim vintage'a olan tutkumu zaten biliyorsunuz. 1900'lerin başından itibaren moda adına son derece önemli yenilikler gerçekleştiğini varsayarsak, şimdiki sezon trendlerinde ya da birçok koleksiyonda geçmişin izlerine rastlamak mümkün. 80'lerden itibaren bu geri dönüşün zilleri çalmaya başlamıştı. Çünkü 80'lerde 50'lerin, 2000'lerde 80'lerin, 2010'larda 90'ların, 2014'te 60'ların ve önümüzdeki sezonda da 70'lerin etkisini gözardı edemeyiz. Yeni bir keşif yapılmadıkça bu böyle bir döngüyle devam edecek gibi görünüyor. Dünyanın en önemli moda yazarlarından biri olan Colin McDowell ile yaptığım bir söyleşide bu konudan bahsederken aynı görüşü benimle paylaştığını ifade etmişti. Hatta bir vintagesever olarak vintage'ı sadece benim kıymetli bulmadığımı kanıtlamak istercesine, bu olgunun dünyada artık ne kadar önemli bir yere geldiğinden, birçok markanın vintage ürünlerinin arşivlendiği depolardan o ürünleri çıkarıp modernize edip tekrar sunduklarından bahsetmişti. Uzun lafın kısası kimilerinin, onun bunun eskisi diye baktığı vintage eşyalar artık değerli hale geldi. Moda dünyasında her sezon trendler değişiyor olsa da aslında yediğimiz yemekler tekrar ısıtılıp önümüze konuluyor.
BİR AÇLIK SÖZKONUSU
Müzik sektöründe de durum farklı değil. Hep aynı şarkıları dinliyormuşuz gibi gelmiyor mu size de? Devamlı cover yapılmasının yegane sebeplerinden biri yeni bir şeyin ortaya çıkamıyor olmasından kaynaklanıyor. Melodiler hep bilindik. Ayni ritm üzerinde gidip gelen şarkı sözleri ve bir türlü bağlanamayan cümleler kulağımızı tırmalıyor. Kendi tarzıyla fark yaratan birkaç isim ya hayata veda ediyor ya da şarkı söylemekten vazgeçip prodüktörlüğe soyunuyor. Yine de ümidim baki. Eskilerden elbette esinleneceğiz, değerlerimizi koruyacağız ama bir o kadar da yeniliğe aç olduğumuzu hissediyorum.