Geçen
sonbahar Karl Lagerfeld Chanel 2015 ilkbahar- yaz kreasyonunu görücüye çıkardığı defilenin sonunda mankenlerinden podyumda 'normal' davranmalarını istedi. Tıpkı sokaktaki insanlar gibi yürümelerini, gülmelerini hatta kendi aralarında konuşmalarını... Paris Moda Haftası'nda gerçekleştirilen bu defilenin kapanışında mankenler podyuma kadın haklarını savunan pankartlarla çıktı. Tüm dünyaya eşitlik mesajları verdi.
Hayale davet
Defileyi izleyen herkes şok oldu. Yüzlerinde donuk bir ifade, podyumda kedi gibi yürüyen mankenlere alışığız çünkü. Peki ama neden? Neden sanki klonlanmış gibi görünen, asık suratlı kızlar hep aynı şekilde yürüyerek arz-ı endam eder podyumda? Sosyolog Elisabeth Wissinger'a göre defile bir tiyatro oyunu ve mankenler de sahneye çıkan oyuncular. Doğallıktan uzak yüz ifadeleri, makyajlar, duruş ve yürüyüş sergileyen mankenler podyumda teatral bir varoluş içine giriyor. Yaşamdan daha büyük bir gerçeklik sahneliyorlar. İzleyenleri hayal kurmaya davet ediyorlar. Nihai amaç elbette kıyafeti satmak. Yaygın tabir herkesin malumu: Manken kıyafetin askısıdır. Kedi yürüyüşünün hedefi de tasarımı askıdaki duranlığından çıkartıp hareket halinde sergilemek. Tüm mankenlerin belirli bir sistematik içinde yürümesi, kıyafetin her açıdan rahatlıkla görünmesini sağlıyor. Böylece de izleyici onu satın almaya ikna oluyor. Asık suratların da sebebi bu aslında. Dikkati mankenden tasarıma kaydırıp elbiseyi odak noktasına koymak amaçlanıyor. Paris sokaklarında yüzünde buz gibi bir ifadeyle dolanıyormuş gibi görünen mankenler ticari başarıyı garantiliyor.
Dolgundan 0 bedene
Peki ama defileler her zaman böyle miydi? Elbette hayır. 19. yüzyılın ortalarında 'Haute couture'ün babası' olarak bilinen Charles Frederick Worth, düzenlediği bir defilede moda tarihinde ilk olarak koleksiyonunu canlı mankenler üzerinde sundu. Kullandığı manken de karısı Marie Vernet Worth idi ve balık etli bir kadındı. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra, moda tarihinin en önemli trendlerinden biri olan 'yeni görüntü' ile birlikte Christian Dior'un öncülüğünde bugünkü anlamda top model anlayışı doğdu, Bettina ve Colette gibi mankenler sinema yıldızları kadar ünlendi. Zaman geçtikçe mankenlerin sadece duruşları değil vücut ölçüleri de değişti. Anatomy of Fashion'ın (Modanın Anatomisi) yazarı Susan J. Vincent, çağdaş vücut yapısının temellerinin 1920'lerde atıldığını söylüyor: "Korseler çıktı, etek boyları kısaldı. Spor gündelik hayata karıştıkça daha rahat kıyafetler tercih edilir oldu. Kadınlar dışarıda daha çok vakit geçirmeye, tatile gitmeye, mayo giymeye başladı. Bu sportif kadınların zayıf olması isteniyordu. Edwardian döneminin aksine olgun ve dolgun değil, ince kadınlar moderndi artık. İncelme hevesi de ilk kez bu zamanda başladı. Spor aletleri, haplar, diyetler gündeme geldi. 20'li yılların modası da gençler ve genç görünmek isteyenler içindi." 50'li yıllar, savaş sırasında yeniden eve dönen kadınlar sebebiyle karşımıza Marilyn Monroe gibi kıvrımlı bir kadın örneği çıkarıyor. 60'lı yılların stil ikonu ise zayıf bir erkek çocuğunu anımsatan Twiggy. Zayıflık trendinin bu simge isminin ünlenmesi ise doğum kontrol hapının icadına, kadınların üreme özgürlüklerini ellerine almasına denk geliyor. Yıllar içinde ideal kadın bedeni daraldıkça modeller de inceldi. Modeller zayıfladıkça kadınlar daha da incelme telaşına düştü. 90'lı yılların minimalizm ve androjeni akımı ise, bu gidişata son darbeyi vurdu.
Kedi yürüyüşünün başkenti Paris
14 Aralık 1910 tarihinde, 'Chambre syndical de la haute couture' adı altında bir sendika kurularak moda dünyası kurumsallaştı. Sadece Fransa'nın başkenti Paris'e özgü olan haute couture olgusu sayesinde, Paris modanın merkezi olma yolunda hızla ilerledi. Bugün bile temmuz ve ocak aylarında sunulan ihtişamlı defileler, tüm dünya tarafından yakından takip ediliyor.