Fizik
tedavi uzmanı Prof. Dr. Turgut Göksoy'un (61) hayatı sadece doktorluk yaparak geçmedi. "Hayatımın anlamı" dediği koleksiyonunu yıllarca titizlikle oluşturdu. Sahaflar, mezatlar, müzayedeler onun hep uğrak yeri oldu. Türkiye'nin dört bir yanından topladığı nadide parçalarla koleksiyonunu geliştirdi. Tam bir gezgin olan Göksoy, gittiği 58 ülkeden koleksiyonuna değerli parçalar dahil etti; koleksiyonunu büyüttükçe büyüttü. Sonunda 25 bin film, 7 bin fotoğraf, 5 bin film afişi, 300 fotoğraf makinesi, 25 film oynatıcısı, yüzlerce kitap, sekiz klasik otomobil ve nicelerini İstanbul Tuzla'daki dört katlı yazlık evinde muhafaza etmeye başladı. Göksoy'un yazlık evinin 'müze ev' görünümünde olduğunu öğrenince sözleşip evinin yolunu tutuyoruz. Evin demir kapısından geçip bahçeye adımımızı atar atmaz, ilk olarak klasik otomobilleriyle karşılaşıyoruz. Göksoy da yanı başımızda müze rehberi gibi koleksiyonunu anlatmaya başlıyor. Sekiz klasik otomobili var. Aralarında Ayhan Işık'ın zamanında bir filmde kullandığı klasik otomobil de var, suikaste uğrayan 35. ABD Başkanı John F. Kennedy'nin otomobilinin benzer modeli de. İtinayla korunan binaya girdiğimizde nereye dönsek antika bir eşya görüyoruz. Giriş katında 1800'lerden kalma piyano, duvarda üçüncü Selim'in bire bir çizilmiş gravürü asılı. Göksoy girişteki çalışma odasındaki yüzlerce kitabı ve fotoğraf albümünü gösteriyor. 1800'lere ait İtalyan ve İspanyol ressamların hikayelerinin ve resimlerinin yer aldığı taş baskı kitapların nadide eserlerden olduğunu gururla belirtiyor. Ardından 7 bin fotoğrafın yer aldığı albümlerden birini çıkarıp "Geçmişten günümüze kültür mirası bunlar. Örneğin Foto Sabah fotoğraf serisinde tek bir adamın tüm fotoğraflarını topladım. Şapkalı insanlar, aile fotoğrafları, portreler... Hepsini tek tek tasnif edip sıra sıra dizdim" diyor.
BEŞ BİN SİNEMA AFİŞİ
Esas sürpriz ise bir alt katta. Heyecanla merdiveni iniyoruz. Burada ayrı ayrı üç oda var. İlk olarak eski radyolardan teyplere, pikaplardan karanlık odada kullanılan aletlere kadar birçok antika eşyanın muhafaza edildiği bölüme gidiyoruz. Göksoy'un koleksiyonunu anlatırken gözleri parlıyor adeta çocuklarından bahseder gibi: "Babam astsubaydı ama geçim sıkıntısından ek iş olarak fotoğraf çekerdi. Ben de evimizde bulunan karanlık odada 10 yaşımda babama yardım ederdim. Burada karanlık odada kullanılan hemen hemen tüm aletler var; hepsini kullanmasını biliyorum. Koleksiyonumu da maddi imkanlarımın düzeldiği 1994'ten sonra genişlettim. Sonrada bu oda dışında diğer odalar oluştu." Göksoy odanın girişindeki yerli ve yabancı filmlerin afişlerini muhafaza ettiği bölümü gösterip "Tam 5 bin film afişim var. El yapımı olan afişler de var. İtinalı bir şekilde muhafaza ediyorum" dedikten sonra üçüncü bölümde cam dolaplarda saklı olan 'fotoğraf makinesi hazinesine' götürüyor bizi.
HEMINGWAY'İN KAMERASI
Burada fotoğraf makinesinin ataları sayılan tahta makinelerden 1945'te ajanların kullandığı casus fotoğraf makinelerine kadar çeşit çeşit 300 fotoğraf makinesi saklanıyor. Fotoğrafın tarihine yolculuk yaparken Göksoy "Ernest Hemingway'in çekim için kullandığı kamera da, 1870'lerden 'Selanik'ten Dersaadet'e armağandır' yazılı Topkapı Sarayı'na gönderilen fotoğraf makinesi de koleksiyonumda" diyor. O koleksiyonuna o kadar bağlı ki, bütünleşme duygusu onu koleksiyonundaki parçaların sahiplerinin hayatına dokunmaya kadar götürmüş. Göksoy, gazeteciyazar Hemingway'in Miami'deki müzeye dönüştürülen evine sırf bu yüzden gittiğini anlatıyor. Birkaç fotoğraf makinesini çıkarıp özelliklerini bir bir anlatmayı da ihmal etmiyor. Göksoy, odanın yan tarafındaki makine dairesini gösterip 35 mm, 18 mm ve 16 mm'lik 900 orijinal film ve 25 bin filmin arşivinde bulunduğunu söylüyor. "Kopyası olmayan bir film var mı elinizde?" dediğimizde heyecanla "Muhsin Ertuğrul'un
Bir Millet Uyanıyor filminin kopyası yok. Daha önce üç-dört film çekmiş ama bu senaryolu ilk filminin orijinali" deyip ardından da Elvis Presley'nin
Aşk ve Kumar'ının orijinal makarasını gösteriyor. Göksoy makine dairesinden çıktıktan sonra eski bir film oynatıcısına Zeki Müren'in filmlerinden derlenen bir makara takıyor. Görüntüyle birlikte 1950'lerin İstanbul'una, Müren'in o güzel sesiyle bir yolculuğa çıkıyoruz. Tabii 1940'ların Yeni Melek Sineması'nın o eski kırmızı koltukları eşliğinde. Göksoy, "O eski sinema salonlarının atmosferini yaşayabilmek için Yeni Melek Sineması'nın koltuklarını aldım. Manevi değeri büyük" diyor. Biz de tarihi sinemanın koltuklarına yaslanıp Müren'in enfes şarkıları eşliğinde geçmişe dalıyoruz.