Dünyanın hal ve gidişatının iyi olmadığı aşikar. Savaşlar, doğal kaynakların azalması, iklim değişiklikleri, virüsler... Hal böyle olunca insanların gelecek deyince aklına çok karamsar tablolar geliyor. Bunu Hollywood bile kanıksadı. Bir anlamda 'umut taciri' olarak da görülebilen Hollywood'un gelecekle ilgili tasavvuru son yıllarda ciddi ciddi ütopyadan distopyaya kaymış durumda.
Son Umut, Yasak Bölge 9, Yarının Sınırında, Elysium: Yeni Cennet, Yıldızlararası ve hatta geçen hafta vizyona giren
Mad Max Fury Road, yakın tarihli ilk akla gelen distopyalar... Brad Bird'ün yönettiği
Yarının Dünyası, özünde bu gelecekle ilgili kötü algıya itiraz eden bir bilimkurgu. Şimdilerde böyle bir algı kayması olsa da çok değil 50-60 yıl önce geleceğin umutla kolkola girdiğini anlatarak başlıyor film. O yıllarda geleceğin umutla anılmasının sebebi olarak insanların hayal kurabilmeleri ve bu kurdukları hayallerin de gerçekleşeceğini düşünmeleri olarak gösteriyor... Hikayenin hayalperesti bilim fuarına katılan küçük Frank... (Nedense Frank'ın sevimliliği, hayata bakışı, 1993 yapımı
Son Kahraman filmindeki Danny Madigan'ı hatırlattı bana.) Fakat hikaye sonra günümüze dönüyor ve NASA'nın roket fırlatma rampasını imhasını engellemeye çalışan genç Casey (Britt Robertson) ile tanışıyoruz. Onun geleceğe bakışı diğer insanlar gibi karamsar değil. Bilime de meraklı... Rampanın imha edilmesini belki engelleyemiyor ama nereden geldiğini bilmediği bir rozetle başka bir zaman ve boyutta olan 'Yarının Dünyası'nı kısa da olsa görebilme şansı yakalıyor. Onun bu dünyaya gidebilme arayışı yolunun Frank ile (George Clooney) kesişmesine neden oluyor.
Yarının Dünyası'nın hedefinde daha çok gençler olsa da aslında ruhu genç kalanlara da hitap ediyor. Genel olarak insan içindeki karamsarlığı büyütürse geleceğe karamsar bakar, umudu büyütürse umutlu bakar tezinden hareket ediyor. Ama bilime de çok özel bir vurgusu var filmin. Jules Verne, Tesla, Edison (Biraz zorlama olduğunun film de farkında), Gustave Eiffel'in anılması bu yüzden.
Lost'u senaristlerinden Damon Lindelof ile yönetmen Brad Bird'ün birlikte yazdığı senaryonun içinden bir Jules Verne ruhu geçtiğini söyleyebiliriz. Bunun için hani o, Jules Verne kitaplarındaki macera duygusunu filmde de hissediyorsunuz. Filmografisinde
Ratatuy,
İnanılmaz Aile gibi animasyonlar ve
Görevimiz Tehlike 4 bulunan Bird de zaten filmi çok fazla aksiyona boğmamaya çalışıyor. Hani senaryodan gelen naifliği bozmaya özen gösteriyor. Ama Eyfel Kulesi'nin bir füze rampası haline getirildiği bölüm Bird'ün şov yaptığı bir sekans olarak akıllardan çıkacak gibi değil. Lakin
Yarının Dünyası'nın insanlıkla ilgili sıkı bir eleştiri getirdiğini de söylemek gerek. Bu eleştiriler günümüz dünyasında suyun başını tutan politikacılar ve sermaye sahiplerine yönelik. Bunun için filmin umudu da hayal kurmayı bırakmayan, işini doğru yapmaya çalışan sıradan insanlar... Yani hayal kurarsak Nazım'ın dizelerindeki gibi "Güzel günler göreceğiz çocuklar" demeye getiriyor film.
YARININ DÜNYASI TOMORROW ***
*
Bu dünyadan bir Ahmet Uluçay geçti
Yarının Dünyası'nın aradığı hayalperestlerden biriydi Ahmet Uluçay. O da dünyayı güzelliklerin kurtaracağına, bu güzelliklerden birinin de sinema olduğuna inanırdı. Kısa filmleri ve
Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak'ı çektikten sonra, ikinci filmi
Bozkırda Deniz Kabuğu'nu tamamlayamadan 2009'da vefat etti. Yönetmen Güliz Sağlam
Tepecik Hayal Oyunları belgeselinde, hayata bakışı, sinema macerası, filmleri, azmi düşünüldüğünde sinema tarihimizin en orijinal üç beş yönetmeninden biri olan Uluçay'ın dünyasına götürüyor bizi. Uluçay da bize sinemaya duyduğu sevgiyi, kendi köy çevresindeki tutuculuğa isyanını, hayallerinin peşinden gitmesini, hastalığıyla mücadelesini anlatıyor. Sağlam, aslında bu belgeselle aslında tarihe bir not düşüyor, "Bu dünyadan bir Ahmet Uluçay geçti" diye. Sinemaseverim diyen herkesin izlemesi gereken bir belgesel. Kaçırmayın!
TEPECİK HAYAL OKULU ***