Yıl
1964, tiyatrocu Ziya Demirel, Orhan Asena'nın
Kocaoğlan adlı oyununu aynı adla sinemaya uyarlar. Filmde başrolü, Yılmaz Güney ile Evrim Per oynar. Çok fazla ses getirmez film. Sonra da kaybolur ve Güney'in kayıp filmlerinden biri olarak anılır. Ziya Demirel, sinemadaki bu tek filmlik serüveninden sonra tekrar tiyatroya döner ve memleket sathında tiyatroyu sevdirmek için yeni oyunlar sahneler. Yılmaz Güney ise
Kocaoğlan'dan sonra birçok film çeker. Adı Çirkin Kral'a çıkar. Yönettiği
Umut, Türkiye'den bir bavulla kaçırılarak Cannes Film Festivali'ne katılır. Böylece Türkiye sinemasının da Cannes macerasını başlatır. Güney'in açtığı Cannes kapısından bu güne kadar pek çok yönetmen içeri girdi. Şerif Gören'in
Yol ve Nuri Bilge Ceylan'ın
Kış Uykusu ve Rezan Yeşilbaş'ın
Sessiz adlı kısa filmleri üç Altın Palmiye kazandırdı sinemamıza. Bu yıl, Güney'in açtığı kapıdan içeri girenler arasında Ziya Demirel de vardı. Fakat bu Ziya Demirel
Kocaoğlan'ın yönetmeni değil onun 1988 doğumlu torunu. Demirel'in yönettiği
Salı adlı kısa film, 4555 film arasından seçilerek, Altın Palmiye yarışına girdi. Cannes'da gösterildi, film beğenilse de büyük ödülü alamadı. Ama Demirel, Cannes'dayken öyle bir haber aldı ki ödül almış kadar sevindi. Çünkü ona sanat sevgisini aşılayan dedesi Ziya Demirel'in
Kocaoğlan filmi bulunmuştu.
Kocaoğlan ile ilgili bilgilerimiz sınırlı. Agah Özgüç'ün
Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney kitabında filmde kasabaya gelen gezginci çadır tiyatrosunda çalışan güzel bir kız üzerinden kadın istismarının anlatıldığını biliyoruz. Torun, Ziya Demirel de filmle ilgili bilinenlerin dışında pek bir şey bilmiyor. Demirel "Tiyatroya ilk başladığımda 14 yaşımdaydım dedemle kısa sohbetlerim oluyordu. Demans hastası olduğu için filmle ilgili pek bir şey anlatmadı. Zaman zaman tiyatroda birlikte çalıştığı Yıldırım Önal'la ilgili anılarını anlatırdı. Ama dedemin tiyatro dergilerinden ve oyunlarından faydalandım. İki dedem de bana kıymetli miraslar bıraktılar" diyor Ziya Demirel'in çocukluğu, biraz da dedeleri vesilesiyle tiyatro, sinema ve edebiyatla yoğrulur. Ama onun gönlündeki aslan sinemadır. Fakat sinema yapma serüveni biraz meşakatli olur: "Lisede sinema yapacak imkanım olmadığı için tiyatroyla ilgilendim. Fen ve matematik derslerini sevdiğim için Galatasaray Üniversitesi Endüstri Mühendisliği'ne girdim. Sonra mühendislikle ilgili bir geleceğim olmayacağını hissettim. Arkadaşlarımın cesaretlendirmesiyle film çekmeye başladım. Sinema yolculuğum böyle başladı." Demirel, Galatasaray Üniversitesi'ni bitirdikten sonra sinema eğitimi almak için Prag Film Okulu'nda gidiyor. Üç kısa film çekiyor. Ödüller alıyor. Son filmi
Salı'yı Sinema Genel Müdürlüğü desteği ve İstos Film-Origine Films yapımcılığında çekiyor. Sinemayla ilişkisi geliştikçe de dedesinin kayıp filmi
Kocaoğlan'ı bulma çabası artıyor.
Salı'nın yapımcısı Anna Maria Aslanoğlu bir gün sinema tarihçisi Alican Sekmeç'e ulaşmasıyla bu arayış mutlu sonla noktalanıyor. Sekmeç filmin bir kopyasının arşivinde bulunduğu söylüyor. Bu haber Ziya'ya Cannes'da iletiliyor. Sekmeç "Ziya Demirel, önce Orhan Asena'nın oyunu sahneye koymuş. Oyun o yıllarda çok beğenilince filmini çekmiş. Filmin orijinal kopyası yok, kayıp. Fakat gösterim kopyası bir depoda bulundu. Sekiz Yılmaz Güney hayranı aralarında para toplayıp filmin telesinesini yaptırdılar. Ben de bu kopya var. Bir kopyasını Ziya'ya izlettireceğiz" diyor.