Aylan Kurdi'nin kıyıya vuran cansız bedeninin fotoğrafı, bilinen ama görülmek istenmeyen adeta hayalet olarak kabul edilen mültecileri Avrupa'ya ve tüm dünyaya tekrar hatırlattı. Özellikle Suriye'deki İç Savaş'tan kaçıp Türkiye üzerinden Avrupa'nın kapılarını zorlayan mültecilerin, görmezden gelince, görünmez olmadıkları hatırlandı. Avrupa şimdi kafası karışık bir şekilde mültecilere karşı ne yapacağını düşünüyor. İşte yürek sızlatan bir ölümün fotoğrafı neden oldu bunlara. Bazen de bir film insanların vicdanına dokunabildi mülteciler konusunda. Aklıma ilk elden Philippe Lioret'nin
Hoş Geldiniz/Welcome filmi. Iraklı bir mülteci ile ona yardım eden bir Fransız'ın yaşadıklarını anlatan, Türk oyuncuların da oynadığı film 2009'da Fransa'da epey ilgi görmüştü. Fakat film, Göçmen Bakanı Eric Besson'un da hışmına uğramıştı. Lakin son tahlilde film Fransızların göçmenlere yardımını yasaklayan kanunun, hayatın gerçeklerine uymadığı için tartışılmasını sağlamıştı. Bu tartışmalar Suriye İç Savaşı başlamadan yaşanmıştı. Savaş mülteci meselesini daha çetrefilli hale getirdi. Fransa hükümeti bu konu hakkında ne yapacağına karar veremezken, Fransa'nın ve dünyanın en önemli film festivallerinden Cannes'da bir mülteci hikayesi olan
Dheepan Altı Palmiye ile ödüllendirildi bu yıl. Hayatın gerçeklerini kavrama konusunda sinemacılar, bir kez daha siyasilerin önüne geçtiğinin resmiydi
Dheepan'ın ödüllendirilmesi. İşte o film, 3 Ekim'de başlayacak İKSV'nin düzenlediği Filmekimi'nde Türkiye'de ilk defa gösterilecek.
DHEEPAN: PARİS'TE MÜLTECİ OLMAK
Dheepan, Paris'te Sri Lankalı üç mülteci üzerinden tüm dünyadaki sığınmacıların çektiği zorlukları ele alıyor.
Pas ve Kemik, Yeraltı Peygamberi filmleriyle tanıdığımız Fransız yönetmen Jacques Audiard, Sri Lanka'daki iç savaştan kaçan Dheepan'ın, bir kadın ve bir kız çocuğuyla bir aileymiş gibi davranarak mülteci olarak Fransa'ya gitmesini ve orada yaşadıkları sıkıntıları anlatıyor filminde. Filmekimi'nin de en merak edilenlerinden... Filmekimi'nin bir diğer mülteci filmi ise
Babam. 90'larda geçen film, savaşların aileleri nasıl parçaladığını anlatan dramlardan biri. Annesini kaybeden Nuri, babası Almanya'ya gidince tek başına kalıyor. Bu ayrılığı kader olarak görmeyip her türlü zorluğa rağmen o da babasının peşinden Almanya'ya gidiyor. Fakat iltica başvurusu kabul edilmeyince babasıyla birlikte yaşaması zorlaşıyor. Kosova'nın Oscar adayı olan
Babam'ın, Karlovy Vary Film Festivali'nde Visar Morina'ya En İyi Yönetmen Ödülü kazandırdığını hatırlatayım...
GÜNEŞ TEPEDEYKEN: AŞK BİLE ZOR
Bir mülteci filmi olmasa da savaşın, yıkıcılığı ve yürekleri bile darmadağın ettiğine bir örnek, Daibor Matanic'in
Güneş Tepedeyken/The High Sun filmi. 90'lardaki Yugoslavya'nın parçalanışı öncesinde, savaş sırasında ve sonrasında yaşanan üç farklı aşk hikayesinde savaşın nefreti nasıl tetiklediğini, âşıkları bile birbirine yabancılaştırdığını anlatan, Hırvatistan'ın da Oscar adayı olan film, Cannes'da Belirli Bir Bakış Bölümü'nde gösterilmiş ve Jüri Özel Ödülü almıştı. Filmekimi'nden, sinema çağının tanığı önermesini haklı çıkaran, vicdanlara seslenen üç filmlik bir seçki size. İyi seyirler..