Londra
Moda Haftası, her sezon büyüleyici tasarımlara imza atan modacıları ağırlıyor. Bu isimlerden biri de Bora Aksu... 2003 yılından bu yana tasarımlarını Londra'da tanıtan Aksu, Eylül ayında tanıttığı koleksiyonla modaseverleri bir Türk bahçesinde gezintiye çıkardı. Türkiye'ye ait motifleri ve el işçiliğini uluslararası arenaya taşımasıyla tanınan Aksu, son olarak da dünyanın en önemli moda fuarlarından biri olan Premiere Vision'un 'marka elçisi' oldu. Mart ayında İstanbul'da düzenlenecek olan fuarın tanıtımında yer alacak olan Aksu ile bir araya geldik. Çocukluk yıllarında yaptığı çizimleri hala davetiyelerinde kullanan Aksu, dünya çapında başarıya ulaşmadan önce tasarımcı olmaya ilk karar verdiği günlerden itibaren yaşadıklarını anlattı.
TEKNİK ÇİZİM YAPTIM
Liseyi bitirdikten sonra İzmir'den ayrılıp İstanbul İşletme Fakültesi'nde okumak üzere İstanbul'a taşınan Aksu 1995 yılına kadar Türkiye'de kaldı. Ancak o çocukluk yıllarından bu yana çizdiği şeylerin hep bir anlamı olduğunu düşünüyordu. Rıfat Özbek'in Londra'da okumuş olmasından güç bularak üniversite eğitimini bitirdiği zaman ailesinin de desteğini alarak İngiltere'ye gitti. 1996 yılında dünyanın en önemli moda okullarından biri olan Central Saint Martins College of Art and Design'a kabul edildi. John Galliano, Alexander McQueen, Stella McCartney, Hüseyin Çağlayan gibi birçok ünlü tasarımcının eğitim gördüğü bu okulla başvuru görüşmesi yaptığında yanında sadece kağıtlara çizdiği tasarımlar vardı. Aksu o ilk heyecanı, "Cidden her öğrenci tasarım konusunda yapabileceği neredeyse her şeyi bilerek o ön görüşmeye giriyordu. Ben nasıl kabul edildim bazen hala anlamakta zorlanıyorum. Bana koşulsuz giriş vermişlerdi, hiçbir ektra sınava girmeden kabul edildim. O an nehrin yönünün tamamen değiştiğini resmen gözlerimle gördüm. Kanye West de bizim okulda eğitim görmek istemiş ancak kendisini yeterince tasarım işine veremeyeceğini söylemişler ve reddetmişler" diye anlatıyor. Eğitimi sırasında en zorlandığı şey kendisini keşfetmek olmuş. Birine beğendirme ya da birinin onayını alma hissi olmadan tasarım yapmanın yani o özgürlüğün dünyanın en büyük sorumluluğu olduğunu düşünmesi de bundan kaynaklanıyor. Eğitim masraflarını ailesi karşıladığı için birçok öğrenciye göre kendisini daha şanslı bulan tasarımcı, "Yine de Londra'da yaşamak zordu. Çoğunlukla hocalarım beni teknik çizim işlerine yolluyordu. Bunun dışında eski jeanleri satın alıp, onları yeniden yorumlayıp etek haline getirdiğimi hatırlıyorum. Sonra bu jean etekleri pazarda satıyordum. Jean'leri iki pound'a alıyordum, etek olarak 30 pound'a satıyordum. Kazandığım para ile de kiramı ödüyordum ya da haftalığımı çıkarıyordum" diye konuşuyor.
ŞÖHRETLER DÖNEMİ
Aksu en çok 2000'li yıllarda ortaya çıkan celebrity culture'ın modaya zarar verdiği görüşünde: "2000'ler biraz şöhretlerle hatırlanacak bence. Altında hiçbir şey olmayan ancak ünlü olan birçok insan var. Andy Warholl'un dediği gibi gerçekten de hepimiz beş dakikalığına bile olsa ünlü olacağız birgün. Şöhret kültürü bu kadar egemenken, bu şöhretlerin modaya el atmaması imkansızdı tabii ki. Bir ara bütün şarkıcılar kendi koleksiyonlarını hazırlıyordu. Onların arasında pek bir kimse kalmadı. Beyonce'nin ismi olduğu için bir kıyafeti almanın saçma olduğunu bence insanlar anladı artık. Bir şarkıcının gerçekten tasarım yapamayacağını herkes biliyordur. Yani halkın bunu anlayacak kadar bilinçli olması gerekiyor. O markanın tasarımcıları en fazla o sanatçının kıyafetlerine benzeyen kıyafetler yapıyor. Genel olarak celebrity koleksiyonları çok kısa soluklu oluyor ve çok da tutumuyor."