Tolgahan
Sayışman ekranların en beğenilen oyuncularından. Özellikle kadın hayranları her işini soluksuz izliyor. O dizilerin âşık adamı, dramların kralı... Ama sinema seyircisi onu Prens Adonis olarak görecek ve ağlamaktan çok gülecek. Sinemada farklı işler yapmak istediğini her fırsatta söyleyen Sayışman, yeni filmi için saçlarını kızıl sarıya bile boyatmıştı. Biz onunla röportaj için Pera Palas'ta buluştuğumuzda neyse ki saçları kendi rengindeydi... Uzun uzun sohbet ettik. Sakin ve düşünerek konuşuyor Tolgahan Sayışman... Uzun uzun karşısındakini dinliyor, sonra tane tane cevap veriyor. Dizi sektörüne dair anlattıkları es geçilecek cinsten değil.
- Neden bir komedi filmindesin?
- Romantik komedi, dram ve dönem işinde yer aldım. Denemediğim bir şeydi komedi. Zor bir alan olduğu için, benden beklenmeyecek bir şey olduğu için, ters köşe bir şey olduğu için üstüne gitmek istedim ve absürt komediye "Evet" dedim.
- Dışardan çok 'cool' bir havan var, içinde bir komik adam var mı?
- Gülmeyi, güldürmeyi, eğlenmeyi çok severim. Televizyonda bunu belli etmiyorum ama yakından tanıyanlar bilir. Sette yakın çalıştığım arkadaşlarımın etrafa anlattığı Tolga ve ekranda görünen adam birbirinden çok farklı. Komedi bana çok uzak değil. Dizide beni âşık adam olarak görmeye alıştı seyirci ve ekranda bu imajı kırmak çok kolay değil.Sinema insana bu olanağı veriyor.
- Seyircinin matematiği çözmüş bir oyuncusun. Ne reyting getiriyor biliyorsun. Sinemaya dair böyle bir öngörün var mı?
- Son dönemde komedi filmleri çok izleniyor çünkü insanların gündeme dair yaşadıkları sıkıntılar var. Televizyon dizileri de dram ağırlıklı gidiyor. Bu nedenle insanlar para verip bir şeyler izleyeceği noktada bunun komedi olmasını ya da normal hayatta karşılaşamayacakları şeyler olmasını tercih ediyor. Yerli yapımlar içinde komedi, yabancı yapımlar içinde fantastik yapımlar bu nedenle ilgi görüyor. Sinema seyircisi, daha zor kabul eden, kolay kolay beğenmeyen yapıda.
- Prens Adonis olabilmek için saçlarını kızıl sarıya boyattın. Tepki aldın mı?
- Komedide rol almamdan ziyade saçlarımı beğenmeyenler oldu. "Hiç yakışmamış, o saçlar sana hiç olmamış" dediler. Ama beğenilmek için yapmadım bunu... Gani Müjde'nin kafasında yarattığı Prens karakteri seyircinin izleyeceği kadar komik değildi. Üstüne kafa yordum ve biraz daha komikleştirdik adamı. Ciddi gibi durup, ters köşe yapan komik bir adam karakterim. Amacım dizilerde bizi soktukları kalıptan çıkabilmekti.
- Sarı saçlarla ne kadar dolaştın?
- Bir buçuk ay sarı saçla dolaştım ve neler neler yaşadım (gülüyor). Annem, babam ve kız arkadaşım tarafından sürekli ters bakışlara maruz kaldım. Alışamadılar çünkü başka biriyle konuşuyor gibi hissettiler. Kızıl sarı saçlarla gezdim İrlandalı gibi (gülüyor). Sokakta şapka ve koca gözlüklerle dolaştım.
- Sokakta yürümek senin için sadece saçlarından dolayı zor olmasa gerek... Normalde de sokakta kolay yürüyemiyorsundur...
- Aslında o beni rahatsız etmiyor. Bir yerde bir arkadaşınızla sohbet etmek istediğinizde sizi tanıyan birileri çıktığında göz hapsine alınıyoruz, bunun yanı sıra kamera hapsine alınıyoruz. Herkesin içine bir paparazzi kaçmış gibi. Hareket alanını sınırlıyor bu durum. Sosyal medya üzerinden eleştirilere kafa takan biri değilim ama yüz yüze gördüğüm birinin izinsiz kayıt alması beni rahatsız ediyor. Bundan korunmak adına çok fazla dışarı çıkmıyorum. Ya da tanınmış isimlerin dolaştığı yerlere gidiyorum. Oysa farklı yerlere gitmek de en büyük zevkim.
- Yurtdışı mı kaçış oluyor? - Evet zaten artık Los Angeles'ta yaşıyorum. Epey yerleştim oraya.
Benim için bir devir bitti
- Sektörde bir anda çıkan ve yok olan birçok isim var. Sırrın ne ki bugünlere kadar geldin?
- Zamanla seyirciyi tanımak önemli bir etken. Çok çalışıyorum, işime özen gösteriyorum, seyirciyi benimsiyorum ve özümsüyorum. Ve tabii ki şans!
- Sokaktan gelen birisin. Çok insan, çok karakter tanıyor olmak da etkili mi başarında?
- Kesinlikle. Doğup büyüdüğüm Fikirtepe birçok farklı karakteri barındıran bir semtti. Ve orada sokağa çıktığınız andan itibaren herkes bir hikayeydi. Bunları da iyi gözlemişim galiba. Simalar, gözler, olaylara verilen tepkiler hep kafamın içinde. Şimdi o anıların geçtiği sokaklar bomboş... Bir devir bitti. Son altı-yedi aydır benim için bir devrin bittiğini düşünüyorum. Sadece doğup büyüdüğüm semtin yıkılıp yeniden yapılmasından söz etmiyorum; televizyonun kendi içindeki gelişimi, değerli sanatçıların vefatı, sektörü bırakan insanlar, bir dönem peşinden koştuğumuz futbol yıldızlarının şimdiki halleri... Bunlar beni hüzünlendiriyor...
- Dizi yapmayacağım diyen bazı isimler çıktı. Senin düşüncen ne bu konuda?
- Sektör beni bırakmadığı sürece oyunculuğu bırakmayacağım. Bir ara yapımcılık yapmayı kafaya takmıştım. İSonra baktım; oyunculuğu fena yapmıyorum. O zaman niye en iyi yaptığım şeyi yapmaya devam etmeyeyim? Bu süreç Amerika'ya yerleştikten sonra kafamda oturdu. 50-60 yaşında inanılmaz değerli aktörler var. Christopher Lee 90 yaşında vefat etti, 83 yaşında aksiyon filminde oynuyordu. Ve büyük bütçeli filmler; Yüzüklerin Efendisi'nde Saruman, Star Wars'ta Kont Dooku'ydu. Böyle isimleri görünce erkenden bu sektörü bırakmak, küsmek, uzak kalmak, hata yapıp sektörün tercih edilmeyen adamı olmayı istemiyorum.
- Bizim oyuncularımız niye kenara çekilmeyi tercih ediyor?
- Çekilmesinler işte. Sektör yeni yeni kendini bulmaya başladı. 60'lar, 70'lerde bir Türk sineması var sonra 20-25 sene ortada yok. Televizyon dizilerinin patlamasıyla sinemaya para aktarılıyor. Ve Türk sineması yeniden ayaklanmaya çalışıyor.
- Yeni yüzler daha çok mu tercih ediliyor?
- İsimler üstünden bir reyting olduğunu düşünmüyorum. Senaryo, hikaye, reji, oyuncu hepsinin doğru bir bütünlükte oluşması gerekiyor. Hiç tanınmayan oyunculardan bir dizi yapıyorsunuz, inanılmaz izleniyor. Ya da müthiş reyting alan oyuncuları oynatıyorsunuz, dizinin esamesi okunmuyor. Eskiden sektörün sancılı olduğu dönemlerde kaset çıkaran sanatçıya dizi yapılırdı. O devir kapandı artık. Artık oyuncu arıyor ekran. Oyunculuğuyla ön plana çıkan isimler dönemi artık.
Elde ettiğim her şey bana emanet
- Bu kadar çok insanın oyuncu olmak istemesi, ilerde hayal kırıklıkları getirmez mi?
- Herkes oyuncu olmak istemiyor, ünlü olmak istiyor. O hastalık var. Herkeste ünlü olma hayali var. Ünlü olmak için illa oyuncu olmaya da gerek yok aslında. Kolay zannediyorlar her şeyi. Bir dizide oynayayım, insanlar beni tanısın, ünlü olayım diyen çok. Onlar belki anlık başarılar elde ediyor ama eleniyorlar üç-beş senede. Dizi sektörüne başlayalı 10 sene geçmiş. Bu 10 senede ne starlar gördüm, şimdi isimleri bile anılmıyor. 2006- 2007'de sektörün en çok kazanan kadın ve erkek oyuncuları şu anda iş bulamıyorlar.
- İyi insan olmak önemli mi bu dizi sektöründe?
- Bence en önemli şey bu. İyi insanlar başarılı oluyor, kötüler eleniyor diye bir şey de yok ama... Çevrene, dostlarına arkadaşlarına bir şeyler bırakabilmek, doğru örnek olmak önemli. Hayattaki amacım da bu. Hayattaki amacım Oscar'a uzanan yolda, inanılmaz başarılara imza atmak değil. Benim amacım; sevdiğim işi yapmak, işe saygı duymak, onun getirisiyle dostlarım, arkadaşlarım ve ailemle huzurlu bir biçimde yaşamak.
- Çok ders aldın mı hayattan?
- Çok ders aldım, çok kazık yedim, çok şey öğrendim. Hâlâ da bu süreçler devam ediyor. İyilerle kötülerin savaşı hiçbir zaman bitmez. Bitmeyecek.
- Neler öğrendin?
- Bu sektörde egosunu kibirle şişiren sonu göremez, devamlı olamaz. Kibrine yenik düşen herkesin dibe çöktüğünü gördüm. Ünü idare etmek kolay değil tamam ama buna kavuşunca niye küstahlaşıyorsun, aileni, arkadaşlarını unutuyorsun? Oyunu kurallarına göre oyna, gizemli ol ama arkadaşlarını kırma, dedikodunun içine girme, haset duygular besleme...
- Sen kapılmadın mı şöhretin ışığına...
- Dünya işleri bunlar. Belirli kurallar çerçevesinde oynuyoruz. Elde ettiğim her şey bana emanet. Yarın öbür gün tüm bunlar bitse, hazırlıklıyım. Bununla yaşamıyorum. Bunlar için yaşamıyorum. Elde ettiklerimin kölesi de değilim, sahibi de değilim sadece emanetçisiyim. Bırakacağım yeri çok iyi biliyorum. Bir gün biri çıktı dedi ki; "Gençler kusura bakmayın. Sektörü kapattık, gitti! Artık şan, şöhret olmayacak!" Ben hazırım.
Dünya işleri bunlar. Elde ettiğim her şey bana emanet. Yarın öbür gün tüm bunlar bitse, hazırlıklıyım. Bununla yaşamıyorum. Bunlar için yaşamıyorum. Elde ettiklerimin kölesi de değilim, sahibi de değilim sadece emanetçisiyim. Bırakacağım yeri çok iyi biliyorum.