Her
ne kadar kamuoyunun gündemine Eurovision'la girdiyse de, onu takip eden hatta kemikleşmiş bir kitlesi vardı. Yerinde duramayan, sahnede kıpır kıpır dans eden Can Bonomo kısa sürede tanınan, takip edilen biri oldu. Herkes onun pozitif enerjisine tutulmuştu. Yaptığı müzikle, giyim tarzıyla yeni neslin tipik bir temsilcisi o... Heyecanlı biri. Sadece müzisyenlik onu tatmin etmiyor, şiir yazıyor, resim yapıyor... Üstelik tüm bunları sabahtan akşama kadar sürdürdüğü disiplinli bir çalışma sonucu ortaya çıkarıyor. Yani ilham gelsin diye bekleyenlerden değil o... Bonomo son olarak atv'de yayınlanan
Aile İşi isimli dizide rol almaya başladı. Ama oyunculuk iddiası yok. Onun en büyük hedefi iyi bir şair olarak anılmak. Bonomo ile Nişantaşı'nda buluştuk... Keyifli bir İstanbul öğleninde sohbet ettik;
- Şiir yazıyorsunuz, müzisyensiniz, resim yapıyorsunuz şimdi de oyunculuk... Tek bir alana yoğunlaşmak tatmin etmiyor mu sizi?
- Bu tecrübeyi oyunculuk yapıyormuşum gibi düşünmüyorum. Oynadığım karakterden iki üst gömlek bir rol teklif edilse, altından kalkamam. Eğlenceli bir deneyim oluyor. Sanat kendi içinde çok tutarlı bir şey ve çok ayrı kanalları var. Bu kanallar benim insanlarla empati kurduğum alanlar. Bunlardan yalnızca bir tanesini seçip sadece ona odaklanmak da başka bir disiplin ama ben hepsini kotarabildiğimi sanıyorum. Yazdığım şiirler, çizdiğim resimlere benziyor. Çizdiğimiz resimler de yaptığım şarkılara benziyor. Hepsi birbirinden etkileniyor.
- İlginç bir çalışma disiplininiz var. İşe gider gibi evinizde çalışma ortamı oluşturmuşsunuz. Neden siz de ilham gelsin diye beklemiyorsunuz?
- Bunu yaptığım işe çok büyük saygısızlık olarak görüyorum. Her sabah belli bir saatte kalkıp, yazıhanemde oturup, belli bir saate kadar yazıyorum. Gün içinde yazdıklarımın yüzde 99'u çöpe gidiyor. Yüzde 1 olarak kendini kurtaran şeye ilham dersem emeğime saygısızlık olur. O ilham değil, çalıştım oldu!
ÇOK KİTAP OKUYORUM
- Bu çalışma biçimini birinden mi örnek aldınız?
- Deneme yanılma yöntemi diyelim. Başka türlü hiçbir şeye vakıf olamıyorum. Çok uzun süreler çalışmam gerekiyor. Ama bunun bir de güzel tarafı var, bu disipline alıştığınızda aynı sene içinde hem şiir kitabı çıkarmış, hem resim sergisi yapmış, hem de albüm tamamlamış olabiliyorsunuz.
- Sizi besleyen şeyler ne? Sabah kalkıp yüzümü yıkayıp, "Haydi" deyip yazmaya başlamıyorum (gülüyor). Herkes gibi gündeme dair bir şeyler okuyorum. Çok kitap okuyorum. Sanatsal tüm faaliyetleri takip ediyorum. Çok film izliyorum.
- "Hep masa başında olup duygusal anlamda nasıl besleniyorsunuz" demek istiyorum aslında.
- Anlattığım kadar çalışmıyorum, hayatı da yaşıyorum. O kadar sıkı bir düzen değil yani...
- Peki hedefiniz ne?
- İyi bir şair olmak ve şair olarak anılmak. Öldüğümde arkamdan "İyi bir şairdi" desinler. Şiir ülkemizde büyük önem taşımıyor olabilir ama benim için önemli. Şiiri de belli bir yere getirmek istiyorum. Şiire bakış açısını değiştirebilmek, şiir yazan insanların çoğalmasını istiyorum. Benden yaşça küçükleri teşvik etmeye çalışıyorum. Yaşça büyükleri takip edip, gerekirse onları desteklemek benim kendime edindiğim bir görev. Fikirler önemli olan. Bundan yıllar sonra ölüp gittiğimde, geriye dönüp bakıldığında birkaç sağlam şarkı, birkaç sağlam kitap bırakabiliyor olmam lazım.
ŞİİR ÇAĞ DIŞI KALMIŞ
- Dışarıya verdiğiniz fotoğrafla şiiri örtüştüremiyorum...
- Şiirin algılanış biçimi sorunlu zaten. Şiir çağdışı kalmış, bugünlere gelememiş. Bir avuç şair var günümüzden. Şiir tekrar başlarsa, o zaman akıllı telefonlu, dövmeli bir şair garipsenmeyecek.
- Edip Cansever ve Turgut Uyar çok etkilemiş sizi. Bir şansınız olsa, o dönemlerde onların arasında yaşamak ister miydiniz?
- Aşağı yukarı tahmin edebiliyorum nasıl bir ortam olduğunu. Çünkü o kadar içselleştirdim ki yazdıklarını. Bir tarafım onlarla aynı masada oturmayı çok istiyor ama bir tarafım da çok korkuyor.
- Neden?
- Dehşete düşüyorum öyle bir fikirden. Bu kadar kahramanlaştırdığınız bir imge, birdenbire yanınızda belirse sizi çok mutlu eder ya da çok büyük hüsrana uğrarsınız. Bulunduğum çağdan memnunum. Başka çağa özensem bu yetersizim anlamına gelir. Yetersiz değilim, çok çalışıyorum.
- Bir şairi besleyecek gerekli duygusal ortam var mı çağımızda?
- Şiir döneminin siyasi ekolüyle şekillenen bir şey. Biz de şiirde yeni bir kuşak yaratabiliriz ve bu kuşağın yeni bir türü olabilir. Yaşadığın yer sana ne veriyorsa, onunla empati kurup, iç dünyanda harmanlayıp vermek zorundasın bir şairsen.
BİLGİSAYAR BAŞINDAN KALKMIYORDUM VE GAYET ŞİŞMANDIM
- Nasıl bir gençlik geçirdiniz?
- Odaya kapanıp şiirler yazarmış gibi havalı bir gençliğim olması gerekiyordu ama gayet şişman, bilgisayar başından kalkmayan bir gençtim. 93 kilo falandım, lisede düzeldim. Bilgisayarı bir lisan, bir enstrüman gibi kullanabilmeyi öğrendim ama bu sayede. Dijital illüstrasyon yapabiliyorum. Şişmanladım çünkü bilgisayar başındaydım ve tek elle yenilebilen yemekler yağlıydı (gülüyor). Hamburger, pizza...
- Kaç saat geçiriyordunuz bilgisayar başında?
- Tahmin bile edemezsin. Annem klavyeyi saklıyordu.
- Sonra düzeldiniz değil mi?
- Pek sayılmaz.
- Etrafındaki insanlar bu kadar bilgisayar başında olmanızdan şikayetçi değil mi?
- Her taşındığım evde bir küçük odaya koyuyordum bilgisayarımı. Ve ev ne kadar büyük olursa olsun herkes o odada toplanırdı. Bu kez bilgisayarı salona kurdum. Böyle çözüm buldum.
- Konseri bile evde yapıyorsunuz artık, bilgisayar başında... Gençleri böyle mi yakalıyorsunuz?
- Online konser güzel bir şey. Ama konserin alternatifi değil. Online konser 18 yaşın altındaki gençler için çok iyi bir seçenek. Benim zamanımda böyle bir şey olsaydı ben çok konser izlemiştim.
- Kitleniz kaç yaş civarı?
- Eskiden 13-24 gibiydi. Bu sene 40'lara kadar çıktı. Ben büyüdüm, yaptığım müzik büyüdü, sözler de öyle...
- Aileniz sizi yapmaya çalıştığınız şeyler konusunda destekledi mi?
- Babam endişeliydi biraz. Sonraları anladı. Özellikle Eurovision'dan dönünce. Kemik bir kitlem vardı yarışmaya gitmeden önce, dönünce o kitle ikiye katlandı. Eurovision'a gidince şaşırmadım çünkü çok çocuktum, her şey mümkün geliyordu... Bir şeyleri değiştirmedi bende, zor bir sınavdı ama gurur vericiydi.
- Resim de yapıyorsunuz... Bir sergi de açtınız. Nasıl tepkiler aldınız?
- Resim yapıyordum birçoğunu da hediye ediyordum. Sonra sergi fikri bir arkadaşımdan geldi. Albüm yaparken kafamı rahatlatmak için resim çizmeye başladım. En son 17 parça oldu, sergi yaptım. Beğenerek yaptım ve insanlar görsün istedim. Önemli, değerli ressamlardan öyle güzel tepkiler aldım ki çok sevindim. "Müzisyen, şiir yazıyor, bir de resim yaptı" demesinler diye çok endişe ediyordum aslında. Ama sonu iyi oldu.
- Giyim tarzınızın mimarı siz misiniz?
- Her şeyimi internetten alırım...
SET ORTAMINA TUTULDUM
- Oyunculuk teklifi nasıl geldi size?
- Baştan söyledim, resmi anlamda beni oyuncu olarak hiçbir zaman görmeyeceksiniz. Mümkün değil bu yaştan sonra. İstanbul Üniversitesi'nde sinema bölümünde okurken kısa filmlerde çok çalıştım. Senaryo üzerine eğitim aldığım için projelerde ek görevler yapmam gerekiyordu ki bu da hep oyunculuk oldu. Arkadaşlarımın kısa filmlerinde küçük roller aldım. Radyo geçmişim var, oradan bir çok televizyon içni programlar da yapmıştım, haliyle kameraya da hakimim. Çok eğlenceliydi filmlerde oynamak. Bu filmlerden bazıları çok izlendi, festivallere gitti. Kendi üstüme biçilmiş rollerdi bunlar. Daha sonra konuk olduğum birkaç televizyon dizisinde de durum böyle oldu. Yani rol kesmem gerekmiyordu, kendim gibi olmam yetiyordu. Jale Hoca (Atabey) ile Yalan Dünya döneminde çalışmıştık. Diziye jenerik müziği yazmamı istedi, "Bir tanede küçük rol" var dedi.
- Küçük değil ama rolünüz...
- Evet kandırıldım (gülüyor)... Çok ürktüm ilk başta çünkü ekipte çok iyi oyuncular var. Onlar da destekleyince ceraset edebildim. Karakterim de az görünen, az konuşan biri... Her sahnede varım ama konuşmuyorum... Öyle olunca topa girebildim. Şimdi çok eğleniyorum sette.
- Set ortamını sevmişsiniz...
- Başlamadan önce çok endişeliydim hatta Jale Hoca ve diğer oyuncuları kırmadan nasıl bu işten sıyrılırım diye planlar yapyıordum. Hiç bilmediğim bir disiplin. Müzisyenlikte salı akşamı konser varsa, konserden bir saat önce gideriz, işimizi yapar döneriz. Burada öyle değil sabah gidiyorsun, gecelere kadar çalışıyorsun. Çok büyük endişelerle gittim ama bayıldım. Çok eğlenceliler ve çok gülüyorlar. Dizinni arka planında yaşananlara tutuldum. Artık bir set insanıyım.
- Sette en çok kim yardımcı oluyor size?
- Hasibe Eren... Onunla önceden de bir dostluğumuz olduğu için bir takım şeyleri ona danışıyorum.
DİDEM'LE AĞUSTOSTA EVLENİYORUZ
-
Didem Soydan'la birliktesiniz. Evleniyor musunuz?
- Evleniyorum, ağustos ayında... Bir plan yaptık ama söylemem (gülüyor).
- Evlenecek bir adam gibi durmuyorsunuz. Yaşınız da küçük...
- Yaşım küçük değil ya... 28 yaşımdayım. Didem'le hayatımı birleştirip beraber geçirmek istiyorum. Annem babam evlenmiş ve güzel bir örnek var karşımda. Hayatımın sonuna kadar Didem'le olmak istiyorum bu nedenle evleniyorum.