Güneşli
bir bahar gününde Nişantaşı'nda bir otelin terasında buluşuyoruz. Esra Oflaz Güvenkaya her zamanki gibi güler yüzlü, şık, zarif. Medya sektörünün ünlü ismiyle sohbetimiz kurucu ortağı ve icra kurulu başkanı olduğu kadın odaklı televizyon kanalı Lifetime ile başlayıp yaşadığı elim kazanın onu nasıl değiştirdiğine kadar uzandı.
- Yeni bir televizyon kanalı açmak cesaret gerektirmiyor mu?
- Çocuk doğurmaktan farksız. İnandığım konuda cesur olurum. Bir iş kadını, bir müteşebbis olarak Türkiye'de medyada bir kadın kanalı eksikliğini hissettim. Üç sene önceydi. Stüdyolarımız ve imkanlarımız böyle bir kanalı yerel olarak yapmaya imkan veriyordu. Ancak ben 20 senelik kariyerimde hep uluslararası iyi markalara inandım. Bunun sebebi işbirliğine güvenmem. Bizim sektörde içerik kraldır. Kaliteli içeriğin devamlı sunulması bir kanalı başarılı yapar. Buradan yola çıkarak en iyi kadın odaklı kanallarını taradım dünyada. Çok fazla da yok. Biz de en iyisini seçtik. Önümüze kanalın şifreli olması engeli çıktı. 150 milyon haneye satılan bir kanal bu. Biraz zaman aldı. İki sene sonunda ikna oldular. Daha önce lisansör olarak çalışıyordum ama bu bir ortak girişim. Üstelik yerli içerik de üretiyoruz. Biri sabah kuşağında yayımlanan Özge Uzun'un sunduğu Hayat Başlasın. Bir de iki ünlünün sunacağı bir moda ve stil programı olacak. Ardından ünlü bir formatı Türkiye'ye uyarlayacağımız bir program yayınlayacağız. Akşam kuşağında erkeklere de hitap eden ödüllü programlarımız ve ilk defa yayınlanacak filmlerimiz var.
- Nasıl bir kanal olacak bu?
- Her şeyiyle pozitif bir kanal. Sayısız program alternatifi arasından bizim zevklerimize ve ailevi değerlerimize en uygun olanlarını seçtik.
- Neye göre karar verdiniz?
- Bir araştırma yaptık. Değişik sosyoekonomik gruplardan, farklı yaşlardan kişilere ne izlemek istediklerini sorduk. Kanalımızda kavga, gürültü, birbirine bağıran, söven insanlar yok. İnsanları iyiye doğru yönlendirmeye çalışıyoruz.
KİMSEYİ EVLENDİRMEYECEĞİZ
- Evlilik programı olmayacak mı?
- Evlilik programımız olmayacak.
Herkes kendi başına evlensin. Görücü
Usulü diye bir programımız var ama.
Böyle başarılı evlilikler yapan insanların
hikayeleri anlatılıyor.
- Televizyonculuğun hangi yönünü seviyorsunuz?
- Dinamizmi heyecan verici. Çok küçük
yaştan itibaren bu işte olduğum için
başka iş de bilmiyorum. Amerika'da
okurken büyük bir medya kuruluşunda
staj yapıyordum. Cesur ve Güzel'i
getiriyorduk Türkiye'ye. Çok tıfıldım.
Bütün ekonomi, uluslararası iş ve finans
eğitimime rağmen beni dizinin hayran
mektuplarını yanıtlama işine verdiler. O
zaman New York Üniversitesi'nde okuyan
arkadaşlarım benimle dalga geçti.
"Hani ekonomist olacaktın, gittin Güzin
Abla oldun" dediler. Bu işin her noktasında
çalıştım. Faks da çektim, program
alımı da yaptım.
ÖLÜMÜ HİSSETTİM
- Ya kanal tutmazsa?
- İnanılmaz pozitif bir insanım. Çok
meşhurumdur bu yönümle. Hatta arkadaşlarım
benimle dalga geçerler "Polyanna"
diyerek. Bardağın dolu kısmına
bakarım. Tüm kalbimi koyayım, elimden
geleni yapayım, ardından da kaderci
tarafım ortaya çıkar. Olduğu
kadar olmadığı kader. Yayıncılık
işinde kontrol edemediğimiz
parametreler var. Kötü olabileceğine
dair aklıma en ufak şey
getirmem. Çünkü düşüncelerin
gerçeğe dönüştüğüne inanırım.
- Instagram'da kendinizi "Anne, eş, mistik, iş kadını" olarak tanımlıyorsunuz. Mistik konulara nasıl yöneldiniz?
- 18 yaşında büyük bir trafik
kazası geçirdim. 100 km ile gitmekte
olan bir araba kaldırımdayken bana ve
bir arkadaşıma çarptı. O hızla giden bir
araba size çarptığında önce yukarı doğru
sizi uçuruyor, altınızdan geçerken siz
yere çakılıp patlıyorsunuz. Benim vücudum
da patladı. Patlamış daha doğrusu.
Kan revan içinde kalmışım. Orada ölüme
yakın bir tecrübe yaşadım. Gittim
geldim yani. Etraftakiler bakmış. Nabzım
yokmuş. Önce bana çarptığı için
arkadaşım nispeten az hasar almış. Onu
hastaneye götürmüşler.
Beni öldüm sanarak
kaldırımda bırakıyorlar.
Sonra mahallemizin
eczacısı gelip bir daha
kontrol ediyor öyle anlaşılıyor
ölmediğim. Annem
Bağdat Caddesi'nde
kazanın olduğu yerden
gelirken büyük bir kaza
olduğunu görüyor. Her
yer kan revan. Birinin
çocuğu gitmiş derken
yerde bir ayakkabı teki
görüyor. Bana kendisinin
aldığı bir ayakkabı olduğunu
fark edince kaza geçirenin ben
olduğumu anlıyor. Bayılıyor.
- Ne kadar sürdü iyileşmeniz?
- Allah yardım etti. Uzun bir iyileşme
süreci geçirdim. Bir seneye yakın
yatakta kaldım. Kıkırdağıma kadar
diktiler. Her yerim paramparça oldu.
Cildim tamamen soyuldu. Ailem ayna
vermedi bana. O dönem itibariyle Allah
istemezse hiçbir şeyin olmayacağına
inanan, sezgileri kuvvetli, Allah'ın
mucizelerine güvenen, çok şükreden
bir insan oldum. Sabahları ilk yaptığım
iş şükretmektir. Dünyada emanet
olduğumuzu iyi bilirim. Hepimiz birer
ziyaretçiyiz. Kısıtlı zamanımız var. Bu
zamanda insanlar için iyi şeyler yapan
bir insan oldum. O kazanın dönüştürücü
gücü oldu üzerimde.
- Hasar var mı vücudunuzda?
- Çok iz var vücudumda. Her yerim
patlak çatlak. Gözaltımda, yüzümde,
kollarımda... Hiçbir şey yapmadım onları
yok etmek için. Barışığım yara izlerimle.
Onlar bana hayatta kaldığımı ve
ne kadar şanslı olduğumu düşündürüyor.
Arkadaşlarım beni kazadan ötürü
şanssız bulur zaman zaman. Oysa ben
kaza ile ilgili tam tersini düşünüyorum:
"Ben çok şanslıyım, hayatta kaldım."
Evet, zordu. Bedenim zarar gördü, okul
hayatım sekteye uğradı. Ama şükür hayattayım
ve sağlıklıyım.
İŞTE MÜKEMMELİYETÇİYİM
- Hiç kızmaz mısınız?
- İş hayatı başka. Çok mükemmeliyetçiyim.
İnsanlar yaptıkları işi kalpten
yapsınlar isterim. İşini iyi yapmayan bir
iş arkadaşım karşısında önce üzülürüm,
sonra kızarım. Çünkü hayat kolay değil.
Bizler sıfırdan buralara gelmiş insanlarız.
Herkes evine ekmek götürüyor. İş
savsaklandığında, ucundan tutulduğunda
kızarım. Kızdığımda bir gider nefes
alırım. Zaten biraz sonra sinirim geçer.
- Arianna Huffington'a benziyorsunuz biraz. Medya sektöründe kariyer sahibi, güçlü ve güzel bir kadınsınız. O kitaplar yazıyor. Sizin de var mı böyle bir niyetiniz?
- Yazıyorum. Yaşama dair, yaşadıklarıma
dair bir kitap olacak. Gizler var
hayatımda. Şunu diyeceğim kitapta:
"Hiçbir şey göründüğü kadar iyi ya da
göründüğü kadar kötü değildir."
AKŞAMLARI DUA EDER ZİKİR ÇEKERİM
- Bu kadar sağlıklı ve güzel olmak için çok çaba sarf etmeniz gerekiyor mu? Yoksa doğuştan şanslı kişilerden misiniz?
- Sabah 7.00'de spora
giderim. Haftada en az beş gün...
Elimde olsa her gün giderim.
Dönüşümlü olarak cardio, ağırlık,
yoga ve pilates yaparım. Çok seviyorum
spor yapmayı. Akşamları
meditasyon yaparım. Stresli zamanlarda
gün içinde de yaparım.
Bir şeye kızar ya da üzülürsem
beş dakika nefesime odaklanırım.
Dualarım var, zikirlerim var.
Böyle bir harmanda yaşıyorum.
ÖNEMLİ OLAN İNSANIN KENDİNİ TANIMASI
- Ben genetik olarak şanslı bir kişi değilim. Babam kiloluydu. Annem 40 yaşına kadar incecikti. Sonra hep kilo derdi oldu. Ben kilo almadım. Ama itiraf ediyorum ki kilo almamak için çok çaba sarf ediyorum. Yiyorum kilo almıyorum diyenlere çok imreniyorum. Bu da Allah'ın bir lütfu. Önemli olan insanın kendini tanıması. Sebze ağırlıklı, alkali besleniyorum. Spor yapınca protein ağırlıklı besleniyorum. Evde taze yeşil çay yaptırıyorum, buzla soğutup gün içinde onu içiyorum. Metabolizmayı hızlandırıyor. Akşam elma sirkeli su içiyorum, yüze yerleşen toksinleri atıyor. Sabahları keten tohumlu limonlu bir suyum var. O da metabolizmayı hızlandırıyor. Hep çaba içindeyim.