Günümüzde havalı bir arabaya ya da şık bir çantaya sahip olmak belki eskisi kadar zor değil. Tam da bu noktada deneyimlediğiniz şeylerle fark atmak önem kazanıyor. Özellikle de fikrini çok önemsediğiniz bir çevreye yani Facebook, Twitter ve Instagram'daki arkadaşlarınıza Ibiza'da bir partide olduğunuzu, Madonna konserini en ön sıradan izlediğinizi ya da Büyükada Maratonu'nu az önce bitirdiğinizi göstermek belki o deneyimi yaşamaktan bile önemli hale geliyor. Sosyal medya sadece ilişkilerimizi değiştirmiyor, gerçeklik algımızı da derinden etkiliyor. Yemek yediğimiz masa o kadar stilize mi? Sabah sporu yaparken nasıl o kadar bakımlı görünebiliriz? Filtresiz etiketiyle paylaşılan fotoğraflarda cildimiz neden o kadar pürüzsüz? Instagram'da mutluluk peşinde mi koşuyoruz yoksa derdimiz rekabet mi? Sorular sonsuz. İçinde yaşadığımız sosyal medya evreni bizi paylaştığımız mükemmel fotoğraflarla bir yandan var olmayan bir mutluluk balonu içinde yaşatırken diğer yandan başkalarının paylaştığı cilalı hayatlara baktığımız için derin bir kıskançlık hissi yaratıyor.
NADİRLİK PRENSİBİ İŞLİYOR
Sosyal medyanın bir başka özelliği de deneyimleri daha değerliymiş gibi göstermesi. Burada devreye giren durum 'nadirlik prensibi'. Buna göre bir şeye erişimi olan kişi sayısı ne kadar azsa o şey o kadar nadir, dolayısıyla da değerlidir. Sonuçta herkes para vererek bir şeylere sahip olabilir fakat az sayıda kişi kapalı bir partiye girebilir. Dolayısıyla kapalı bir partiden paylaşılan fotoğraf çok pahalı bir eşyadan daha değerli hale geliyor. Sosyal medya sayesinde hem kimin nerede ve kiminle olduğunu görüyor hem de kendi yaşadığımız 'benzersiz' deneyimleri ele güne duyuruyoruz. Üstelik başkalarıyla kendimizi öylesine yarıştırıyoruz ki yakın zamanda bu komplekse bir isim bile verildi: FOMO. Gündemi kaçırma korkusu diye açıklanabilecek bu korku yapılan son araştırmalara göre her 10 Amerikan gencinden beşinde bulunuyor.
ÇARE EKRANDAN UZAK KALMAK
Sosyal medyada gerektiğinden fazla zaman geçiren ve kendini olduğundan farklı gösterme eğilimi gösteren kişilere uzmanların tavsiyesi tek ilgi alanlarının bilgisayar ve sanal ortam olmaması. Kendilerine başka ilgi alanları bulmaları, doğa yürüyüşü ve arkadaşlarla vakit geçirme gibi aktivitelere katılmaları gerekiyor. Özetle yapılması gereken ekran başından kalkmak.
İsmail Hakkı Polat Yeni Medya Bölümü Öğretim Görevlisi
Stilize siber kimlikler kırılacak
Instagram mutluluk aradığımız bir yer değil sadece, kaçış alanımız. Türkiye'de Facebook ve Twitter gibi mecralar aşırı politize. İnsanlar genellikle kendilerini sözle ifade ediyorlar bu iki alanda. İnsanlar politik paylaşımlardan vazgeçmiyor. Önünüze kutuplaştırmaya yönelik gönderiler düşüyor durmadan, altında da sayısız tartışma yapılıyor. Oysa Instagram metne dayalı bir paylaşım alanı değil, görselliğe dayalı. Dolayısıyla hem sosyal baskılardan uzak hem de evrensel bir dili var. Instagram'da mutluluk değil haz peşindeyiz. Çatışmalı alanlardan azade başkalarının paylaşımlarını dikizleyebiliyor, kendimizi olmak istediğimiz şekilde gösterebiliyoruz. Bir tür kurtarılmış bölge, bir fanus. Dünya çapında yapılan bir araştırmaya göre insanların yarattığı idealize siber kimlikler bu gönderileri görenlerde depresyona sebep oluyor. Yediğimiz yemekten giydiğimiz kıyafetlere her şeyi takipçilerimize stilize bir şekilde sunuyoruz. Kendi gerçekliğimizi manipüle ederek ifade ediyoruz. Yanılsama üzerine kurulu paylaşımlarımız. Ama bu cilalı imajlarımızın önünde sonunda ifşa olması kaçınılmaz. Kendini sosyal medya fenomeni olarak tanıtan, böyle ünlenen kişiler zaman içinde gerçek kimliklerini açığa çıkartıyor. İdealize ettiğiniz kimliğiniz kendi gerçeğinizden çok uzağa düşüyorsa bu çabanın yarı yolda kalması kaçınılmaz. Bunu yaşayan kişide yarattığı depresyon da cabası. Zamanla paylaşımlarımızın daha gerçekçi bir hale geleceğini düşünüyorum. Sosyal medyada zaman geçirme süremiz arttıkça gerçekte ne olduğumuz ister istemez ortalığa dökülüyor. Aksini başarabilmek çok ciddi bir rol yapma yeteneği, bir ustalık gerektiriyor. İnsanlar aynanın karşısında bir selfie çekiyorlar, fotoğrafa yakından bir bakıyorsunuz, üzerinde ceket ama altında şort var. Bir gün o ayna kırılacak ve gerçek kendini gösterecek. Snapchat'in durumu farklı. Kamusal olana değil kişisel olana ağırlık veren bir uygulama. Uçuyor, unutulup gidiyor. Facebook, Twitter ve Instagram gönderileriniz bazen silseniz bile peşinizden geliyor. Snapchat'te durum yaşa, paylaş, unut. Bu stilize imajlar yaratma ihtiyacını ve olasılığını en aza indiriyor.
Erdal Kaplanseren Gazeteci-Blogger
Daha önce hissetmediğimiz bir estetik telaş içindeyiz
Instagram'ın felsefesi, barındırdığı filtreler itibarıyla "Her şeyi olduğundan iyi göstermek" diye düşünüyorum. Sadece görüntülere değil, hayatlarımıza da filtreler, efektler uyguluyoruz. İyi görünmekle iyiymiş gibi görünmek arasındaki fark gibi. Instagram, çoğu insanda daha önce yaşamadıkları bir estetik telaşına sebep oldu. Bazı insanların hayatlarının olağan akışı, paylaşım değeri yaratacak zenginlikte malzeme içeriyor. Son bir yıldır çok daha fazla çalışıyorum ve dışarıda eskisi kadar zaman geçiremiyorum. Haliyle fotoğraflayacak materyal de karşıma pek çıkmıyor. Instagram'daki durumumu da etkiledi bu. Günde birkaç fotoğraf koyarken, haftada birkaç fotoğrafa düştü. How girls use Instagram vs. Reality diye bir video dolaşıyor sosyal medyada son günlerde. Videonun komiklik olsun diye yapıldığı açık. Doğruluk payı var elbette. Geçmişte benzer biçimde, kadın veya erkeklerin Instagram fotoğrafı çekmek için nasıl da cebelleştiklerini anlatan videolar hazırlanmıştı. Instagram'da ve diğer tüm sosyal ağlarda çoğunlukla olduğumuzdan farklı görünmeyi tercih ediyoruz. Ayıplanacak bir şey değil bence. Instagram misafir gelince veya eski günler yad edilirken ortaya çıkan aile albümlerinin daha kişisel ve umumi hali bence. Instagram'da iyi, güzel, farklı görünmek adına şekilden şekile girmeler ve cilalı imaj yaratmalar komik ama onun da alıcısı var. Küçümseyerek ve dalga geçerek eleştirmek, insanımızın sevdiği bir üslup. Özellikle tanınmış kişilerin bu konuda söz söylemeye hakları yok. Bile isteye kameralar önünde geçen hayatlarının sahici bir yanı varmış gibi, sade hayat yaşayan insanlarla adeta kafa bulmaları hadlerine değil.
Timur Sırt Teknoloji Yazarı
Takipçiden ödünç hayatlar yaşıyoruz
Instagram ve Snapchat gibi uygulamalar tatile çıkan, seyahat eden, yemek yiyen insanların sıradan bir uğraşı haline geldi. Herkes en güzel fotoğrafı kendisi için değil, takipçileri için çekmeye başladı. Yani takipçilerden ödünç alınmış bir hayat yaşıyoruz. İş sadece fotoğrafı veya videoyu çekmekle bitmiyor. Etiketlediğiniz insanlar, konular ve mekanlar kısacası her şey daha çok kişinin çektiğiniz şeyi izleyip beğenmesi için. Sonrasında gözler kaç kişi izlemiş, kaç kişi beğenmiş gibi önemli sorulara geliyor. Pek çok kişi yaptığı şeyi kendisi için mi yoksa takipçiler için mi yaptığının farkında değil. Yani hiç tanımadığı takipçiler için saçını süpürge eden, telefon tarifesinin sınırlarını zorlayan, internet paketini tüketen insanların sayısı giderek artıyor. Fotoğraf veya videoların beğeni sayısı kadar, yapılan yorumlar da önem taşıyor. Hatta yorumlarda kullanılan emojiler (duygusal simgeler) bile hayati. Gençler Snapchat'te güncel olmayan emojiler kullananları "ihtiyar" diyerek alaya alıyor. Ödünç hayatta başarılı olmak isteyenler için kilit noktalar ise saymakla bitmez. Gece gündüz demeden en çok ekrana bakılan saatlerde mutlaka video ve fotoğraf girin. Gereksiz gibi görünen etiketlemeler için ömrünüzü tüketin ve aleyhinize kullanılacak bile olsa konum bilgileri girin. Kendinizi mutlaka güzel görüntülerin, ünlü veya ünsüz insanların tam önüne konumlayın ki sizi dünyanın merkezinde sansınlar. Sevdiklerinizi kaybetseniz bile takipçiler size yeter. Eğer tüm bunları yapmanıza rağmen yalnız kaldığınızı hissediyorsanız, takipçileriniz sizi avutsun.