Yenilenmiş, tazelenmiş bir Esra Erol var karşımda. atv stüdyolarındaki odasında kokulu mumlarıyla karşılıyor beni. Üzerinde derin yırtmaçlı bir kot elbise... Yüzünde kadınsı bir ifade... Geçtiğimiz yıllardaki çocuksu halinden eser yok şimdi. Kendi de farkında: "Daha bir kadın kadın oldum" diyor. Bu durum hoşuna da gitmiş...
10 yılı geride bıraktığı başarılı televizyon kariyerinde, artık kendisini güçlü hissetmeye başlayan bir kadın o. Programla birlikte, büyüyen, gelişen ve olgunlaşan...
Biz de Esra Erol'daki bu değişimi konuşarak başlıyoruz sohbete; bakın Erol bu kez neler anlatıyor...
- Programın 10. yılı, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
- Sanki içimde biri vardı uyuyan, o uyandı gibi hissediyorum... Sanki içimde bir sis, duman vardı o dağıldı gibi hissediyorum... Bir şeyler uyandı bende. Duygusallığım halen devam ediyor ama kendimi çok daha güçlü hissediyorum.
- Kaç yaşına girdiniz? Yaşla ilgisi olmasın bu durumun?
- 34 yaşıma girdim. İçsel enerjim yükseldi. Programa başladığımda içimdeki değişim, çevremdekiler tarafından da hissedildi, "Esra sen ne yaptın kendine?" diye sormaya başladılar. Dedim ya, bulutlar dağıldı bende. İçimdeki başka bir karakteri keşfettim ve bu güçlü hissettiriyor. Kendimi Zeyna gibi hissediyorum. Deli cesareti geldi bana, her şeye düşünmeden atlayabilirmişim gibi geliyor. Korkusuzluk geldi, uyanış diyebilirim.
- Ne oldu acaba? Artık kariyerinizle ilgili endişeleriniz kalmadı, "Ben bu televizyonculuğu becerdim" demiş olabilir misiniz?
- O lafı hiçbir zaman söyleyemiyorum. Fakat insanlar üzerindeki etkimin ve onların bana olan güveninin farkındayım artık. 10 yıl boşuna sürmedi bu program. Türk televizyonlarında tek bir formatla bugüne gelmiş bir kadınım.
- Birgün dediler ki, "Esra'cığım bu format artık yetti" Ne yaparsınız?
- Yetip yetmediğine ben karar veririm. "Bu program artık yetti" diye ben diyebilirim. O zaman derim zaten.
- "Evlilik programları daha çok su kaldırır" diyorsunuz... Çünkü çok tartışılıyor biliyorsunuz evlilik programları...
- Dünyada evlilik, arkadaşlık ve flört üzerine birçok format var. Ama bir televizyon programının bu kadar eleştirilmesi de bize mahsus bir şey. Ben kendi yaptığım işten sorumluyum. Yaptığım işte Türk toplumunun aile değerleri, aile kurumu en ön safhada. Her şeyden önce benim bir ailem var, yaptığım her iş, her söz önce benim ailemi etkiliyor. Sezon başında, 22 Ağustos tarihinde babam bana bir mektup yazdı. O bir numaralı eleştirmenimdir. Ekran başındakilerden önce babam, ailem eleştirir beni.
- Babanız etkili bir figür mü hayatınızda?
- Evet. Ona bazen derim ki, "Senin yüzünden Esra Erol olamadım!" İnsanın hayatındaki ilk sorumluluğu çekirdek ailesinedir. Onların hiçbir zaman gönlünü kırmam. Babamın bu mektubu yazmasındaki neden o. Diyelim ki 30 Ağustos Zafer Bayramı, babam mutlaka arar, "Esra'cım, güzel kızım, bugün Zafer Bayramı, yapacağın konuşmayı hazırladın mı?" diye sorar. İlla hatırlatmak ister. Gündemi takip eder, onunla ilgili bilgilendirmek için arar. Haber merkezlerinden haber taşır bana... Programda tartışma varsa ekibi arar, "Esra tartışmayı yatıştırsın" der.
- Babanızın yazdığı mektubu çok merak ettim. Biraz okur musunuz?
- Şöyle yazmış, "Uzun yıllardan beri yapmakta olduğun program seninle bütünleşti, sende başarıyla programı taşıyordun. Ancak geçen yıl yaşadığın bazı tatsız olaylar ve rekabet yarışı eklenince istemeden de olsa programın formatında bazı değişiklikler oldu. Kavgalar, sert tartışmalar, senin programına yakışmayan olaylar, görüntüler oluştu. Bunlar Esra Erol'un programına uymuyordu. Biliyorum çok üzerine geldiler sen de bu konulardan dolayı çok üzüldün. Çok da haklısın ama güzel kızım sen Esra Erol'sun, evlenme programı deyince ilk akla sen geliyorsun. Senin adını ve programını karalamak istediklerini biliyorum. Ne olur fırsat verme. Geçen yıl zaman zaman ben bile programdaki kavga ve tartışmalardan rahatsız olup telefonla programa ulaşıp rahatsızlığımı dile getirdim. Güzel kızım, gel bu yıl bu olayları gözden geçirip bir değerlendirmede bulun. Kavga ve sert tartışmalar yapmadan evlendirme programına devam et."
ELİF GİBİ DİK DUR
- Reyting için çizginizin dışına çıkar mısınız?
- Reyting için hiçbir şey yapmam, insanların vicdanına basmam, ahlaki değerlerini çiğnemem, onların birkaç yıl sonra utanabilecekleri, ah edebilecekleri davranışlarda bulunmam. Her şeyden önce bir kadınım ve insanım. Programa katılan herkese, bana nasıl davranılmasını istiyorsam öyle davranırım. Bazen programımdakiler ekranın büyülü dünyasına kaptırdıkları zaman, "Dur" diyen kişiyim.
- Evlilik programları üzerinden tartışma döndüğünde kalbiniz kırılıyor mu?
- Kendi adıma üzülüyorum sadece. Çünkü sadece kendi yaptığım işten sorumluyum. Babam bana hep "Elif gibi dik dur" der. Eleştiriler gelecek, insanlar kızacak... Beni kimse bağlamıyor. Sadece atv'deki kendi yayınımın hesabını veririm.
ARTIK KADIN KADIN BİR HALİM VAR
- Fiziksel olarak da bence en iyi döneminizdesiniz. Tarzınız tam anlamıyla oturmuş...
- Hamile kalıp, çocuk doğurduktan sonra kimileri kendini bırakır ya, bende öyle olmadı. Hücrelerin yenilenmesini iyi kullandığımı düşünüyorum. Eskiden bir pantolon giyip çıkayım diye düşünürdüm, şimdi öyle değil, elbise seçmeye başladım. Önemsemiyordum, artık önemsiyorum böyle şeyleri. Genç kızlıkla kadınlık arasında bocaladığım dönemden kurtuldum, kadın oldum artık! Herkes "Yüzüne ne yaptırdın?" diye soruyor, hiçbir şey yaptırmadım! Sadece kendime iyi bakıyorum ve içsel enerjimi hep yukarıda tutuyorum. O da görüntüme yansıdı.
- Eşiniz peki, o da değişim yaşadı mı?
- Tabii. Aslında o kendine hep bakardı. Her gün tartıya çıkar, gizli gizli diyetler yapar. Bunlara ilave olarak o da tarzını değiştirdi. Eskiden giymeyeceği renkleri kullanmaya başladı. Renkli ayakkabılar, tişörtler giyiyor. Hoşuma gidiyor.
- Bu birlikte değişim de evliliği besliyordur... Yanılıyor muyum?
- Elbette. İkimiz de iyi hissediyoruz. Makyözümü değiştirdim, onunla ilgili ilk yorumu Ali yaptı. Bendeki değişimlere dair tepkiler veriyor, bu hoşuma gidiyor. Tepki almak insanı motive ediyor. Ben ilişkime yatırım yaparım, önemserim.
Biz ne kadar mutlu birliktelik yaşarsak, o kadar mutlu çocuklar yetiştiririz. Önce anne, baba mutlu olacak, çocuklar onları görünce zaten mutlu olur.
- Evlilikler neden kısa ömürlü?
- Kendilerini yenilemiyorlar, konuşmuyorlar. Katı eleştiriyorlar. Sinirliyken, hakaret ederek tepkilerini belli ediyorlar. Sakin zamanları kollamak lazım. Eleştirmek ve yönlendirmek arasında fark var. Bunun gözden kaçmaması gerekiyor.
AHLAKSIZ REKABETTE BEN YOKUM
- Kendi rakiplerinizi yarattınız bir anlamda ama...
- Ahlaksız rekabette ben yokum. Evlilik programlarıyla ilgili sektör oluşturmuş bir kadınım, bununla gurur duyuyorum.
- Caner geldi programa bu yıl. O operasyon nasıl gerçekleşti?
- Caner bizim muhasebede çalışan bir arkadaşımızın yakın arkadaşı. Ona "Artık evlenmek istiyorum" diyor. Ama bir taraftan da insanlar ne derler kaygısı taşıyordu. Onunla konuştuğumuzda "Caner sen artık 35 yaşındasın, 'gerçekten evlenmek istiyorum' diyorsan kapım sana her zaman açık" dedim. Çok da sevdim, iyi bir çocuk. Niyeti ciddi, artık evlenmeye hazır. Yani bir operasyonla gelmedi Caner programa.
- Ona dair hissiniz ne?
- Yayında özeleştirisini yapmıştı. Dedi ki, "Evlilik programına gelip, popüler olur muyum düşüncesindeki insanların yolundan daha önce geçtim. Hayatımı da kararttım, bana kazandırdıkları da oldu ama kaybettirdikleri daha fazla." Artık kendini tanıyan ve hazır hisseden bir adam. Kişiliği ve karakteri oturmuş ve her şeyden uzaklaşmış.
BİR AN YAVRUM GİBİ VATANIMA SARILMAK İSTEDİM
- 15 Temmuz'da neredeydiniz, nasıl yaşadınız o geceyi?
- Tatildeydim, Çeşme'de. Yemekteydik o gece kabalık bir grupla. Bir arkadaşım mesaj attı önce, köprüde hareketlilik var diye... Twitter'a baktım, asker fotoğraflarını gördüm, bir haberci abim var onu arayıp sordum, "Darbe girişimi gibi bir şey" dedi. Masadakilere söyledim herkes buz kesti. Kalktık. Çocuklarımın yanına gittim hemen. TRT'deki bildiri okunuyordu, o an garip bir ruh haline girdim, çok kaygılandım. Ali "Hiçbir şey olmayacak" dedi. Sonra Cumhurbaşkanımız o konuşmayı yapınca ekranda, bayram sevinci yaşadık, çığlık atmaya başladık sevinçten. Birgün daha kaldık orada ama duramıyoruz. Ve Ali'yle dönmeye karar verdik, İstanbul'a, sokaklara döndük. Gelir gelmez demokrasi nöbetlerinde elimde bayrağımla yer almaya çalıştım.
- Vatan ne demek anladık galiba...
- Aynen. Bir an yavrum gibi vatanıma sarılmak istedim. Kucaklamak istedim. Herkese sakin olun deyip rahatlatmak istiyorsun. Milli bayramlarda konuşmalar yapıyorduk ya, artık daha da hissederek yapıyorum.