Seda Tosun İstanbul'da doğdu, astsubay babasının görevi nedeniyle Türkiye'nin farklı yerlerinde geçti çocukluğu... Ama okula ilk adımını attığı Samsun'u unutamıyor! "Paten kaymayı öğrendiğim, çocukluk hafızama yer eden arkadaşlıklar edindiğim yer" diye anlatıyor Samsun'u... Çalışkan bir öğrenciymiş Seda Tosun. Önlüğünü üstünden bile çıkarmadan ders çalışmaya oturup, saatlerce ders çalışırmış. Derslerdeki başarısıyla göz dolduran Seda Tosun'un çevresi onun doktor, avukat, mühendis gibi bir meslekte boy göstermesini beklerken, hayatı başka türlü akmış. Onu oyunculuk konusunda heveslendiren, elinden tutup ajansa yazdıran bizzat babası olmuş.
DİZİYİ GÜZELLİK KURTARMAZ
Güzel gözleri ve uzun boyuyla dikkat çekmeyi başardı Seda Tosun ama güzelliğine sırtını dayamak istemedi, çocukluktan gelen çalışkanlığı burada da devreye girdi. Oyuncu olacaksam okulunu okuyacağım dedi. Ve konservatuvar sınavlarına girdi, Aydın Üniversitesi Drama ve Oyunculuk bölümünü burslu kazandı ve oyunculuğa ilk adımını atmış oldu. "Eğitimin önemi hayatımda çok büyük, hangi işi yapacak olursam olayım bunun eğitimini almak doğru geliyor bana" diye anlatıyor kendisini ve devam ediyor: "Bir dizinin kaderini güzellik kurtaramaz. Eğitim, bilgi, beceri, zeka katarsak o bütün bir güzellik olur."
- Oyunculuk kanınıza ne zaman girdi?
- 17 yaşımdan itibaren oyunculuk hayalleri kurmaya başlamıştım. Çevremdeki insanlar beni beğenirdi, yolda durdurup "Ne güzelsin, oyuncu olsana, ekrana çok yakışırsın" diyorlardı. Aklım çelindi ama kendime güvenmiyordum. Diziler çok popülerdi, oyunculuk cezbediciydi... Aşkı Memnu dizisini soluksuz izlediğimiz dönemlerdi. Babama açıldım, o da tuttu elimden bir ajansa yazdırdı. Babalar bu konularda daha tutucudur, istemezler kızlarının bu mesleği yapmasını, kızlar oyuncu olmak için evden kaçar ama benim babam öyle değildi. O benden daha çok istedi oyuncu olmamı ve cesaretlendirdi. Ve bir yola çıkmış oldum...
- Ajansa kaydolmak neden yeterli gelmedi ve eğitim almak istediniz?
- Büyük adımlar atmayı seviyorum. Bu işi yapacaksam, eğitimi almak gerekir diye düşündüm. Mehmet Birkiye'nin bölüm başkanı olduğu ve seçmeleri yaptığı dönem okula burslu girdim. Elbette alaylılar da kıymetli ama benim tercihim bu yöndeydi...
- Güzellik bu işlerde büyük bir avantaj değil mi?
- Kesinlikle dezavantaj! İnsanlar ekranda güzel birini gördüğünde oyunculuğunu daha çok eleştirme hakkı buluyor kendinde. Sıradan biri olsan, oyunculuğun yeterli olmasa bile, insanların beklentisi düşüyor. Benden oyunculuk adına istenilen şeyler hep büyüktü, hedefler hep yüksekteydi. Kariyerim bu beklentileri karşılamaya çalışmakla geçiyor. Hiçbir zaman "Oldum" diyemem. Ne oyunculuk ne de güzellik açısından kendimi yeterli bulmam. Yeterli kavramı yok benim için. Güzellik görsellikle anlam kazanan bir şey olmamalı. Her zaman buna bir şeyler katmak gerekiyor. İnsanlar sizi güzelsiniz diye en fazla birkaç dakika daha fazla izler. Bir dizinin kaderini güzellik kurtaramaz. Eğitim, bilgi, beceri, zeka katarsak o bütün bir güzellik olur.
- İki sinema filmiyle başladınız kariyerinize... İyi isimlerle sahneler paylaştınız. Eleştiri de aldınız mı?
- Set ortamlarım hep huzurlu geçti. Hep sevilen biri oldum. Seti bırakma derecesine gelecek bir eleştiri, bezdirici bir şey yaşamadım. Bunu sadece iş olarak görmüyorum, keyfini çıkarmayı seviyorum. Bu da yansıyor sanırım. Enerjiye inanırım, ne yapıyorsan yap, mutlu olmalısın. Bu işi seviyorum ve mutluyum. Mükemmeliyetçi biriyim, saçlarım, makyajım kusursuz görünmeli ama aynı zamanda kusursuz bir oyunculuk performansı sergilemeliyim. Bunun için elimden geleni yapıyorum. Oyunculuğumla ilgili olumlu eleştiriler aldım. Bu zamana kadar hiç utanmadım, umarım bundan sonra da Allah utandırmaz! Sözüne güvendiğim biri çıkıp, "Bu kız oyunculuk yapamıyor" derse, bu lafın altında ezilemem.
BİR OYUNCU İÇİN EN ZORU ÖPÜŞME SAHNESİ
- Her projede farklı bir karakterde görüyoruz sizi. Şimdi de komedi oynuyorsunuz...
- Komedi çektiğimiz için çok eğleniyoruz. İlk filmim Balayı romantik komediydi, sonra Mucize ile dram oynadım, ardından Yunus Emre dizisiyle dönem projesinde rol aldım, şimdi komedi... Dramdan çıkmak istedim ve Kertenkele çok iyi geldi. Doğaçlamalar katınca daha renkli oluyor karakter. Bazı sahnelerimizde çok gülüyoruz, çok keyif alıyorum çünkü Mucize'de ağlamadığım sahne yoktu, bir ömürlük ağladım. Şimdi gülmek iyi geliyor.
- Mucize filminden sonra psikolojiniz etkilendi mi?
- Etkilendi. Ağlama sahnelerinden sonra bazen sahneden çıkamayıp ağlamaya devam ettiğim oluyordu.
- Oyuncu için durmaksızın ağlanacak sahneler zor değil mi?
- Hiçbir zaman ağlamak için Vicks kullanmadım. Kendi gözyaşlarımdı. Doğallıktan yanayım ve kendimi zorlarım. O gün kötü bir günüm bile olsa, yine de o duyguyu geride bırakıp işime konsantre olurum. Vicks'le ağladığımda yapay bir oyunculuk sergiliyormuşum gibi geliyor. Zaten onu kullanınca ters etki yapıyor ve ağlayamıyorum.
- Ne yaparsınız ağlamak için?
- Anı düşünürüm. Oyuncular genelde farklı şekillerde ağlama sahnelerinin altından kalkar. - Nasıl teknikler uyguluyorlar? - Kimi erkek arkadaşından ayrıldığını düşünür, kimi ailesinden birini kaybettiğini... Ben bunu doğru bulmuyorum. Ne geçmişten bir hikaye, ne de gelecekten bir şey düşünüp ağlıyorum. O an neyse ona odaklanıyorum. O anda da içinde olduğum rol var. O kadının hislerine odaklanıyorum. O karakterin duygularını yaşıyorum. Sonradan o sahneleri izlediğimde yine ağlıyorum.
- Yeni bir oyuncu için en zor sahne hangisi?
- Kesinlikle öpüşme. Tanımadığınız bir insanla, onlarca kişinin önünde âşıkmış gibi davranıp öpüşüyorsunuz. Eğer sahne buna hizmet ediyorsa, projenin kırılma noktası ise öpüşme, buna karşı değilim ama yerli yersiz, durmadan öpüşme olan sahneler bana itici geliyor. Sadece öpüşmek için öpüşülmemeli sahnelerde.
- Bu durumda kaldınız mı?
- İlk sinema filmim Balayı idi. Onun öncesinde konuk oyuncu bile olmamıştım, ilk oyunculuk tecrübem. Çok da heyecanlıydım. İlk sahnem de öpüşme sahnesiydi. Bu beni epey zorlamıştı. Sonraki projelerimde böyle şeyler olmadı.
AYNA KARŞISINDA SAATLERCE ÇALIŞTIM
- Gündelik hayatınız nasıl geçer?
- Yürüyüş yapmayı çok severim. Ama bazen set o kadar yoğun oluyor ki, kendimi evime atıp, uyumaktan başka bir şey düşünmüyorum. Vakit buldukça spor yapıyorum. Arjantin tango yapıyorum. Bu konuda eğitim alıyorum. Çok seviyorum ve bende çok özel bir yeri var. Hayatın tüm stresinden ve yorgunluğundan kurtuluyorum. Psikolojik anlamda rahatlatıyor.
- Arkadaşlarınız oyuncu çevresinden mi?
- Elbette oyuncu arkadaşlarım var ama dostlarım farklı sektörlerden. Dürüst olmak gerekirse oyuncularla sağlam dostluklar kurulamıyor. Arkadaş olabilirsin ama herkesle arkadaş olabilirsin zaten. Bu sektörde dostluk kazanmak zor. Hele ki böyle bir dönemde insanlara güvenmek de zor. Oyuncu olmayan arkadaşlarımla daha iyi vakit geçiriyorum.
- Kendinizi nerede görmeyi hayal ediyorsunuz?
- Zirvede (gülüyor). Hayatımın sonuna kadar oyunculuk yapmak istiyorum. Bundan beni vazgeçirmek mümkün değil. Kendimi her projede daha da geliştirdiğimi hissediyorum. Olumlu tepki aldıkça motive oluyorum.
- Oynamayı hayal ettiğiniz bir karakter var mı?
- Uç karakterler ilgili çekiyor mesela bir şizofren. Kötü bir kadın, bir fahişe...
- Oyuncu olmak isteyen yüzlerce genç var. Siz de yenisiniz. Neler önerirsiniz?
- Hedefleri doğrultusunda hareket etmeleri ve sabırlı olmaları gerekiyor. Hemen pes etmek olmaz! Ben bunu yaşadım. Çok çabaladım, hemen olmadı hayatımda hiçbir şey. Altyapımı hazırlamıştım doğru zamanı bekliyordum. Oyunculuk şöyle bir şey, bir gün varsın, ertesi gün yoksun. Çok çabalarsın, vazgeçebilirsin... Bunların hepsini yaşadım oyunculuğa başladığım ilk dönem. Ve hiçbir şey bana engel olamadı. Mucize filmi için beş ay önceden çalışmaya başladım; aksanına, yürüyüşüne, ruhuna girmek için. Ayna karşısında saatlerce çalışıyordum. Beş ay aynada kendime bakıp ağladım rol için. Kolay olmuyor hiçbir şey. Sinema filmi vizyona girdikten sonraki tepkiler beni dünyanın en mutlu insanı yaptı. Ekran başındaki insan da çabayı anlıyor.