Ayvalık'a ilk geldiğim yıllarda, rahmetli
Ceynur Karagözoğlu,
Burhaniye Pelitköy'ün
İçmeler sapağında bulunan yatırın gerçek yatır olmadığını, yollar yapılırken, ölen bir işçinin mezarı olduğunu ama halkın orayı yatır olarak sahiplendiğini söylemişti. Geçenlerde
Pelitköy'e taşınan bir arkadaşımla sohbet ederken,
"Sen bilmezsin, sizin sapaktaki yatır yol yapımında ölen bir işçinin mezarı, sen de yatır matır sanma" dedim. Dedim ama arkadaşımın cevabı beni çok ama çok şaşırttı.
"Sen ne diyorsun. Köylüler gelene geçene, o mezarı kaldırmak için mezara yüklenen greyderin parçalandığını, yatırın buna izin vermediğini anlatıyor" dedi. Böyle
"uhrevi" konular çekici olur. Ben de bu konuşmayı bizim amatör olta balıkçıları ile konuşurken mekana,
Ayvalık'ın en eskilerinden
Yakup İçten geldi. Konuşmalarımızı duyunca başladı gülmeye.
"İşin aslını ben biliyorum, çünkü babam anlattı" dedi. Sonra da
1924 yılında, zeytin zamanı,
12 yaşındayken bu mezar olayına şahit olan babasının olayı nasıl anlattığını söyledi. Yıl
1924. Babası
Yakup Efendi, kendisi
2 yaşındayken vefat eden
Ali Kemal henüz
12 yaşındadır ve
Karaağaç'ta bir zeytinyağı fabrikasında çıraktır.
Karaağaç'a bir haber gelir;
"Pelitköy çatısında (yol ayrımında)
iki kişi çatıştı" denir.
Karaağaç'ta,
25 yıl aralıksız muhtarlık yapan muhtar ve ihtiyar heyeti hemen yola çıkar.
1924 yılında yol da, dar bir şosedir. Muhtar ve ihtiyar heyetinin hareket ettiğini gören
Karaağaçlılar, çoluk çocuk, cümbür cemaat heyeti takip ederler. Aralarında
Ali Kemal de vardır. Olay yerine gelirler. Yerde vurulmuş ve ölmüş biri vardır. Muhtar yanaşır, şöyle bir bakar ve
"Yahu bu adam eşkiya Arnavut Osman" der. Muhtar ihtiyar heyeti hemen oracıkta toplantı yaparlar. Toplantı sonrası muhtar bağırır:
"Kazın bir çukur, gömün bu P..... gi buraya." Çukur kazılırken, sarı bıyıklı, körüklü çizmeli
Arnavut Osman'ın, çizmeleri, gocuk ve yeleği, üstünde ne varsa hepsi yağma edilir.
Arnavut Osman don gömlek bırakılarak çukura atılır ve üstü toprakla kapatılır. Baş ve ayak taraflarına birer taş konur. Yıllarca öyle kalır. Ne zaman ki şose yol ihtiyaca cevap vermez ve genişletilmesi gerekir, makineler çalışır ve genişleyen yolda ne mezar kalır ne bir şey. Mezar kalmaz ama,
"mezar yapıcılar" hazırdır. Bir gece, genişleyen yolun yine hemen yanına yine bir mezar hazırlanır. Baş ve ayak taraflarına konacak mezar taşları da
Gömeç mezarlığından alınarak yerleştirilir. Amaç,
Pelitköy çatısından
İçmeler'e bir
"kerteriz" oluşturmak.
"Mezarın hemen yanından dönün" diyebilmek. Mezar, alelacele hazırlandığı için, yolun kenarına yapılırken kıbleye bile dikkat edilmemiş. Zaten içi boş olan mezarın yüzü kıble yerine denize bakar olmuş. Son olarak çift yol uygulaması sırasında biriketten sağlamlaştırılan mezarın zaman zaman yanındaki ağaçlara da çaput falan bağlayarak
"yatır" imajını pekiştirmek istemişler. Son olarak bir adım daha atarak işi sağlama almaya kalkmışlar. Biriket mezarın üzerini taşlarla kaplamışlar. Baş tarafına bir delik açarak,
"mum yakılacak bölüm" oluşturmuşlar.
Yakup İçten, babasının bunları anlattığını söylerken, bizim arkadaşlardan biri,
"Yahu ben orada kurban bile kestim" demez mi. Maalesef
"kalbi temiz" vatandaşlarımızı kendi çıkarları doğrultusunda kandırmak için
"sahte yatır" icat edenlerin sayısı bir hayli fazla. Bunlardan en ünlüsü,
1955 yılında,
İstanbul Kartal'da evlerinin bahçe duvarına işeyenlerden kurtulmak için çareyi, duvarın o bölümüne sahte mezar yapmakta bulan vatandaşın başına gelenler. O şimdi, bahçe duvarını bu kez
"yatır" diye ziyaret edenlerden
"illallah" diyor. Bir başkası ise daha ilginç.
İstanbul Kasımpaşa'da bir vatandaş, kiracı olarak oturduğu ve bir süredir kirasını ödemediği evin satışını engellemek için, banyoda bulunan bir küvetin üzerine çakma bir yatır yapmış. İşin ilginç yanı, banyonun altında bodrum olduğu için
"çakma yatırın" toprakla bile teması yokmuş. Tabi foyası ortaya çımış. Siz siz olun sahte yatırlara inanmayın.