Böyle muhteşem bir sanat olayının İzmir de bizlerin ayağına kadar gelmesi bir imtiyazdı bence. Sabancı Sanat Galerisi'ni izleyerek Monet ve Pigasoo sergilerine gitmiş ve derin bir ah çekmiştim. Neden İzmir bu konuda adım atamıyor, diye.
Büyükşehir belediyesi'ni bu adımı için yürekten kutluyorum.
Kutluyorum da bir de gereken özen olsaydı diyemeden edemeyeceğim. Dost doğru söyler, ama acı söylermiş. Bu kadar büyük bir olaya adım atılmış da gerekenler niye eksik kalmış çözemedim.
Onca personel var. Onca ülkeye gidildi, gelindi.
Bilgi ve birikim arttırılmak üzere...
Hiç mi bir şey görülmedi, öğrenilemedi mi? Sergiye giderken insanlar koca Adnan Saygun'da el yordamı ile yön buluyor. Böyle muhteşem bir sergi alanı için yol bulmak sorun olmamalıydı. Yönlendirme denilen bir sistem var. Herkes birbirine soruyor nerede nerede diye? Hadi bunu geçelim, sergi alanına girdik diyelim. Kardeşim kim bu Salvador Dali? İnsan bir aile ağacı yapar. İnternette hepsi var.
Biyografisini yazar. Bir dolu aile resmi var. Altları bomboş. Kim bunlar kim?
İnsanlar birbirine soruyor. Güzel Sanatlar Fakültesi'nden gelip de bilgisi olan diğerlerine anlatıyor? Eserler asılmış. Altına yazın. ne nedir? Hangi dönem, yıl kaç?
Bir sanatçının eserlerini yaşama geçirdiği evreler vardır. Eğer bunları aktaracak kültür ve bilgide eleman yoksa üniversitelerle işbirliği yapın. İzmir de artık dört devlet beş vakıf Üniversitesi var. Hemen hepsinin güzel sanatlar fakülteleri ve resim ana bilim dalı başkanlıkları var. Küratörlüğünü yapabilecek çok değerli hocalara sahibiz çok şükür. Neden ben bilirim, ben yaparım, neden?
İşbirliği yapmak şart, yardım almak beceriksizlik değil bence. Tam aksine kaliteli işi yaşama geçirmenin önemli bir unsuru.
Sevgili okurlarım ben sizlere bu eksikliği kısaca tamamlayayım bari diye düşündüm.
Sanatı sonuna kadar en iyi şekilde soluyacağınız güzel günler dilerim.
Salvador Dali 11 Mayıs 1904'de Figueras'ın (İspanya'nın kuzeyinde Pirieneler'e yakın bir kasaba) bir köyünde doğdu.
6 yaşındayken menenjitten ölen erkek kardeşinden 3 sene sonra dünyaya gelmişti.
1973 de şöyle yazacaktı:
'Doğar doğmaz tapınılan bir ölünün ayak izlerinden yürümeye başladım. Beni severken hala onu seviyorlardı aslında. Belki de benden çok onu. Babamın sevgisinin bu sınırları yaşamımın ilk günlerinde itibaren çok büyük bir yara oldu benim için.' Ona koydukları isim; ölmüş kardeşinin ismiyle aynıydı: Salvador. Ressam bu kardeşine ikiz kadar benziyordu.
Anne babasının yatak odasında Velazquez'in Çarmıhta İsa resmiyle birlikte asılı olan kardeşinin resminin yaşayan bir aynasıydı.
Böylece Salvador Daliacute; bir küçük despota dönüştü. Ailesinin dikkatini çekmek için yaptığı histeri krizleri, teatral hareketler alışılagelmiş şeylerdi. Uzun süre, onu fetheden kızkardeşi Ana Maria'nın doğumu bile onu düzeltmeye yetmedi.
Aksine zaman geçtikçe farklılığını ifade etme isteği daha dayanılmaz hale geliyordu.
LORCA İLE ARKADAŞTI
Günlük yaşamı; entelektüel bir söylemin ve lüks bir yaşamın çevresinde dönüyordu. Buñuel'le
'Bir Endülüs Köpeği'filmini sahneye konmasına yardımcı oldu. Ama.
Bunuel'i dinsizlikle suçlayarak ikinci bir filmden uzak durdu. Buna karşın Garcia Lorca'yla çok yakın bir arkadaşlığı oldu. 1925-36 yılları arasında uyumlu bir dostlukları oldu. Kadınlar pek ilgisini çekmiyordu. Onlar
"sadece erotik fantezileri için gerekli"ydiler.
Dali'nin fikrini değiştiren olay 1926'da Gala'yla tanışmasıyla gerçekleşti.
Gala; bir Rus avukatın kızı ve sürrealist şair Paul Eduard'ın eşiydi. Bir ay sonra tamamen aşık olarak birlikte yaşamaya başlayacaklardı.
Ve o andan itibaren Gala; Dali için bir aşık, bir arkadaş, esin perisi ve model (ilk defa profilden Gran Mastrubador'da gözükür), danışman ve herşeyin ilersinde varlığının yöneticisi olacaktır.
Port Lligat'de hayatlarının evlerini kurdular.
Dali hiçbir zaman taptığı esin perisi Gala'dan ayrılmadı. Pubol şatosundaki yangından kurtulduktan sonra; 23 Şubat 1989'da Figueras Hastanesi'nde, 84 yaşında öldü. Müze yakınlarına gömüldü.