Geçen gün
Cihat Teker,
"Fotoğraflarla Ayvalık'ta Nostalji" sayfasında bir fotoğraf paylaştı. Öyle
"nostalji" olacak kadar eski bir fotoğraf değil.
2002 yılı yaz aylarında çekilmiş anlaşılan.
Cihat Teker, fotoğraf için,
"DERYA KUZUSU BUNLAAAARRRRR. Var mıdır acaba hala bu balıklar, 2002 yılı, 7 adet sinarit 53 kilo gelmişti, hem de sırtıyla.. (Yakup İçten arşivi)" yazmış. Fotoğrafı görünce içim eridi.
Yakup İçten yakın dostum.
"Nereden bu balıklar?" diye sordum.
"Denizden" cevabını aldım.
Yakup İçten'in şu sözleri de beni uzun uzun düşündürdü:
"Rahmetli babam derdi ki; 'Bu resimleri iyi sakla. Çookkk bakarsın daha sonra.' Ben de, '
Ne olacak, gider yakalarım' derdim.
Hadi gidelim de yakalayalım, nerdeee!"
PARAGÖZLERE SOR
Fotoğrafın altında bir sürü yorum vardı. Onlardan
Nurhan Kazaner'inki ilginç. Günümüz gerçeğini açık seçik ortaya koyuyor.
"Bu balıkların nerede kaldığını, bilinçsizce avlananlara, gözü paraya doymazlara sormak lazım. Denizin eniğini enciğini, yani yumurtasını kadar kazıyanlara sormak lazım." Bizim ekip, fırsat buldukça balığa çıkar. Daha önceden
Ayvalık Gıda Tarım İlçe Müdürlüğü'nden,
Denizlerde Boy ve Ağırlık Yasakları listesini almıştım. Su Ürünleri Kontrol'den
Fatih Erdoğan'ın, listeyi verirkenki içtenliğini, mutluluğunu, bu konuda ne kadar duyarlı olduğunu hala hatırlıyorum. Biz amatör balıkçılar arasında
Fatih Erdoğan'ı takdir etmeyen yoktur. Gerçekten
"çok duyarlı" ve kurallara kesinlikle uyulmasını isteyen bir kişi. Biz de ona yardımcı olmak için, mercanların ve karagözlerin
20 santimden küçük olanlarını denize salıyoruz. Oysa yasak boy mercan için
15, karagöz için
18 santim. Biz salıyoruz ama gırgırlar, troller, şebekeler büyük küçük demeden "katliam" yapıyor. Su ürünleri kontrolün sık sık denetimlere çıktığını gözlerimizle görüyoruz ama
"para o kadar tatlı" ki, cezayı yiyen ertesi gün yine aynı suçu bile bile işliyor. Tekneler gözlerimizin önünde
"şebeke" çekerken, sadece bakabiliyoruz.
Sahil Güvenlik bu konuda çok hassas. Önceki gün yine
"şebeke çekerken" bir tek- neyi yakalamış. Yakaladığı adamın, şebeke çekerken yakalanan
3'ncü teknesiymiş.
28 bin lira ceza kesmişler ve teknenin ruhsatını iptal etmişler. İptal etmişler ama iş o kadar kolay ve para da o kadar tatlı ki, sanırım
4'üncü tekne devreye girecek. Balıkçılığımızın en önemli sorunu yasadışı balık avcılığıdır. Şebeke çekerek kaçak balık avcılığı yapan tekneler, küçük olmalarına karşın yüksek motor gücü ile peşlerindeki balık ağları ile
"avlanması yasak" bölgelerde cirit atmaktadır.
"Balık yatağı" dediğimiz, balıkların ürediği bu yöreleri talan ederek, geleceğimizi kurutmaktadırlar.
BİNDİĞİ DALI KESMEK
Balıkçı tezgahlarında bulunan minicik balık yavruları için, sadece
Ayvalıklı balıkçıların günahını da almayalım.
Ayvalık dışından da, hatta daha çoğu
Ayvalık dışından, çok ucuz fiyatlarla
Ayvalık'a getirilip satılan balıklar bunlar. Trollerin denizden çekip aldığı
"kayıt dışı" tabir edilen balıklar, kilosu
50 kuruşa, 1 liraya toptan alınarak, ayıklanıp temizlendikten sonra tezgahlara çıkarılmaktadır.
Türkiye'nin nüfusu her geçen yıl artıyor. Nüfusun artması demek, halkın protein ihtiyacının artması demek. Protein bakımından çok zengin, en sağlıklı gıdalardan biri olan balık neslini kurutursak, geleceğimize ağır bir darbe vurmuş oluruz. Denizlerimizi yasak avcılıkla tüketir, balık yuvalarını dağıtırsak, belki bugünü kurtarırız ama geleceğimizi yiyip bitiririz. Bırakın torunlarımızı, bizim çocuklarımız, yiyecek balık bulamazlar.. Bütün dünyada uzmanlar balığın, kalkınmakta olan ülkelerde yaşayan insanların protein bakımından tek
"beslenme kaynağı" olduğunu vurguluyorlar. Bu uzmanlara göre, dünyada
35 milyon insan balıkçılıktan geçiniyor.
170 milyon kişinin işi de doğrudan balıkçılığa bağlı. Böyle önemli bir sektörü ayakta tutabilmek için
Japonlar, yıllardır, deniz kıyısındaki kuluçhanelerde yavru balık üretip denize bırakıyor. Biz üretmekten vaz geçtik, balıkların üreme alanlarını rahat bırakalım, oraları koruyalım bari.