"Ne oldum değil, ne olacağım de" diye boşuna dememiş atalarımız... Çok değil bundan 10 yıl kadar önceydi. Avrupa Birliği'nin kalbi Brüksel'de bir eğitime katılmıştım. AB'ye tam üye adayı olabilme uğruna, siyasi, toplumsal ve ekonomik reformları peş peşe yapmış Türkiye'ye nasıl baktıklarını yerinde görmüştüm. Kibir, gurur, önyargı ne ararsanız vardı.
"Türkiye AB'ye tam üye olabilecek mi" diye kime sorsanız, yüz hatları hemen alaycı bir ifadeye bürünüyordu. Biraz da küçümseyen üslupla,
"Daha çok fırın ekmek yemeniz lazım" demeye getiriyorlardı lafı. Aslında duyduğum her şey malumun ilanından farksızdı ama yine de AB'nin başkentindeki bu bakış üzüyordu. O vakitler temcit pilavı gibi her defasında,
"Demokratik ve ekonomik karneniz iyi değil" deyip bize ev ödevleri çıkaran Avrupa, şimdi iflasın eşiğinde. Aradan geçen 10 yılda değirmenin altından çok sular aktı.
"Şovenizm" olsun diye bunları yazmıyorum, en önemli rehberin daima tevazu olması gerektiğini de düşünüyorum. Fakat, biraz gururlanmak da hakkımız. Birkaç gün önce Alman ekonomist Prof. Dr.
Gerald Mann ile Gediz Üniversitesi'nde uzun uzun konuştum. Sonunun ne olacağını merak edenlerin, işi papatya falı açmaya kadar götürdüğü AB'yi anlattı. Euro Bölgesi'ni en iyi bilen uzmanlar arasında gösterilen ve son günlerdeki tahminleriyle karamsar bir tablo çizen ünlü akademisyen, Türkiye'nin AB üyeliği hakkında samimi itirafta bulundu. Ona göre batmaktan kurtarılmaya çalışılan Avrupa Birliği, Türkiye'ye kazandırmayacak, akside kaybettirecek. Ülkemizin, tıpkı Almanya gibi birliği besleyen konumuna düşeceğini iddia eden Prof. Mann'ın sözlerinden şu anlam da çıkıyor:
"Avrupa Birliği'ne girerseniz, Yunanistan, Kıbrıs Rum kesimi gibi ülkeleri fonlamak zorunda kalırsınız. Bu da tıpkı Kuzey Avrupa'daki gibi sizde de milliyetçiliği ve Avrupa Birliği düşmanlığını körükler." Alman ekonomist, Türkiye'nin çizdiği istikrarlı tabloyu koruması halinde, dünyanın önemli aktörleri arasına gireceğini de düşünüyor,
"Euro kaybettirirken, TL kazandırıyor. TL'ye yatırım yaptım, iyi de kazandım" diyor. Bunları dinlerken, ister istemez geçmişe gittim, 10 sene öncesini hatırladım. Nereden nereye... Ezber ve büyü bozuldu, üzerine toz kondurmayan Avrupa ne halde!
"Avrupa Avrupa duy sesimizi, işte bu Türkler'in ayak sesleri" nameleriyle boğazımızı yırttığımız günlerden bugünlere gelineceğini kim tahmin edebilirdi? İşte bu yüzden...
"Ne oldum değil, ne olacağım" denmeli daima. Avrupa, güzel bir ders hepimiz için bu anlamda...