Sanayici ailede doğdu ama sanayiciliği hiç sevmedi. Bu yüzden baba şirketi ile yollarını yıllar önce ayırdı, kendisini oyalayacak temsilciliklerle avunmaya çalıştı. Temsilcilik gün boyu işin başında olmasını gerektirmediği için, merak ettiği Levantenleri, Rumları, Ermenileri ve Yahudileri araştırmaya başladı. Araştırma yazıya dökülünce, bir kitabı olsun istedi. Hevesle yazdığı ilk kitabı Levant'ın Yıldızı İzmir'i, kolunun altına alıp yayınevlerini kapı kapı dolaşmaya başlayınca, genç yazarların işinin ne kadar zor olduğunu anladı. Yayınevlerine kızdı, kitabını kendisi basmaya karar verdi. Sonra da kendisi gibi ilk kitabını bastırma imkanı bulamayan yazarlara yardımcı olmak için, Şenocak Yayınları'nı kurdu. Hatta tanınmamış yazarların kitaplarını ön raflara koymayı reddeden kitapevlerine inat, güzel bir kitapevi de açtı. Eşi, dostunun dahi uğramadığı kitapevini kapatmak zorunda kalsa da, yayınevini genç yazarlara destek için tüm güçlüğüne rağmen ayakta tutmaya çalışan Bülent Şenocak'ın, 2 hafta önce yeni bir çocuğu oldu. Ege Genç İşadamları Derneği (EGİAD) kurucu başkanı, araştırmacı yazar Bülent Şenocak, Levant'ın Yıldızı İzmir ve İnsanlaştırılan Tanrı kitaplarından sonra, 5 yıllık çalışmanın ardından, ilk romanı "Düş Yollarda Kırıldı"yı yazdı. Araştırmacı kimliği sırtında, gerçek olaylardan yola çıkarak yazdığı kitabın dumanı üzerindeyken bir araya geldiğimiz Bülent Şenocak ile yazarlık serüvenini, "Düş Yollarda Kırıldı'yı konuştuk.
Ben sizi sanayici bilirdim?
- Dedem 1915'te İzmir'de ilk gramofon, gazocağı, buzdolabı falan satan kişiymiş. Dedemin vefatından sonra, babam ile amcam, Kemeraltı'nda bu işi devam ettiriyor. Sonra buzdolabı imalatına başlıyorlar. İlk Şenocak Sineması'nın altında küçük bölümü atölye yapıp imalatına girişiyorlar. Orası yetmiyor, Balçova'da yer alıp, orada başlıyorlar imalata 1969'da. Biz orada 92'ye kadar kaldık. Ben EGİAD'da başkanlık yapıyordum, bir takım kişilerle tanıştım. Danimarka Fahri Konsolosu Ali Nail Kubalı ile Ege Ekonomisi Geliştirme Vakfı'nın kuruluş çalışmaları sırasında tanıştım. Ortaklık arayışımız vardı, Ali Nail Bey'den yardım istedim, onun aracılığı ile şirketin yüzde 70'ini Danimarkalılar'a sattık. Derby markası ile Atatürk Organize Sanayi'de üretim başladı. Bizim bilmediğimiz bir takım teknolojileri transfer ettik. Ufkumuz açıldı. Ortaklığım sürdü ama 94'te yönetimden ayrıldım. Klimasan, 3 yıl önce Brezilyalılar'a satıldı. Bütün aile olarak çekildik.
HİÇ PİŞMANLIK DUYMADI
Sanayiciliği neden bıraktınız?
- Ben zaten hiçbir zaman sanayici olamadım. Sanayiciliği sevmedim. Yay burcuyum. Özgür ruha sahibim. İnsanların yapamaz dediği şeyleri yapmaya çalışan kişiliğim var. Uzakdoğu'da arkadaşım vardı. Onun vasıtası ile plastik makinaları temsilciliği aldım ve onu satmaya başladım Türkiye'de. Türkiye'ye ilk getiren kişilerden biriyim. Sonra dünya çapında İtalyan bir firmanın Türkiye temsilciliğini aldım, onlarla çalışıyorum. 94'ten beri kendi işimi yapıyorum. Öbür taraftaki kazandıklarımın belki 10'da birini kazandım ama o günden bu güne kendi istediğim gibi yaşadım hayatımı. Bundan dolayı da hiç pişmanlık duymadım.
Kitap yazmaya ne zaman başladınız?
- Yaptığım günde 8 saatimi alan iş değil. Çok zamanım oluyordu. Nasıl değerlendireyim dedim, kitaba başladım. Selanik, İstanbul, İzmir'de yaşayan Yahudiler, Ermeniler'i araştırayım dedim.
HASAN TAHSİN'İN HAYATI
Aileniz de oralardan gelmiş değil mi?
- Anneanne tarafım, Karaman'dan Arnavutluğa gitmiş. Balkanlar yavaş yavaş elimizden çıkınca, Selanik'e, 1913'te de Selanik elden çıkınca İzmir'e gelmişler.
Kitabınızın kahramanları da mı aileden?
- "Düş Yollarda Kırıldı"nın kahramanlarından biri, Hasan Tahsin Uzer. Annemin büyük amcası. Atatürk vermiş soyadını. Selanik'ten yakın arkadaşı. Kitabın başlangıç noktası, Hasan Tahsin'in hayatını araştırmak. Araştırma üzerine giderken, olay romana dönüştü. 2003'te Yahudileri, Ermenileri araştırırken İzmir'de yoğunlaştım, İzmir'e ait kitap olsun dedim, "Levant'ın Yıldızı İzmir" ortaya çıktı. Bu kitabı yazarken, baktım çok bilgi birikti. Bunları da derli toplu şekilde sunayım dedim. 1918'de Aydın Valisi Hasan Tahsin Bey'den bahsediyor. İsmi görünce, anneannemin bana yıllar önce, "Amcam Şam Valisiydi, Aydın Valisiydi" diye anlatmalarını hatırladım. Heyecanlandım. Biyografi için yola çıktım 5 yıl önce Hasan Tahsin üzerine. Makedonya Eşkiyaları ve son Osmanlı yönetimiyle ilgili bir kitabını Malta'da sürgündeyken kaleme almış. Bu kitabı buldum ve onun sayesinde, hayatı hakkında çok derinlemesine bilgi sahibi oldum. Bu yetmedi, başka kaynaklardan, Malta günlüklerinde, nerede rastlayabilirsem bir şeyler aldım. Romana dönüştürmeye karar verdim. İnternet üzerinden de, "Hasan Tahsin ile ilgili bir kitap yazıyorum. Bu konuda bilgisi olan varsa benimle temasa geçsin" diye yazdım.
İSİMLERİ BİLE GERÇEK
Cevap mı geldi?
- İngiltere'de tanımadığım Vasıf Galip diye biri mail attı, "Ben sizin akrabanızım" diye. Kıbrıslı. Aileden adını o güne kadar hiç duymadım. 1876'da, Selanik'te, Fransız ve Alman konsolos öldürülüyor. Bundan dolayı, Hasan Tahsin'in küçük dayısını idam etmişler Makedonya Eşkiyaları kitabına göre. "Hayır öyle olmadı, kaçtı" dedi. Söylediklerini hep anneannemin anlattıklarıyla karşılaştırdım, anneme sordum. Doğru söylediğini anladım. Anlattıklarını, Malta günlüklerini, konsolos olaylarını birleştirip, bu romanı meydana çıkardım. Belki de Vasıf Galip ile tanışmasaydım, roman başka şekilde bitebilirdi. Romanın seyrini değiştirdi. Bu romanın yazılışı sırasında kardeş torunlarının torunları tanıştı. Kitapta tüm kurguyu, gerçek olaylar üzerinden yaptım. İsimler bile gerçek.
Kitabınızı neden kendi yayınevinizden çıkarmadınız?
- Bu kitabın bir değeri varsa bir yayınevi kabul etsin, "kendi çaldı kendi oynadı" demesinler dedim. Diğer kitaplarımı kendi yayınevinden çıkardım, ama bu kitap benim için çok değerliydi. 5 yılımı verdim. Kendime göre de iddialı roman yazdım. Yayınevi sahibi nasıl olsa kendi kitabını yayınladı demesinler diye.
Yayınevlerine kızıp yayınevi kurmuşsunuz?
- Evet, 2003 yılında Levant'ın Yıldızı İzmir'i yazdım. Birçok yayınevine kitabımı gönderdim, "6 ay sonra gel, bir sene bekle" gibi cevaplar aldım. Sonunda, Priştina vasıtasıyla Kent Arşivi'ne yönlendirdiler. Bu işten sorumlu iki kişi vardı. Çok gittim geldim. "Kitabın içinde yazarın fotoğrafı olamaz, yazarın biyografisini basmayız, şunu yapmayız, bunu yapmayız", baktım olacak gibi değil, "Tamam kendi kitabımı kendim basacağım" dedim. O zaman yayınevi de yoktu, şirketimin üzerinden yayınladım. Faturasını o şirket üzerine aldık, çıktı. 2003'ten 2008'e kadar iki baskı yaptı. Arkasından 2008'de yayınevini kurunca 3-4. baskısını kendi yayınevimden yaptım. "Ben kitap bastırmak isterken çok sıkıntı çektim, bundan sonra böyle kitap yayınlamak isteyenlere yardımcı olacağım" dedim. Birçok İzmirlinin ilk kitabını ben yayınladım. Yayınladığım 80 kitabın belki de yarısı İzmirli yazarlara aitti. İlk kitaplarını bende yayınladılar. Birçoklarında hayal kırıklığına uğradım. 2 bin kitap bastık, elimizde 1800 kitap kaldı. Telif sözleşmesi yapıyoruz, bin adet basılacak, telif yayından 3 ay sonra ödenecek. Bin adet basıyoruz 3 ay geçiyor, 100 tane satılmış, yazarın telif hakkını gönderiyorum. Yayınevlerinin hiçbiri yapmıyor.
İŞLERİ ÇOK ZOR ÇOK
Kitapevlerinden yana da sıkıntınız var değil mi?
- Arkanızda ya bir holding, ya banka, ya gazete olması lazım. Küçük yayınevlerinin işi zor. Büyük kitapevlerinde belirli raf ömrü vardır. Bir kitap yayınlanır, bir ay içinde satıldı satıldı, satılmadı iade edilir. Ancak gidersiniz kitapevine sipariş edersiniz, getirtir. Yayınladığım 80 kitabın bir tanesi bile yeni çıkan kitaplar rafında yer almadı. Zaten çok satan kitaplar rafında yer alması mümkün değil. Çünkü onlar 50-100 bin basıyorlar. Biz bin, 2 bin basarak yarışamayız.
"EVDE YENİ BİR ÇOCUK BÜYÜTTÜK"
Selda Şenocak, 30 yıllık hayat arkadaşı Bülent Şenocak'ın kızının ardından, 3 kitabını, kitaptaki kahramanlarını da evinde büyüttü. Holding başkanının eşi olmaktansa, parasını yayınevine, kitapevine harcayan mutlu Bülent Şenocak'ı destekledi. Kitap yazma sürecinde, Bülent Şenocak'ın en büyük yardımcısı, en önemli eleştirmeni oldu.
Romanı yazma süreci sizin için nasıl geçti?
- Evin içinde çocuk büyüttük 5 yıl boyunca. Tek çocuğumuz vardı, kitap ikinci çocuğumuz oldu. Kitapla ilgili heyecanlar yaşadık.
Roman, önceki kitaplardan farklı mıydı?
- Daha önce de birkaç çocuğumuz oldu ama en kıymetlisi bu galiba. Lavent'in Yıldızı da ilk olduğu için kıymetliydi, ancak bu onun da yerini aldı. Az zaman değil, 5 yıl büyüttük evde kitabı. Romanın kahramanı Stefana bizim evin kızı oldu.
En büyük eleştirmeni olarak nasıl buldunuz "Düş Yollarda Kırıldı"yı?
- Çok beğendim ama tarafsız olamam. Dedim ya Stefana evin kızı oldu, kitap bizim çocuğumuz. Bülent yazdığı için annesiyse kitabın, ben de babasıyım. İnsanlar çocuklarını eleştiremezler. İnsanın hayatında mutluluk yoktur. Hep mutlu anlar vardır. Birisiyle tanıştığınız an, çocuğunuzu kucağınıza aldığınız an gibi. Bizim için öyle olmadı. Uzun zamandır bu kitabın keyfini sürüyoruz. Yeni kitaba kadar da sürecek gibi.
'KÖFTECİLİK YAPSAYDIM DÜKKANI KAPATMAZDIM'
Kitapevlerine kızınca da kitapevi açıldı herhalde...
- Evet Ali Çetinkaya Bulvarı'nda bir kitapevi açtım. Bir yıl ancak dayanabildim. Beklentilerimin çok altında oldu. Baktım olacak gibi değil, kapattım. Kitapevini kapattıktan 6 ay sonra bir arkadaşımı kafede gördüm, çok da yakın bir arkadaşım, "Geçen gün senin kitapevinin oradan geçtim, kapatmışsın. Neden" dedi. "Senin sorunda zaten cevap var. Bana neden kapattın diyorsun. 6 aydır buranın kapalı olduğunu bile fark etmediğine göre, 6 aydır uğramamışsın. Nasıl açık kalacak?" dedim. Ön tarafta kafesi vardı. Ben de oturuyorum, kulaklarımla duydum adam, "Şuna bak adam kafe açmak için kitapçı dükkanı açmış" dedi. Böyle algılanıyor. Keşke orayı kafe yapsaydım, köfteci dükkanı açsaydım, kapatmak zorunda kalmazdım.
'KİTAP YAZMAK HERKESİN İŞİ DEĞİL'
Kitap yazarak para kazanılır mı?
- Türkiye'deki ünlü yazarların yüzde 95'i mutlaka belirli bir aileden geliyor. Bu iş tuzu kuru olmayan insanın yapacağı iş değil. Bu işten para kazanayım yok Türkiye'de. Çok nadir.
Kitap yazmaya devam mı?
- Bu yaştan sonra kendimi oyalayabileceğim çok güzel bir hem meslek hem hobi buldum. Yazmak bambaşka bir şey. Elden ayaktan düşseniz bile oturduğunuz yerde düşünüp yazabilirsiniz. Bu yüzden mutluyum. Bunun arkası da gelir diye düşünüyorum. Bunun tanıtımı bitsin, yeni romana başlayacağım.